Oyun sektörü büyüdükçe oyun satın alma platformlarının sayısı da her geçen gün daha da artıyor. Fakat ben, biraz da dedebeyliğimden dolayı bir türlü Steam’den kopamıyorum. Hani sağolsun Epic’in her hafta verdiği bedava oyunları alıyorum ve gayet keyifle de oynuyorum. Ama işte hangi oyun olursa olsun, eğer bir oyun Steam’de varsa oradan alıyorum. Bunun nedenini de aslında yeni yeni anlamaya başladım: Steam benim için sadece oyun satın aldığım bir yer değil.

Steam; küratörleriyle, oyun yorumlarıyla, forumlarıyla, oyun içi başarımlarıyla, sadece bir oyun satın alma platformu değil, aynı zamanda oyunun dışındaki tüm oyun deneyiminiz. Yani bir oyun almasam bile Steam’e girip takip ettiğim küratörler hangi oyunları önermiş, arkadaşlarım hangi oyunlarda ne başarmış, kim hangi oyundan nasıl bir ekran görüntüsü almış gibi şeyleri takip ederken tıpkı günlük girdiğim bir sosyal medya sitesi kadar zaman geçiriyorum. Bu yüzden diğer oyun satın alma platformları iyi hoş, güzel fiyatlar ve kampanyalar da var ama işte bunlar olmadığı sürece Steam her zaman bir adım önde olacak benim için.

İşte bunun en büyük kanıtlarından biri ile karşınıza geldim: Steam Sonbahar Oyun Festivali. Geçtiğimiz sene ilk defa Steam, bağımsız oyun şirketlerinin oyunlarını ön plana çıkartarak, onlara oyunlarını tanıtma fırsatı vermişti. Herkes için oldukça verimli geçen festivali Steam, bu yıl sonbaharda bir kez daha yaparak gönlümüze kurduğu tahta iyice yerleşti. Biz de bu Sonbahar Oyun Festivali’nden birçok oyun denedik ve ileride adlarını daha çok duyacağımız on oyunu sizler için derledik.

Tohu

Ekrandaki öğelere tıklayarak etkileşime geçtiğiniz Tohu, çok tatlı grafiklere sahip bir bulmaca çözme oyunu. Her ne kadar elimi, oyun kolu ve klavyeyi çektirip sadece mouse ile oynatan oyunlara karşı biraz mesafeli yaklaşsam da Tohu, grafikleriyle ve hikâye anlatımıyla bu yönünü bir nebze de olsun unutturmayı başardı. Bu tarz oyun severlerin mutlaka denemesi gerekiyor bence.

Figment Creed Valley

Bir “zihin” içerisinde gezerek, zihindeki yanlış giden şeyleri düzelttiğimiz Figment Creed Valley, güzel grafiklere sahip başka bir bulmaca oyunu. Fakat öyle hiç de hafife alınacak bir yanı yok. Temasıyla inanılmaz uyumlu bir “açık fikirlilik” ve “kapalı fikirlilik” arasında değişim yaptığınız bir mekaniğe sahip olan oyun, bu değişim mekaniğini kullandığınızda birbirinden farklı iki farklı tema ile buluşturuyor sizi. Böyle güzel bir mekaniği oyuna çok tatlı bir şekilde yedirmeleri ile benim kalbimi kazandılar.

Unbound: Worlds Apart

Mekanik demişken bir diğer güzel mekaniğe sahip oyundan bahsetmek istiyorum size. Unbound: Worlds Apart, bundan iki yıl önce çıkan ve bir indie oyun olarak adından oldukça bahsettiren The Messenger oyununa oldukça benziyor ve bu çok iyi bir şey. Çünkü The Messenger harika bir oyundu. Oyunda küçük tatlı bir portal mekaniği kullanarak, platformları aşıp, köyünüze saldıran bir kötülüğü yenmeye çalışıyorsunuz. Özellikle portal mekaniklerini çok beğendiğim için ben istek listeme ekledim oyunu.

Backbone

Hayvanlardan oluşan bir dünyada Howard Lotor isimli dedektif bir rakunu yönlendirdiğimiz Backbone, noir öğeleri ve harika pixel sanatıyla süslenmiş müthiş bir oyun. Anlattığı dünyanın atmosferini muhteşem bir şekilde oyuncuya aktaran Backbone, müzikleriyle sizi daha da içine çekiyor. Oldukça iyi diyalog seçenekleriyle dolu olan oyunun tek eksiği seslendirme ya da o tarz bir şey. Yani oyundaki diyalogları okurken arka plandaki sessizlik bir nebze sizi üzebiliyor. Fakat bunun haricinde sadece atmosferi için bile alınabilecek bir oyun.

Pumpkin Jack

Aslında oyun demolarını yüklediğim sırada en çok heyecanlandığım oyunlardan biri Pumpkin Jack’di. Bu sıralar iyice cadılar bayramı havasına girdiğim için çok seveceğimi düşünmüştüm. Fakat ne yazık ki oyun istediğim gibi çıkmadı. Yanlış anlamayın oyunda bariz bir hata yok. Fakat oynanış açısından o kadar eski tarz bir oyun ki. Hani bu oyun tarzına on beş yıl önce sabredebiliyordum ama şimdi edemiyorum. Bir yerden başka yere atlarken kamera açısı yüzünden hata yapmayı artık o kadar da iyi karşılamıyorum. Yine de bence nostalji için denenebilecek bir oyun. Belki siz seversiniz.

Raji: An Ancient Epic

Dünyasına iblislerin saldırıp, kardeşini kaçırdıkları Raji isimli bir kızı yönlendirdiğimiz Raji: An Ancient Epic oyunu beni oldukça şaşırtan bir yapım oldu. Başlangıçta oldukça Gris havası aldığım oyunun daha sonra mekanikleri Prince of Persia oyunundan esinlenildiğini fark ettim. Bu iki oyunu da delicesine seven biri olarak nasıl mutlu olduğumu size anlatamam. Türkçe altyazının da olduğu Raji, seslendirmesi, hikâyesi, oynanış mekanikleriyle beni kendine bağladı.

Superliminal

Superliminal her ne kadar hali hazırda çıkmış bir oyun olsa da ben oyunu ilk defa bu sonbahar festivalinde deneme şansı buldum ve çok sevdim. Oyun bana, çok fazla The Stanley Parable ve Dr. Langeskov, The Tiger, and The Terribly Cursed Emerald oyunlarını hatırlattı. Ve bu iki oyunu da çok sevdiğim için Superliminal hemen ilgimi çekti. Oyundaki nesnelerin perspektiflerini kullanarak büyüttüğümüz, küçülttüğümüz, farklı bir materyale çevirdiğimiz oyun tam benim istediğim tarzda, harika bir bulmaca oyunu. The Stanley Parable ve Portal gibi efsanelerinin yanında tek eksiği biraz daha anlatıcı etkileşimi sanırım. O da olsa tadından yenmez.

Garden Story

Görselliğiyle beni, kendini oynatmaya ikna eden Garden Story ne yazık ki bu listede beni en çok üzen oyun oldu. Tatlı grafikleri ve atari tarzı oynanışıyla ilgimi çekse de ne yazık ki demo beni biraz sıktı diyebilirim. Belki demo biraz daha fazla şey gösterebilirdi bilmiyorum.

Cyanide & Happiness – Freakpocalypse

Cyanide & Happiness’ı birçoğunuz biliyordur diye düşünüyorum. Absürt mizahıyla öne çıkan, birbirinden komik karikatür ve animasyonlara sahip bu yapım şimdi de inanılmaz komik bir oyun yapma işine girişmişler ve çok da başarılı olmuşlar. Alabildiğine absürt mizaha sahip oyun, bana daha demodan birkaç kahkaha attırmayı başardı. Açıkçası bu tarz oyunları seviyorsanız mutlaka istek listenize atın derim.

F.I.S.T.: Forged In Shadow Torch

Ve son olarak tabii ki F.I.S.T.! Yani, bunu benden bekliyordunuz öyle değil mi? Başkahramanı, kocaman bir robotik yumrukla sağı solu yumruklayan bir tavşan olan bir oyunu elbette ki listemin en sonuna alarak övecektim. Distopik bir steampunk evreninde geçen F.I.S.T., robotların ele geçirdiği Torch şehrini kurtarmak isteyen F.I.S.T. isimli gizli bir örgütünün tavşan üyesinin maceralarını konu alıyor. Metroidvania öğelerinin oldukça ön plana çıktığı oyunun mekanikleri, parkurları, oynanışı, hikâyesi, kısacası her şeyi inanılmaz tatmin etti beni. Yani aslında oyunu satın almam için fazla bir şeye gerek yoktu ama şimdi acaba iki kere mi satın alsam diye düşündürttü diyebilirim.

Evet, böylece listemin sonuna gelmiş oluyorum. Ben Steam Sonbahar Oyun Festivali’ndeki denediğim oyunlardan bunları beğendim. Sizler neler denediniz, sizin bize önereceğiniz oyunlar var mı? Belki gözden kaçırmışızdır. Yorumlara yazın konuşalım.

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.