Broadway’de sahnelenmeye başladığı günden beri Hamilton, müzikal seven herkesin dilinde. Biletleri çıktığı andan itibaren yok sattı. New York’ta Hamilton’ın sahnelendiği Richard Rodgers sahnesine gidecek kadar şanslı olsanız bile ikinci el bilet fiyatları bin doları bulduğu için siz de benim gibi kapısında fotoğraf çekilip dönerdiniz herhalde. Oyun Broadway’deki başarısından sonra Londra WestEnd sahnelerinde de boy gösterdi, tabi onu da biz yine izleyemedik. Spotify’da müzikalin full albümü var evet, ama görsellik olmadan müzikalin tadı bir yere kadar çıkıyor. Özetle son on yılın en büyük müzikali olsa da gerçekte Hamilton’ı sadece sadece bir avuç insanın izleyebildi.
Derken Hamilton’ın orjinal kadrosuyla olan sahne çekimi Disney+’da yayınlanmaya başladı, yüksek kalite ve profesyonel çekimle birlikte Hamilton perdelerini tüm Dünya’ya açmış oldu. Biz de bi şekilde izledik. Spotify’dan da bulabileceğiniz şarkılarından da yola çıkarak Hamilton’dan aklımızda kalan on sözü listeleyelim dedik. Belli bir sıralaması olmayan bu liste eklemelere açıktır. Bir de hatırlatmakta fayda var, liste spoiler içerir.
Önce bir özet
Alexander Hamilton, Karayiplerde küçük bir adada yaşayan yetim bir çocukken, yaşadığı yerdeki tufanın hikayesini kaleme alır. Ada halkı Hamilton’ın kaleminden o kadar etkilenir ki kaliteli bir eğitim alabilmesi için aralarında para toplarlar ve onu New York’a gönderirler. Hamilton, orada Aaron Burr ile tanışır fakat çok farklı kişilikte olan Hamilton ve Burr, arkadaş olmalarına rağmen kariyerlerinde hep rekabet halindedirler. Amerika’nın bağımsızlığı uğruna verdiği savaşa inanan Hamilton kısa süre içinde yine yazarlık ve hitabet yetenekleri sayesinde George Washington’ın dikkatini çeker ve kendisinin sağ kolu olur. Amerika bağımsızlığını kazandıktan sonra da ülkenin finansal sistemini kurmak üzere Hazine Bakanı olarak görevlendirilir. Hazine Bakanlığı görevindeyken özel hayatı hakkındaki bir skandal dolayısıyla devletin hazinesinden para çalmakla suçlanır. Kendisi ardında bıraktığı mirasına ve gururuna çok önem verdiğinden adını aklamak ister, bunun tek yolu olarak da eşine ettiğin finansal boyutunu belge belge halka duyurmakta bulur. Haliyle ailesi ve Amerika halkı onu yadırgar, zamanla politikada gözden düşer. Yıllar sonra ise başkanlık yarışında arkadaşı Aaron Burr’e değil Thomas Jefferson’a destek verir ve neredeyse beraberliği kırarak Jefferson’ın başkan seçilmesini sağlar. Bu ihaneti ardından Aaron Burr ile yaptığı düelloda hayatını kaybeder.
Hamilton ile tanışın
Talk less. Smile more. Don’t let them know what you’re against or what you’re for.
Aaron Burr
If you stand for nothing, Burr, what will you fall for?
Alexander Hamilton
“Daha az konuş. Daha çok gülümse. Ne uğruna veya neye karşı savaştığını asla gösterme. ” diyen Burr’e karşılık Hamilton ” Bir şeyler uğruna ayakta durmuyorsan, Burr, ne uğruna düşeceksin? ” diye cevap verir. İkilinin şov boyunca diyalogları ve genel olarak hayata bakış açıları bu şekilde özetlenebilir. İnandıklarını kelimelere dökmekte üstüne olmayan Alexander Hamilton ve neye inandığını kendine saklayan, hayata temkinli davranan Aaron Burr ile tanışır, yıllar süren bir ilişki başlar.
He looked at me like I was stupid. I’m not stupid.
Alexander Hamilton
” Bana aptalmışım gibi baktı. Ben aptal değilim.” Bu benim kişisel favorim. Şovu izlemeden önce Spotify’da şarkıyı dinlediğimden beri bu kısmı onunla birlikte söylüyorum. Şovun yaratıcısı ve Alexander Hamilton’ı canlandıran Lin Manuel Miranda’nın bu cümleyi söyleyişindeki özgüveni beni daha çok etkiledi desem yalan olmaz. Alexander Hamilton’ın ağzından çıkan ilk cümlelerden biri bu. Ona rağmen cümleden özgüven akıyor. Bazen hayatta bu kadar özgüvenli olmak lazım.
Raise a glass to freedom, something they can never take away.
Alexander Hamilton, Marquis Lafayette, Hercules Mulligan, John Laurens
Özgürlüğe kadeh kaldıralım, onu bizden asla alamazlar! Tam devrime gitmelik şarkı. Hafif bir Les Misérables (Sefiller) havası alan bir tek ben değilim, değil mi?
Immigrants… we get the job done!
Alexander Hamilton, Marquis de Lafayette
” Göçmenler işi halleder. ” Amerika Birleşik Devletleri göçmenlerden oluşan bir ülke, bunun asla unutulmaması gerekir. Birer göçmen olan Alexander Hamilton ve Marquis de Lafayette’in bağımsızlık savaşı ve akabinde devletin kurulmasında büyük emekleri var. İkilinin bu sözü Amerikan halkının tekrar tekrar kendine hatırlatması gerekir.
Bağımsızlık Savaşı dönemleri
I will send a fully armed battalion to remind you of my love.
King George III
Dönemin İngiliz kralı Üçüncü George benim en sevdiğim karakterlerden olabilir. Kral karikatürize bir şekilde resmedilse de söylediği her şey gayet ciddi ve tehditkar. “Size sevgimi hatırlatmak için tam donanımlı ordu gönderirim.” özetle “ayağınızı denk alın.” Kolonilere karşı emperyalizmin tavrı tam olarak bu cümleyle özetlenebilir. Ama o omuz oynatması… Karakteri bir başka yapmışlar ya!
Dying is easy young man, living is harder.
George Washington
“Ölmek kolay genç adam, yaşamak daha zor.” Basit ve net. İster bağımsızlık savaşında bir general olun, ister 2020’de İstanbul’da yaşayan biri. Bu söze katılmamak mümkün değil.
Biraz da gönül işlerine bakmak lazım
At least I keep his eyes in my life.
Angelica Schuyler
“En azından gözlerin hayatımda kalacak” Birini o kadar çok seviyorsunuz ki asla sahip olamasanız bile sadece hayatınızda var olması bile yetiyor. Bu seçimin içimdeki saf romantik tarafından seçildiğini belirtmem gerek. Eliza Schuyler ve Alexander Hamiton’ın düğününde kadeh kaldıran Eliza’nın ablası Angelica, Alexander’a olan aşkını kalbine gömdüğünü bu güzel sözleriyle anlatıyor.
Love doesn’t discriminate between the sinners and the saints, it takes and it takes and it takes and we keep loving anyway.
Aaron Burr
Şov boyunca bu cümlede sevgi anlamına gelen “love” yerine yaşam anlamına gelen “life” ve ölüm anlamına gelen “death” versiyonu da bir o kadar etkileyici olsa da, sevginin kural veya statü tanımazlığını ne güzel aktarmış: “Sevgi günahkarlar ve azizler arasında ayrım yapmaz, alır alır ve alır ve biz yine de sevmeye devam ederiz.” Bakın böyle söyleyince biraz arabesk olduğunun farkındayım ama hip-hop ritmi eşliğinde Aaron Burr söyleyince akılda kalıyor işte.
Politikaya dönebilir miyiz?
Life, liberty, and the pursuit of happiness. We fought for these ideals. We shouldn’t settle for less. These are wise words, enterprising men quote ‘em. Don’t act surprised, you guys, cuz I wrote ‘em
Thomas Jefferson
Bakın bu kadar havalı olunmaz. “Yaşam, özgürlük ve mutluluk arayışı.” diye başlıyor Jefferson. Bağımsızlık Bildirgesi’nin ikinci cümlesidir bu. “Bu amaç uğruna savaştık, daha azıyla yetinmemeliyiz.” Uğruna savaştığın şeyleri gerçekleştiremezsen, o zaman savaşmanın ne anlamı var? Peki işin “havalı” kısmı nerede giriyor? Jefferson’ın da dizenin sonunda dediği gibi, bu dizeleri kendisi yazdı. Yani Bağımsızlık Bildirgesi’ni, ülkenin kuruluşunun temelini oluşturan dizeleri yazan Jefferson, Hamilton’a ayar çekiyor, özeti budur. Alexander Hamilton 0 – Thomas Jefferson 1.
A civics lesson from a slaver, hey neighbor, your debts are paid cause’ you don’t pay for labor.
Alexander Hamilton
Merkezi bir banka ve borçlanma sistemi kurmak isteyen Hamilton’a karşı Jefferson “New York’un borcundan Virginia niye sorumlu olsun ki?” bakış açısıyla yaklaşıyor. Buna karşılık Hamilton da yukarıdaki cümleyi sarf ederek lafı gediğine oturtuyor: “Abi senin borcun yok çünkü çalışanlarına para vermiyorsun”. Alexander Hamilton 1 – Thomas Jefferson 1. İlk kabine toplantısı berabere bitiyor.
And when my prayers to God were met with indifference, I picked up a pen, I wrote my own deliverance.
Alexander Hamilton
Hamilton’un egosu ve yeteneğini bu dizelerde buluşuyor: “Tanrı dualarıma cevap vermeyince ben de kendi kaderimi kendim yazdım.“
Ve düello…
I imagine death so much it feels more like a memory .
Alexander Hamilton
“Ölümü o kadar çok hayal ettim ki artık bir anı gibi geliyor.” Geldik o meşhur düelloya. Hayatta kalması imkansız olan bir adamın ölümü, kolları açık beklemesine tanıklık ediyoruz. Tufan geldi ölmedi, bağımsızlık savaşı geldi ölmedi. Her şeye inat yaşayan birisiydi Alexander Hamilton. Doğduğu günden beri öleceği korkusuyla yaşayan biri.
Now I’m the villain in your history…I should’ve known the world was wide enough for Hamilton and me.
Aaron Burr
Tüm müzikalin özeti sayılabilecek sözlerden biri Aaron Burr’den geliyor. “Hikayenizin kötü kahramanı benim… Dünyanın Hamilton ve benim için yeterli olduğunu bilmeliydim.” Hamilton ve Burr hem arkadaş hem düşman sayılırlardı. Hamilton yükselirken onu hep geriden izleyen Burr, tam kendi zamanının geldiğini düşünürken başkanlık yarışını Hamilton’dan destek alan Thomas Jefferson’a kaptırıyor. Burr de bu ihanetin üzerine ihanetiyle yüzleşmesi için Hamilton’ı düelloya davet ediyor. Düello sahnesi başlı başına şaheser. Hamilton’ın kendisini vuracağından emin olan Burr, ateş etme sırası geldiğinde Hamilton’ın kaburgasına ateş ediyor ve Hamilton hayatını kaybediyor. Bu söz ise, Hamilton’ı vurmaktan duyduğu pişmanlığı dile getirirken bir yandan da bize konuşuyor. Tarihin onu bu olayla hatırlayacağından emin olan Burr, Hamilton’ın düşmandan daha çok bir türlü anlaşamadığı bir arkadaşı olduğunu çok geç anlıyor.
I put myself back in the narrative.
Eliza Hamilton
Hamilton’ın evliliklerine ihanetini öğrendikten sonra kendini Hamilton ile ilişkisinden ve tarih kitaplarından soyutlamayı tercih eden Eliza, Hamilton’ın ölümüyle “hikâyeye geri dönüyor“. Bugün Hamilton’ın hikâyesini bu kadar net biliyorsak bu Eliza Hamilton sayesinde. Şovun genelinde “gelecekte hikâyemi kim anlatacak?” endişesi sıkça karşımıza çıkıyor. George Washington bile ileride nasıl anılacağından emin değil. Eliza ise Alexander Hamilton’ın hikâyesinde ne kadar ve nasıl var olmak istediğine kendisi karar veriyor.
Bonus:
“Oh, shit.”
Alexander Hamilton
Lin Manuel Miranda’nın zekası her seferinde akıllıca yazılmış sözlerde parlamak zorunda değil. Tamamen şarkılardan oluşan şova bu basit tepkileri yerleştirerek karakterlere daha da empati kurmamızı sağlamış. Beraber bağımsızlık savaşı verdiğiniz arkadaşınız size bir İngiliz subayının eşiyle birlikte olduğunu söylerse, eminim siz de aynı tepkiyi verirsiniz.
Neticede hiç diyalog olmayan Hamilton’ın tamamı bu şarkılardan oluştuğu için siz de bize katılabilir, beğendiğiniz sözleri yorum olarak yazabilirsiniz.
1 Comment
”I’ve been reading Common Sense by Thomas Paine
So men say that I’m intense or I’m insane
You want a revolution? I want a revelation
So listen to my declaration:”
Thomas Paine okuyan, düşünen, ”Paine’le tanıştığımda 2. kısma kadınların eşitliğini de eklemesini söyleyeceğim” diyen bacımız Angelica Schuyler gururla sundu.