Herkese merhaba. Bayram tatiliniz bittiği için hüzünlüsünüz muhtemelen. Doğaldır. Bu pazartesi ötekiler gibi değil. Hem tatil dönüşü işbaşı yapmanın, hem de Ağustos sıcağı ile resmi olarak tanışmanın gerilimi var. Bu sebeple size küçük bir kaçamak okuması sunmaya karar verdim. İş yerinde patron bakmazken göz gezdirirsiniz, kafanız dağılır, dünya daha çekilesi olur. Dert etmeyin, ben söylemem. İkimizin küçük sırrı yaparız bunu.
Gilbert Hernandez ismiyle yolunuz daha evvel çok kesişmemiş olabilir. Geçen haftaki Eisner Ödülleri’ni takip edenler için ise Gilbert tanıdık bir isim. Kardeşleri Jaime ve Mario ile otuz senedir Love and Rockets serisini çıkarıyorlar. Gilbert’ın ise ilginç bir hayal dünyası, ondan da ilginç bir anlatım tekniği var. Gayet sakin başlayan hikayeler ve karakter çatışmaları bir anda kendi içinde tutarlı ama çok garip noktalara erişebiliyor. Gilbert Hernandez’in 2009’da Time’ın “En İyi 100 Yeni Dalga Hikaye Anlatıcısı” listesine girmesi hikayelerinin takipçileri için ise hiç de şaşırtıcı değil.
Hernandez’in 2007’de Dark Horse’dan çıkarttığı Speak of the Devil’ı ise (kendisi bu kısa yazımızın mevzusu oluyor) gerçekten alışılmışın dışında bir anlatının ürünü. Altı sayılık hikayemiz genç jimnastikçi Val Castillo’nun gündelik hayatını bize sunuyor. Liseye giden, jimnastikle uğraşan, bu işi çok da iyi kotaran Val’ın herkesten sakladığı bir huyu vardır: Kendisi geceleri maske takıp komşuların evlerini gözetlemektedir.(İngilizce’de Peeping Tom denen hadise). Başlangıçta bu sadece komşularıyla sınırlı kalsa da Val sonrasında babası ve genç üvey annesi Linda’yı da takibe başlar. Mahallede Val’ın röntgenciliği büyük gerilim yaratmakta ve huzursuzluğu tırmandırmaktadır. Val’ın ise bu zararsız gece hobisinden vazgeçmek gibi bir niyeti yoktur. Üstelik Val çok beklenmedik bir şey daha keşfetmiştir: Üvey annesi onun geceleri gelip kendisini izlemesinden büyük bir haz almaktadır…
Şimdi bu özetin ardından Speak of the Devil’dan neon lambalı bir erotizm beklerseniz sizi yargılayamam, ancak olaylar farklı şekilde işliyor. Hikaye bir noktadan sonra genç bir kızın zararsız gece eğlencesinden oldukça kanlı bir seri cinayet öyküsüne evriliyor ve bu evrim çok ani, bu sebeple de oldukça etkileyici bir şekilde gerçekleşiyor. Hernandez; hikayenin kahramanı Val, Val’ın sevgilisi ve üvey annesi arasında beklenmedik ve hikayeyi çok şaşırtıcı noktalara sürükleyen bir ilişki ağı kurmakta.
Bir seri cinayet hikayesi dedik demesine, lakin Hernandez’in “masum” çizgilerinden ötürü karşınıza çıkacak vahşetin görsel olarak çok da abartılı olmayacağını düşünebilirsiniz. Evet, Speak of Devil’da sayfalardan kan fışkırmıyor ancak sunuyor vahşet gene de azımsanacak türden değil. Özellikle Natural Born Killers filmine bayılıyorsanız Speak of the Devil’dan büyük bir keyif alacağınız garanti. Hem çok akıcı, hem okuması kolay, hem de çizimleri göz yormuyor. Bu hafta Speak of the Devil’dan iyi işyeri kaçamağı olamaz, benden söylemesi.