Süper kahraman eserleri her zaman belirli bir arketip üzerinden gelişir. Kazayla radyoaktif bir maddeye maruz kalarak kahraman olan çok fazla karakter var. Doğuştan insanüstü güçlere sahip olup kahramanlık yapmayı seçen, hiçbir özel gücü olmasa da maskesini; pelerinini takıp kahraman olanlar var. Hatta uzaydan gelerek bambaşka bir tür ve medeniyet içinde kahraman olanlar bile var. Bu hafta Süper Kahramanların Özel Hayatı Arşivi’nde bu arketiplerin dışında, bizzat hükümet tarafından yaratılan bir kahramanı ele alacağız. Bu kahraman, ordu için geliştirilen bir projede adayların arasından seçilen, insanlara bir kahraman vermek için geliştirilen bir kahraman. Karşınızda bir Amerikan propagandası olarak doğan Captain America ve sonradan bir numaralı Amerikan düşmanına dönüşen Steve Rogers.

Steven Rogers, İrlanda göçmeni Katolik bir ailenin tek çocuğu olarak doğdu. Daredevil gibi kiliselerde dolaşıp gerçeği ararken kendini bulma anları olmasa da hayatının ilerleyen dönemlerinde sahip olduğu erdemlerde Katolik kültürünün izleri görüldü. Amerika’nın Bağımsızlık Günü‘nde, 1920’nin 4 temmuzunda doğan Steve Rogers, çocukluğunu Büyük Buhran’ın yokluk zamanlarında geçirdi. Çocukken babasını kaybetti, onu büyüten annesi de birkaç yıl sonra da annesi sefalet içinde zatürre oldu ve o da hayatını kaybetti. Neredeyse her kahraman gibi çocukluğu başkalarının zorbalıklarına ve dışlamalarına katlanarak geçen Steve, zorbalıktan ve baskıdan nefret eden biri olarak büyüdü. Pasif karakterliydi, her ortamda ortaya çıkıp rengini belli etme huyu yoktu ama haksızlığı gördüğünde yerinde duramayıp sesini yükseltirdi. Savaş başladığında da defalarca orduya katılmayı denemesi de bu yüzdendi. Sinemada izlediği propaganda filmlerinde Nazi zulmünü görüp gaza gelmişti bir kere.

Steve lisede aldığı yurttaşlık dersinde milliyetçilik duyguları kabarmıştı. Amerika’nın özgürlükleri korumak için diğer ülkelerden daha çok çaba sarf ettiğine inanıyordu. Cılız olduğundan fiziki yeterlilik testlerini geçemeyen Steve, bir türlü orduya kabul edilememiş ama tekrar tekrar başvurmaktan geri durmamıştı. Onun ülkesine hizmet etmekteki bu iradesi gören General Chester Phillips ona hükümetin gizli süper asker deneylerinden bahsedecek ve bu projeye dahil olması için ona yol gösterecekti. Bu proje başarılı olursa Amerikan askerleri fiziksel ve zihinsel kapasitelerini zirveye çıkaracak bu yolla da ordu savaşta daha az kayıp verecekti. Ölüm riski yüksek olan bu testlere girmekte hiç tereddüt etmeyen Steve için test başarıyla sonuçlandı ama süper asker serumunun mucidi Dr Abraham Erskine, deney sırasında oraya gizlice sızan bir Nazi ajanı tarafından öldürüldü. Bildiğimiz gibi; serumun formülü de Dr Erskine’le birlikte ortadan kalkınca Steve yalnız geçen hayatına bir yalnızlık daha ekledi.

“…Ben 18 yaşımdan beri kendi başımayım. Hiçbir yere tam olarak uyum sağlayamadım, orduya bile. İnsanlara inancım var. Bireylere. Genelde beni hayal kırıklığına uğratmadıklarını söylemekten mutluluk duyuyorum. Bu yüzden ben de onları hayal kırıklığına uğratamam. Kilitler değiştirilebilir, ama belki de değiştirilmemeli…”

Steve hem orduda bir yüzbaşı hem de kimliği gizli bir süper kahramandı. Hayatı boyunca bir asker olarak yaşadı ama içine sinmeyen bir şey olduğunda da otoriteye boyun eğmedi. Gizlice gittiği kurtarma operasyonları, elini taşın altına sokmaları gibi küçük itaatsizliklerin yanı sıra orduya ve hükümete rest çekip vatan haini olarak anıldığı zamanlar da oldu. Bu rest çekme, fikir ayrılıklarından doğan fevri çıkışlar değildi; Steve, hükümetinin kanlı ellerini görünce kostümünü fırlatıp attı. Captain America titrinin yanında apoletlerini ve kalkanını da atan Steve, Nomad adını alarak yurtsuz bir kahramana dönüştü. Film evreninde Nomad adını duymasak da Civil War’da bir kere gemileri yaktıktan sonra Infinity War’da Avengers karargahına dönüp savunma bakanı Ross’a; “gerekirse sizinle de savaşırız” demesi bürokratik bağlardan ne derece koptuğunu gösteriyordu. Çizgi roman evreninde de sinema evreninde de Amerikan hükümetinin değil Amerikan ideallerinin hatta Amerikan rüyasının sembolü olmayı kabullenmesiyle Captain America kostümüne ve kalkanına geri döndü. Tabii ki bunlar hiçbir zaman karanlık politik atmosferi tüm gerçekliğiyle ortaya koyan, iğneyi kendine batıran hikâyeler değildi ama yine de Steve Rogers karakterine derinlik katan hikâyelerdi. Captain America’nın asıl ironisi; Steve’in her zaman barış yanlısı olması ama tepeden inmeci barış yerine özgürlük için savaşmasıydı. Çizgi romanda maskesini çıkarmayı reddetmesi, filmlerde de SHIELD’ın algı projesine karşı gelmesi veya Sokovia Acoords’u imzalamaması bu yüzdendi.

Captain America, Marvel evreninde her zaman, diğer kahramanlar tarafından ekstra saygı duyulan ve güvenilen bir karakter oldu. Bu saygının sebebi de Steve Rogers’ın her zaman doğrucu, cesur ve adil olmasıydı. Marvel’daki Superman karakterini üstlenen Steve, karşısındakine umut aşılayan, güvende hissettiren bir karakter oldu.

Author

Sabah kuşağı çizgi filmleri müdavimi.

1 Comment

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.