Çizgi romanların satışlarının iyi gitmediği aşikar. Her ay rakamlar açıklanınca, şampiyon Walking Dead’in arkasında kümelenen vasat hasılatlı işler çıkıyor insanın karşısına. Özellikle Marvel ve DC, kahramanlarının sinema ve televizyon dünyasındaki popülaritesine erişemiyorlar basılı medyada; ve bu erişememe de onları delirtiyor. Hazır dikkat bu karakterlerin üzerindeyken, yeni bir şeyler denemek, dikkat çekici bir şeyler yapmak istiyorlar. Bu yüzden son beş senede iki firma da üçer “reboot/remake/relaunch/rebirşey” yaptı. Bu yüzden de Cap’in hep HYDRA çıkması gibi salak salak şeyler yazıyorlar.
Bu hafta çıkan Steve Rogers: Captain America serisinden geliyor bu haberimiz. Şimdi baştan söyleyelim, Nick Spencer ve Jesus Saiz‘in yazdığı hikayenin kabası iyi aslında. Oturup okumanızı tavsiye ederim; en son olan ve içerisinde “bilinç sahibi kozmik küp” gibi bir tabir geçtiği için ciddiye almazsanız darılmayacağım bazı olaylar sonucunda, Steve Rogers tekrar süper serumun etkilerini kazanıyor, mevcut Cap Sam Wilson‘dan el alıyor, yeni bir kalkan yaptırıp tekrar maceralara atılıyor.
Büyük ölçüde ilk sayı bütün bunları iyi derleyip, Cap’in kilit bazı notalarına sağlam vurup, keyifli bir hikaye anlatmayı beceriyor. Aynı zamanda flashback sahneleri de Cap’in aile yapısıyla ilgili daha önce çok da fazla dillendirilmemiş bazı detayları –peder beyinin itliği gibi– masaya yatırıyor. Bütün bunları derinlemesine çizgi romanda okuyabilirsiniz. Okumanızı da tavsiye ederim bu arada. Zira son twist’ine kadar eğlenceli bir hikaye, son twist’i de, yarın öbür gün torunlarınıza anlatacağınız kadar kötü. “Yaa kızım, Marvel dikkat çekmek için andaval gibi Cap’i HYDRA çıkarttığında 20 yaşındaydım, evde okumuştum o sayıyı… Evet evet, biz de çok kızmıştık.”
Bakın, Tom Brevoort gidip TIME’a röportaj verdi (bu arada o yüzden, lütfen, spoiler diye gelmeyin üzerime) ve şunu dedi adam: “Bu dikkat çekmek için yapılan bir hareket değil. Uygulamada görünce anlayacaksınız”. Lan ne önemi var? İstersen muhteşem uygula, gerçekten dibimizi düşür, “serin hikayeymiş” deriz ama, kaybolan yıllarımızın hesabını kim verecek? Bu kadar fevri ve saçma sapan bir davranış yapılır mı yani? Captain America meğerse hep HYDRA’ymış ne demek? O zaman sen şunu diyorsun okuruna, “Civil War’da Cap’i mi destekledin? Kusura bakma arkadaş, sen NAZİSİN.”. Ya da şey mesela, “Cap ‘No, you move’ deyince hırslandın mı? HİTLER KONUŞUNCA DA hırslanırsın”. Aa, ya da yok yok, şu: “Cap Time Runs Out’ın sonunda Illuminati’ye atarlandı ya, ILLUMINATI HAKLIYDI ASLINDA, çünkü EN AZINDAN ADAMLAR NAZİ DEĞİL“.
Ya Allah rızası için, anlıyorum, dikkat çekmek önemli, filmleriniz milyar dolar gişe yapıyor siz orada üç dolara kitap sattıramıyorsunuz, tamam. Ama bir haysiyet falan olur insanda böyle şeyleri kurgularken. Bir de “2014’ten beri planlıyorduk” demiş Brevoort. Bravo. Gerçekten bravo. 2014’ten beri planladığınız şeyin, bu kadar ucuz bir dikkat çekme taktiği olmasına bravo. Bu arada ilk sayıyı da öyle bir kurguladılar ki, yarın öbür gün “Keh keh, aslında hep HYDRA değildi, HYDRA’ymış gibi yapıyormuş meğersem” deseler dahi bir önemi yok. Şöyle kocaman bir çekiç düşünün. Bir de narin, pırlantadan bir tabak çanak seti; yıllar içerisinde böyle özenle dizilmiş oraya, bir anlamı var. Hah işte, Marvel o çekiç, set de Cap’in tarihi yani. Şu saatten sonra şundan dönseler dahi –ki elbette dönecekler, bir şekilde, bir saçma bahaneyle– mühim değil, hareket hâlâ son on yılın en embesil çizgi roman hareketi yani…