Daha önce de bu sayfalarda konuşmuştuk, dizinin bir hikaye anlatım formu olarak muadillerinden farklı olarak sahip olduğu en önemli unsur karakterizasyon. Bir aktörün bir rolü on sene boyunca aynı şekilde oynaması, bir yazarın da bir karakteri on sene boyunca aynı şekilde yazması nesnel olarak imkansız olduğu için diziler bilinçli ya da bilinçsizce karakterlerinde değişiklikler yaparlar zaman ilerledikçe. İlk sezonda şımarık bir genç kız olan Rachel, on yıl sonra sektöründe başarılı olgun bir kadın hâline gelir.
Bunun seyirci kısmında ise çok belirgin bir avantaj vardır. İzleyici aşağı yukarı bu yolculuğun bütün kilit virajlarına şahit olduğu ya da en azından zaman içerisinde aldığı yumuşak virajları üst üste seyretme şansı ona sunulduğu için karakterle arasında belirgin bir bağ kurar. Amiyane tabiriyle elimizde büyür dizi karakterleri. Kısa pantolonlu hallerini biliriz. Bu bizde bir aşinalık hissi doğurur. Bu aşinalık hissi o karakterleri ekrandan çıkartır, biraz daha gerçek yapar. Dizilerin olayı budur.
Rick and Morty’nin olayı ise giderek bunun tam zıddı olmaya başlıyor.
Bu internette okuyacağınız, bini bir para hikaye teorilerinden biri değil. Şu evren şuraya girmiş, bu paralellik öbürüsünden çıkıp iki sağdakine göz kırptıktan sonra bir alt gerçekliğe parmak atıp Rick’in içinden geçmiş falan değil. En azından bu yazının derdi bu değil. Justin Roiland ve Dan Harmon ikilisinin muhakkak ki uzun süredir planladıkları veya bir kere planlayıp kuluçkaya bıraktıkları çok fazla uzun vadeli alt hikayeleri var, ama burada bahsedeceğimiz şey bunlardan biri değil. Bu yazının konusu daha ziyade, dizinin fay hattını oluşturan temanın, diziye oluşabilecek bir yansıması.
Dizide karakterlerin muhtemelen en çok kullandığı cümleden çıkıyor o tema. “Hiçbir şeyin önemi yok“. Bunu Rick söylüyor, Beth söylüyor, Morty söylüyor, Summer, hatta Jerry. En nihayetinde herkesin ortak buluştuğu tek payda bu. Evren kocaman, evren sonsuz ve biz bu kocaman kayıtsız kargaşanın küçücük katmanlarıyız. Hayatın, varoluşun belirli bir hareket şeması olduğuna inanmak düpedüz saçmalık. Ve işin fenası, karşındaki insan da en az senin kadar önemsiz bu düzende. Dolayısıyla onunla kurduğun bütün bağlantılar da öyle.
İşte problem şu ki, bu biz izleyiciler için de geçerli. Üstelik birden fazla farklı yol ve yöntem dahilinde.
Ben bir seyirciyim. On sezon boyunca Friends izledim. Varsayalım ki bu izlemelerim 1994-2004 arasına tam denk geldi. 1994’te Rachel diye bir karakterle tanıştım. Önce bu karakterin bana kendini gerçek hissettirmesi gerekiyordu. Bunun için yazarlar, karaktere şakalar ve öyküler yazdılar. Sanal kurgular, beni gerçekten güldürdü ve ağlattı ve üzdü ve heyecanlandırdı. Ben bu gerçek hisleri, sanal karakterle özdeşleştirdim. O sanal karakter benim kafamda ete kemiğe bürünmeye başladı. Üzerine yeni olaylar, yeni bağlantılar konuldu sonra. Her yeni örgü benim kafamdaki Rachel’ı biraz daha gerçek yaptı, biraz daha, ve biraz daha; ve ben en sonunda gerçekten tanıyordum bu insanı. Öyle hissediyordum.
Ben bir seyirciyim. Üç sezondur da Rick and Morty izliyorum. 2013’te Rick, Morty, Summer, Jerry ve Beth ile tanıştım. Bu karakterlere yazarlar şakalar ve öyküler yazdılar. Ben gerçek hisler yaşadım. Karakterler ete kemiğe büründüler. Sonra Rick o karakterlerin evrenini mahvetti, taşındık. Bunlar aynı karakterler mi? Oradaki hislerimi buraya taşıyabilir miyim? Gayrı ihtiyari taşıdım diyelim. Sonra Rick Jerry’sini kreşte karıştırdı. Bedenini federasyon gemisinde bıraktı. Summer ve Beth sincapların uyandığı evrende kaldı. Benim duygusal olarak yatırım yaptığım “karakterlerin” hiç biri yok yani. Gittiler. Uçtular. Kimse kalmadı.
Evet evet, farkındayım, “yerlerine” gelen karakterler de hükümde aynılar. Aynı isme sahipler, aynı görünüşteler, aşağı yukarı aynı tepkileri veriyorlar aynı durumlara. Ama yine de benim üzerine yatırım yaptığım o ilk karakter olmadıkları için, yerleri kolay değişebilir olduğunu ben seyirci olarak anladığım için benim nezdimde anlamlarını yitirdiler. Dizinin evreninde sınırsız Rick, Morty, Summer, Beth ve Jerry var. Bunlar modifiye edilebilir, klonlanabilir, simüle edilebilir, yan evrenlerden getirilebilir ya da robotlaştırılabilirler. Bu şekilde yineleniyor ve yenileniyorlar da üstelik. Dizi bilinçli olarak bu karakterlerin gerçeklikleri ile oynuyor. Yapaylaştırıyor. Sanallaştırıyor. Anlamsızlaştırıyor.
Bunu neden yaptığının cevabı da, üçüncü sezonun dokuzuncu bölümü civarından geliyor:
https://www.youtube.com/watch?v=XjXeHe80030
Rick and Morty karakterlerini devamlı yapaylaştırıyor ve bunun sonucu olarak bizim izleyici olarak diziyle kurduğumuz ilişki asla lineer ve tek taraflı olmuyor. Bu bizim seçimimiz. Maceralar ya da karakterler, şakalar ya da ciddi pasajlar, insani meseleler ya da yüksek bilim-kurgu konseptler. Dizi sahip olduğu bütün unsurları sistematik olarak değersizleştirdiği için, değeri bulmak ve atfetmek sadece bize kalıyor. Ve bu da diziyi zenginleştiriyor.
Manasızlığın içinden çıkan bir mana. Dizinin –ve sanıyoruz hayatın– geri kalanında olduğu gibi.