5, STAR WARS: ROGUE ONE
Rogue One’la ilgili şöyle bir problemim var: Filmin bende bir izi mevcut değil. Gerçekten, anılarımda filmi bir yere oturtamıyorum. Dönüp baktığımda Phantom Menace ve Attack of the Clones’un gönlümde yerleri mevcut. İyi ve kötüyle birlikte mevcut. Rogue One’da ise hiçbir şey yok. Filmin koskocaman bir intihar görevi olmasını takdir ediyorum zihinsel bir seviyede, ancak bu durumun duygusal bir karşılığı yok zira karakterlerin bir tanesinin bile adını hatırlamayınca ölenin ardından ağıt yakamıyor insan. Beri yandan, çapı çeperi içerisinde de kimseyi utandırmıyor Episode I ve II gibi, o yüzden de onlardan üste koyuyorum? Bilmiyorum. Kafam karışık arkadaşlar. Şimdilik beş numarada.
4, STAR WARS: EPISODE VI – RETURN OF THE JEDI
Return of the Jedi bir final. Final olmak adına başlıyor. Bu görevini çok başarıyla yerine getiriyor. Duygularınızı damıtmak ve çıkanı köpürtmek konusunda ciddi bir başarısı var. Ancak beri yandan, ötesine de geçme konusunda sert bir gayreti yok. Return of the Jedi, doğası gereği, seleflerinin yanında anılan eküri bir eser gibi. Bu da onun yıldızının münferit parlamasını biraz engelliyor. Yapacak bir şey yok, filmin kendisi biraz “best-of” kasedi gibi zaten. Olsun, çok sağlam bir best-of kasedi şüphesiz!
3, STAR WARS: EPISODE IV – A NEW HOPE
Bu filmi 1977’de izlemiş olsam herhalde bir numaraya koyardım sübjektif listemde. Objektif liste yapıyor olsaydım da belki ikinci sıraya alırdım. Ancak A New Hope, meta hikayesiyle dahi mitolojik bir eser olmasına rağmen benim gönlümde ancak bronz madalyanın sahibi. Star Wars fırtınasını başlatan iş, benim izlediğim üçüncü Star Wars filmiydi. Sıcaklığı, haşmeti ve sürükleyiciliği gerçekten de baştan çıkarıcıydı. İçime işlendi. Ama elbette biraz daha az derindi pek çok kişiye göre.
2, STAR WARS: EPISODE V – EMPIRE STRIKES BACK
Nesnel olmayı iddia edeceksek, evet, Empire Strikes Back serinin en iyi filmi. Hatta Empire Strikes Back belki de fantastik/janr filmi külliyatının en iyi filmi. İkonik sahne ardına ikonik sahne var filmde. Bir müziğe hayranlık beslemeniz bitmeden öteki başlıyor. Asteroid kovalamacası kanınızı çekiyor, hiç beklemediğiniz bir yerde bitiyor. Han ve Leia aşkı onurla, zerafetle filizleniyor. Luke ve Yoda paslaşmaları ufkunuzu açıyor. Her şeyi geçtik, sinema tarihinin en büyük twist’i var işin içinde.
“Ama” ile başlayan bir cümle bekliyorsanız yok. Bütün bunlar tartışmasız doğru şeyler. Sadece benim sübjektif olarak bir numaralı Star Wars filmim Empire Strikes Back değil.
1, STAR WARS: EPISODE III – REVENGE OF THE SITH
Revenge of the Sith’i izlediğim günü asla unutmayacağım.
Üzerinden 12 yıl geçtiği için daha büyük bir rahatlıkla söyleyebiliyorum. 19 Mayıs 2005 günü, okulun Gençlik Bayramı gösterilerinden üzerimde üniformamla kaçarak sabah seansında izlemiştim filmi. O gün o salona girdiğimde çok uzun süredir sulaksız bir Star Wars hayranıydım. Ablalarım, abilerim kadar çok vaktim olmamıştı bu külliyatla geçirecek, ama olanı kuruşuna kadar iyi kullanmıştım. Raflarım Star Wars evreninde geçen kitaplarla, bilgisayarım Star Wars evreninin ucuk köşelerine dalan oyunlarla doluydu. Filme gitmeden yarım yıl kadar önce geniş bant internet bağlatmıştık eve. O geniş bant internet neredeyse yekten Star Wars dünyasına bağlanmaya harcanmıştı.
19 Mayıs 2005 sabahı, okul üniformam ve ben bu düşüncelerle girdik salona. Anakin’in gözünde yarayı Luceno’nun Kötülüğün Labirenti romanından, Grievous’un öksürmesini ve Obi-Wan’ın biraz daha yorgun ve olgun oluşunu Tartakovsky’nin Clone Wars animasyonundan tanıdım. Palpatine Plagueis’in hikayesini anlatınca kulaklarım kabardı. Yavaş yavaş kopmaya başlıyordu her şey. En sonunda İmparator Order 66 dedi. O müzik çağlamaya başladı. Gözümün önünden Aayla Secura geçti. Bütün o güzel Jedi’lar, sırtlarına o elim blaster’ları yediler. Coruscant’ta Yoda kaybetti. Mustafar’da bir kardeşlik yok oldu. Obi-Wan bağrı çıkıncaya kadar bağırdı Anakin’e. Sen Seçilmiş Olan’dın. Benim kardeşimdin. Seni seviyordum.
En sonunda, Vader’ın suratına maske yavaşça indi. Vidalar sıkılaştı. Bir nefes alındı. Bir nefes verildi. Kendimi koyverip ağladım.
Herhangi bir objektivite iddia etmiyorum, ama öznel olarak da şunu söylemekten gocunmuyorum: Ben hâlâ her filmin bana biraz Episode III’ün hissettirdiklerini hissettirmesini bekliyorum. Benim evrene yaptığım yatırımı hafife almadan, tutkumu küçümsemeden, haşmetinden ödün vermeden bir maceraya çıkartsın, bu maceranın sonunda beni zedelemekten korkmasın istiyorum. Gerçekten benim için rönesans tablosu gibi bir film hâline getirdi çünkü bu nitelikler Revenge of the Sith’i. O sebepten, müsaadenizle bu akşam tekrar izleyeceğim. O maske inerken de tekrar ağlayacağım.
Peki sizin sıralamanız?