The Last Jedi sinema ve hikayecilik bakımından çok fazla garip karar içeriyor.
Filmin durduğu yer, bunu sağlıklı bir şekilde damıtmayı engelliyor. En aklı başında insanlar bile filmi tartışırken, konuşurken; yirmi saniye içerisinde ad hominem’lerden ad hominem beğenir buluyorlar kendilerini. Geekyapar semalarında bu konu en son tartışıldığında, beğenenler beğenmeyenlere “dedebey” beğenmeyenler beğenenlere “siz zaten Star Wars’ı anlamamışsınız” dediler. Ama bunlar esas problemin kökü değil, dalı bucağı. Bu köü bulmamız lazım. Bunun için de şu iki soruyla başlamamız lazım:
- The Last Jedi nasıl bir Star Wars filmi?
- The Last Jedi nasıl bir film?
Benim şu an ikinci soruya verdiğim gözlemlenebilir verilere dayalı cevapların konu başlıkları şöyle:
- Ana hikaye çok statik. Karakterlerin çoğu filmi fiziksel olarak başladıkları yerde bitiriyorlar. Manevi olarak da Finn ve Luke hariç anlamlı bir mesafe kat eden karakter bulmak mümkün değil. Politik mertebede de gözlemlenebilir bir değişim yok.
- Filmin hikayeyi anlatmak için tercih ettiği beş konu örgüsü var.
- Kylo-Rey Forcelink muhabbetleri,
- Snoke-Kylo-Hux arasındaki güç kavgası,
- Rey’in Luke’u ikna etme çabası,
- Finn ve Rose’un kodcuyu bulma macerası,
- First Order’ın Resistance gemisini kuşatması.
- Bu beş konunun üçü dairesel. Yani bir yere gidip sonra başlangıç noktasına geri dönüyorlar.
- Filmin tasarım ögeleri bazı noktalarda kalabalık, bazı noktalarda da sade. Snoke’un taht odası ve tuz gezegeni neredeyse monokromatik. Luke’un adası çok az göze çarpan görsel element içeriyor. Kumarhane gezegeninde bir cümbüş var. Kırmızı genel olarak dominant bir renk olarak tercih edilmiş.
- Filmin dünya inşası, yani worldbuilding kanadı tamamen kadrajın içinde tutulmuş. Gördüğümüz yeni lokasyonlar, ırklar ve yaratıklar epey fazla sayıdalar. Öte yandan bu dünyanın sizin bakmadığınız yerlerinde de bir takım hikayelerin yaşandığını düşünmenize sebep olacak herhangi bir done, anektod, replik ya da gönderme de bulunmuyor.
- Oyunculuklardaki teatrikalite karakterden karaktere değişkenlik gösteriyor. Bazı karakterler fazlasıyla dramatik ya da komedikler, aktörleri onları abartarak oynuyor (Snoke, Hux, Kylo Ren, Poe, Phasma, DJ, Luke), bazı karakterler ise realist ve minimal performanslarla canlandırılmış (Leia, Finn, Rose, Holdo).
- Hikayedeki teatrikalite de konudan konuya değişkenlik gösteriyor. Finn-Rose konusu çok hümanist ve realist bir şey anlatırken, Poe-Resistance tarafı epey teatral bir tutum takınıyor, Rey-Luke-Kylo üçgeni içerisinde ise hem teatrikalitesi yüksek ögeler var, hem de realizmi yüksek ögeler var.
- Filmin kesinlikle yaptığı çoğu şeyi neden yaptığını açıklama niyeti bulunmuyor ve izleyiciden belli bir oranda güven talep ediyor.
Bunların nesnel tespitler olduğunu düşünüyorum. Eşeleye eşeleye bunlara varıyorsunuz. Sonra ilk soruya cevap vermek için, aynı soruyu 13 Aralık gününe kadar gelmiş geçmiş en kötü canlı Star Wars filmi olduğu tartışılmayan Phantom Menace’a sordum. Phantom Menace, Star Wars filmi hariç, nasıl bir film? Tamamıyla aynı kategorilerde?
Yeniden şöyle bir madde madde gidelim:
- Ana hikaye çok geniş, ancak dinamik değil. Karakterler manevi olarak büyük mesafeler kat etmiyorlar. Ancak politik mertebede olan da o kadar fazla şey var ki, takip etmek çok zor. Filmi üç kez izledim, hâlâ valorum’un yerine palpatine’in seçilmesini sağlayan olaylar zincirine tam hakim olduğumu iddia edemiyorum.
- Filmin hikayeyi anlatmak için tercih ettiği tek bir konu örgüsü var: Qui-gon’un çırağıyla birlikte bir barış görüşmesine gidiyoruz diye çıktıkları yolda başına gelenler. Bu konu örgüsü son derece çizgisel ve aynı zamanda çok da ağır ilerliyor.
- Filmin tasarım ögeleri birbirleri arasında tutarlı (bkz: hurda gezegeni tatooine’in büyük olayı pod racing’in esasında hurda jet motorlarını oturaklara takarak icra edilen bir spor olması) fakat birbirinden de çok özerk parçalardan oluşuyor (bkz: gungan nere, coruscant nere mesela), ancak teknolojik tercihlerden dolayı bazıları ziyadesiyle yapay gözüküyor.
- Filmin worldbuilding kanadı çok, çok, çok geniş. Üç replikten ikisi hiç görmediğimiz hikaye, lokasyon ve yaratıklara gönderme yapıyor. Siz yokken de bu evrende çok enteresan şeyler döndüğüne ikna olmamak elde değil.
- Oyunculuklar tam teatral. hiç sektirilmemiş. Diyalogların da bunda payı var, ama herkes karakterini abartarak ve büyüterek oynuyor. (bkz: yippie!)
- Hikaye de tam teatral. filmin tekil konu örgüsünün hiçbir yerinde varoluşçu çekişmeler ya da sorgulamalar yok. Karakterlerden hiçbiri hayattaki istasyonunu sorgulamıyor ve tartışılan şeyler hep uhrevi/mitolojik eksende.
- Film kesinlikle yaptığı çoğu şeyleri neden yaptığını bildiğinizden emin olana kadar ilerlemiyor. Görmediğimiz hikayelere referans olmayan 3’te 1’lik replik grubu mevcut hikaye durumunu açıklamaya kullanılıyor. Örneğin Anakin’in süper güçlü olduğu 389 farklı başarı, tespit ve tartışma ile ispatlanmaya çalışılıyor.
Bütün bunlar arasından, şöyle iki nesnel çıkarım yapmak bana mümkün gibi geliyor:
The Phantom Menace çok ağır ilerleyen, çok teatral ve çok geniş çaplı bir hikayenin, çok çizgisel bir konu örgüsüyle ilerletildiği bir film. Bu unsurlar, filmi kötü bir seyirlik hâline getiriyorlar; ancak mitolojik eksende tutmayı da başarıyorlar.
The Last Jedi ise kendi etrafında dönen, teatrikalitesi tema ve karakter seviyesinde değişkenlik gösteren, dar çaplı ve statik bir film. Bu unsurlar da filmi kötü bir seyirlik hâline getiriyorlar. Mitolojik eksenden çok uzaklaştırıyorlar. Ancak tam anlamıyla hümanist bir eksene de sokamıyorlar.
Yalnız Star Wars etiketini ve bu etiketin getirdiklerini Phantom Menace’dan çıkartmaya çalışınca, ortada yine aşağı yukarı aynı film kalıyor. Ne eksik, ne fazla. Pod racing sekansında gerginlik yaşamak için evrene yatırım yapmış olmaya gerek olmadığı gibi, Jar Jar’ın fiziksel komedisini sinir bozucu bulmak için de böyle bir mecburiyet yok. Öte taraftan Star Wars etiketini The Last Jedi’dan çıkartmaya çalışınca filmin olumlu tarafları da zayıflıyor, çünkü pek çok etkileyici an ve sahne Star Wars’ın diğer etkileyici anlarına dokunarak var oluyor.
Zıt ya da ters. Luke’un ışın kılıcını omzunun üstünden atması mesela, belki güldünüz, belki üzüldünüz; fark etmez. O her şekliyle sadece Star Wars etiketiyle anlamlı bir hareketti. Öteki şekilde sadece selef filminin cliffhanger’ına bir hakaret. Işık hızıyla gemi yarılması da, önceki filmlerden içimizde olan “Kocaman İmparatorluk gemilerinden tırsma” refleksi olmayınca etkisini yitiriyor. Aynı refleks olmasa, Poe’nun Dreadnought yok etmek için aldığı risk ve elde ettiği başarının da büyüklüğü açıklanamıyor.
Yani hem Phantom Menace, hem de The Last Jedi ölçülebilir metrikler içerisinde yanlış filmler. Ancak The Last Jedi; Star Wars etiketiyle çok daha kavga etmesine rağmen; bu etiketin yokluğunda çok daha eğreti duruyor.
Bunlar film grameri. Bunlar film grameri günahları. Bunları bir tartışalım istiyorum. İstediğiniz maddeyi tek tek alıntılayıp, Muhit’te cevap verebilirsiniz, farklı bir tespitiniz olduysa duymayı isterim. Öte yandan, öznel sitemlerim de var filme dair. Onları ise öteki yazıda anlatmak istiyorum. Az yanda.