Açıkçası Clone Wars rezaletinden sonra Star Wars animasyonlarına üç metrelik bir sopa ile bile dokunmak istemiyordum. Bu sebeple Yiğitcan “Abi Rebels izle, Rebels şahane” falan dediğinde pek kale almadım, kendisinin duygusallığına ve Star Wars sevgisine verdim, içten içe onu yargıladım ve “işim olmaz” dedim.
Üzerinden 2-3 ay falan geçti sanırım. Geçen gün otururken eski Star Wars filmlerinden bahsediyorduk. Tekrar izlediğimde yeni üçlemenin ne kadar kötü yaşlandığını fark etmiştim, bundan dert yanıyordum. Sonra Extended Universe işlerinin artık canon olmadığından ve aslında bunun iyi bir şey olduğundan bahsettik. Neden iyi bir şeydi peki? Eh. koskoca Genişletilmiş Evren’de gitmesine gerçekten üzüldüğümüz hikayeler, EU bütünlüğünün %10 kadarını kapsıyor. Yani Revan güzel, Kyle Katarn güzel, Thrawn Trilogy güzel ama bir sürü yazarın elinde böylesine geniş bir evreni emanet edersen doğal olarak ortaya çıkacağı gibi, tonlarca da berbat iş var ortada. Hal böyleyken kurunun yanında yaşın yanmasına üzülüyoruz ama bir yandan da serinin taze bir yaklaşımla tekrar ele alınması hoşumuza gidiyor diyebilirim.
Star Wars Rebels, bu savımı destekleyen bir iş olmuş işte.
Revenge of the Sith’ten 14 yıl, A New Hope’dan beş yıl önce geçen Rebels, isyan ateşlerini başlatan garip bir grup kahramanın başından geçenleri anlatıyor. Ghost isimli gemilerinde imparatorluğa karşı yerel bir isyan başlatan beş karakterin hikayesi bu ve kesinlikle galaksinin kaderini falan değiştirecek gibi durmayan bir hikaye. Lakin öyle değil işte. İsyanların nasıl aslında çok ufak hareketlerden çıktığına dair güzel bir alegori Rebels. Peki ama bunu nasıl başarıyor?
Rebels’in ilk bölümünü izlediğinizde aslında “eee ne var bunda?” diyorsunuz. Öyle çok bir olayı yok, beş tane karakterimiz var ve gerçekten ilginç görünmüyorlar. Öte yandan, ilk bölümü bitirdiğinizde, orijinal üçlemeyi izlerken hissettiğiniz o ince, narin ve naif “kahramanlık” hissiyatını alıyorsunuz, bu da sizi ikinci bölüme geçmeye teşvik ediyor. Ondan sonra gerisi geliyor zaten.
Rebels’in karakterleri ilk etapta ilgi çekici değil fakat tanıdıkça gerçekten sevmeye başlıyorsunuz ve benimsiyorsunuz. Öte yandan, Rebels dünyasını çok güzel tanıtan bir yapıya sahip. Galaksinin imparatorluk dönemindeki vaziyetini ufak ama güzel detaylarla işleyen seri, bir şekilde üçüncü bölümünden itibaren sizi içine çekmeyi başarıyor.
Ben izlerken aşırı derecede garip bir Knights of The Old Republic tadı aldım. Bunun sebebi karakterlerin her birinin, birbirinden çok ayrı yapılara sahip olması olabilir. Ezra’yı ele alalım mesela. Kendisi force sensitive bir ufaklık. Ghost’un en küçük sakini. Ezra’nın en yakın arkadaşı, adeta kendi gibi trajik bir geçmişe sahip Zeb. Elimizde ayrıca Episode III olayları sonrası hayatta kalmayı başarmış eski bir Jedi olan Kanan var. Ekibimizin kadınları ise geminin kaptanı ve sahibi Hera ile graffiti sanatçısı bir Mandalorian olan Sabine.
Bütün bu karakterler aslında daha önce Star Wars hikayelerinde gördüğümüz pek çok arketipe benziyor ve başından itibaren onların aslında daha sonra kocaman bir ateşe dönecek isyanı başlatacak ekip olduğuna inanıyorsunuz. Buna ragmen Rebels’in en güçlü yönlerinden biri “nasıl” sorusunu takip eden hikaye kurgusu. Tüm bu karakterlerin canları zamanında imparatorluktan öyle ya da böyle yanmış. Hepsinin imparatorluk ile ilgili bir trajedisi var. En acı kısmı da yaşadıkları şeyler sonucunda gidecek yerleri olmaması. Bu sebeple kendi içlerinde bir aile olmuşlar, tek görevleri olan ve bu görevleri doğrultusunda ilerlemekten başka şansları yok.
Rebels, görsel olarak çok etkileyici bir seri değil. Bunu kabul etmek lazım. Yine de bu beni rahatsız etmedi. Karakter animasyonlarıyla birlikte bir noktadan sonra gözünüze takılan şeyler olsa bile bunları pas geçmeyi başarıyorsunuz, en azından müzikler ve hikaye iyi olunca sizi çok fazla rahatsız etmiyor diyebilirim.
Beni seriye en çok bağlayan şeylerden biri geçtiği dönem oldu sanırım. Yani New Hope ve Revenge of The Sith arasında yaşanan uzun ve sıkıntılı bir imparatorluk dönemi var. Galaksinin dört bir yanında bu tirani devam ederken insanlar nasıl yaşıyorlardı diye hep düşünmüşümdür. (Tabii bunun başıma geleceğini düşünmüyordum orası ayrı, işte ne oldum dememeli) Çünkü Star Wars evreninin bu dönemi oldukça gri bir dönem ve böylesine bir dönemde kahramanlar gerçekten nesli tükenen bir tür. Eğer soyadınız Skywalker değilse ve Tatooine’de yaşamıyorsanız, kaderinizi değiştirmek için ne yapabilirsiniz? Rebels bu soruya harika bir yanıt işte.
Evet, Ezra bir Skywalker değil, Kanan’da bir Obi-Wan değil ama zaten olmadıkları için Rebels’I çok seveceksiniz. O bilge Jedi lafları Kanan’da yok, olsa bile Ezra bunları yemiyor, Rebels’ı diğer Star Wars işlerinden ayıran nokta da burada başlıyor işte.
Rebels, külliyata yeniden geri dönmek ve bambaşka bir tad almak için harika bir fırsat. Özellikle daha birkaç gün önce üçüncü sezonu ile geri döneceği duyurulmuşken. Siz iyisi mi hem filmlerini, hem de dizisini izleyin, Star Wars vizyona girmeden önce tekrar içinizdeki eski Star Wars aşkını canlandırmayı deneyin.
Çünkü benim ölmüştü, şimdi yeniden kıvılcımlanmaya başladı diyebilirim. Sanırım bunun için içimdeki 16 yaşındaki çocuk kocaman eşşek halime içten içe teşekkür ediyor.
Güç sizinle olsun geekler.