Son yıllarda biraz daha modernleştirilerek yeniden çekilen veya tekrardan gün yüzüne çıkarılan birçok eser, film, dizi ve daha birçok şey için bir moda var ki, aldı başını gidiyor. Normal zamanda olsa kimsenin aklına bir daha çekme fikrinin dahi gelmeyeceği türden yapımlar, çoğu seyirciyi şaşırtarak ekranlara geri dönmeye devam ediyor ve hatta Talihsiz Serüvenler de bundan nasibini aldı. Gerçi şurada küçük bir açıklama getirmek gerekir sanırım: Ben bu durumdan fazlasıyla memnunum.
Talihsiz Serüvenler’in, on yıldan da uzun bir zaman önce çıkan o tatlı sinema filminin ardından önümüzdeki 2017 yılının başlarında bir dizisi geleceğini Netflix uzun zaman önceden duyurmuştu. Dedim ya, ben bundan gayet memnunum. Gereksiz olabilecek şeylere oranla böyle, çoğu seyircisi için bir anlama sahip olabilecek kadar şeker anılarda yer alan ve hatta birçok ergin birey tarafından da sevilen bir serinin şimdilerde bir diziye dönüşüyor olması hiç de sorun değil. Benim için tek sorun uyarlama kısmı ne yazık ki.
Elbette her kitap okuyucusunun yaşadığı ve yaşamaya devam edeceği -muhtemelen asla değişmeyecek- bir husus olan “uyarlama”daki başarı oranı beni son derece endişelendiriyor. Önce kitabı okuyarak kafanızda canlandırdığınız bir serinin karakterlerini sonrasında çocuk aklınıza bir filmle kazıdıysanız, e bir de üzerine şimdi daha güncel versiyonu geliyorsa bilin ki durum oldukça vahim. Çünkü zaten bir uyarlama görmüşsünüz ama muhtemelen o sıralar bu kadar ayrıntılı eleştirecek bilinçte olmayan toy düşünceleriniz -2004 yapımı filmi kaç yaşınızda izlediğinize göre değişir tabii- bir anda yenilenme süreciyle karşılaşıyor olacak, kolay değil tabii. En azından bu benim açımdan böyle.
“Peki bu Bernacan neden bu kadar uyarlama eyyorlaması yaptı?” sorunuza gelirsem cevabımı, size asıl amacım olan haberle bağlayarak vermek istiyorum: Netflix’in Talihsiz Serüvenler dizisine yeni bir fragman geldi! E geldi de peki nasıl geldi; iyi mi geldi, güzel mi geldi? İşte uyarlama hususum tam da bu noktada incelmeye başlıyor aslında. Sonunda tam anlamıyla bir Kont Olaf görebildiğimiz fragmanımıza nedense bazı konularda yükselemediğimi hissettim, ama öte yandan da arka plandaki müzikle yükselen gerilim hissi ile Kont Olaf’a duymamız gereken nefretin harika verildiğini de düşünmeden edemedim. Oldukça değişik bir ikilem, değil mi?
Daha önceden setten bazı Kont Olaf fotoğrafları ve bir de Lemony Snicket’ı canlandıran aktörümüzün boy gösterdiği kısa bir tanıtım videosundan başka elimizde pek de bir şey yoktu henüz; neyse ki şimdi gelen fragmanla beraber oldukça rahata erdik diyebiliriz. Zira tam anlamıyla bir Kont Olaf’ı ve Baudelaire kardeşlerini görebilmemiz mümkün oluyor kısa videoda.
Direkt olarak teaserın ismi “Kont Olaf ile Tanışın” olunca, zaten kendisini görmesek bayağı bir ayıp olurdu diyebilirdik. Teaser kapsamında gördüğümüz bir dakikadan az süre içerisindeki bazı sahneleri aslında filmle karşılaştırmayı fazlasıyla arzuluyorum, ki yapacağım da bunu. Hatta öyle ki, öncelikle Baudelaire kardeşlerle başlamak istiyorum olaya.
Teaserın ilk sahnelerinde karşımıza çıkan bu görüntü hakkında henüz bir yorum yapmak için fazla erken olabilir belki ama dikkat çekmek istediğim bir iki nokta var. Klaus konusunda şu an hiçbir sıkıntım yok, onu belirtmek istiyorum: Bildiğimiz klasik kitap kurdu disiplinindeki bir Klaus Baudelaire görünüşü zaten halihazırda üzerindeki kıyafetlerden belli oluyor. Orayı es geçiyorum ve direkt olarak Violet ve Sunny’ye uçuyorum:
Emily Browning’in filmde hayat verdiği Violet karakteri konusunda şu ana kadar bir sıkıntım yoktu, hatta öyle ki Violet aklıma fazlasıyla Emily Browning imajında kazınır olmuştu, hala da öyle gerçi. Hatırlar mısınız bilmem ama filmdeki Violet bildiğiniz manada biraz daha karanlık bir tarzda giyiniyordu sanki değil mi? Nasıl anlatsam bilmiyorum ve bir bakıma da gotik terimini kullanmak istemiyorum ama iki Violet’ı karşılaştırdığımız zaman ortaya çıkan tezatlık ciddi anlamda büyük.
Malina Weismann’ın Violet’ı tam anlamıyla cici kız görünümünde değil mi sizce de? Kitap kapaklarında çizilen Violet bir bakıma farklı, Emily Browning’in Violet’ı farklı ve bir de Weismann’ın Violet’ı farklı… Şu an yeni aktris için ön yargılı bir düşünce barındırmak istemiyorum, zira çoğu oyuncu rolleriyle parlamayı gayet iyi başarıyorlar imajlarına rağmen. Fakat yıllar yıllar önce okuduğum ve detaylarını zorla hatırlayabildiğim ama yine de bende yeri ayrı olan bir serinin görüntülerinin neredeyse tamamı 2004 yapımı bir filmden kalmayken, şu an bu tezatlık beni yerimde bir dikleştirdi doğrusu. Hadi bakalım, Weismann’ın Violet’ı nasıl olacak acaba, ciddi anlamda meraklıyım bu konuda. Kısa bir not düşeyim şurada bu arada, Violet’ın tam anlamıyla suratını görebildiğimiz teaser sahnesinde, Weismann’ın aslında Browning’e ne kadar benzediğini düşünen tek kişinin ben olmadığımı fark ettiğimde bir sevindim galiba ya.
Gelelim yukarıda bahsini geçirdiğim fotoğraftaki ikinci film-dizi karşılaştırmasına: Sunny’nin yaşındaki tezatlığı siz de gördünüz mü? Tamam, elbette bir bebek ve elbette küçümen minicik bir şey olacak, o konuda eyvallah; ama filmde gördüğümüz Sunny en azından biraz daha büyük gibi değil miydi sizce de? Ne bileyim, bu çocuğun suratını gördüğümüz sahnelerde ben pek de yaramaz Sunny havası alamadım doğrusu. Kendi ayakları üzerinde düzgün durup haytalık yapabileceğinden şüphe duydum bir an. (Umarım dizi tüm bu laflarımı bana yedirir, ben haksız çıkarım, umarım.) Bunları sayıyorum çünkü diziyi tek başına yorumlamaktansa filmle karşılaştırıp artılarını eksilerini ona göre ele almak daha iyi olacak diye düşünüyorum. Böylece filmin mi yoksa dizinin mi uyarlama konusunda daha iyi iş çıkardığını anlamak oldukça kolay olacak zannımca.
Peki teaserdaki görselliğin şahaneliğini fark etmiş miydiniz? Bizim Kont Olaf’ın mensubu olduğu kulübün (?) bir simgesi olan bu gözü neredeyse her yerde görebiliyor olmak oldukça güzel bir sembolizm olmuş doğrusu. Kamera açılarıyla verilen detayların ve Kont Olaf’a dair her şeyin bir bakıma tam da merkezden başlıyor oluşu da oldukça iyi bir şey zannımca. Bu tür şeyleri güzel yapımların işaretçisi olarak saymaktan alıkoyamıyorum bazen kendimi, hadi hayırlısı vallahi ne diyelim.
Son bir husus olarak size Kont Olaf hakkında bir iki düşüncemi daha sunup yazıyı tamamlamak istiyorum. Assolistler en son çıkar öyle değil mi? Neil Patrick Harris’i şu ana kadar bu derecede tiksinç bir kötü rolünde hiç görmedim açık ve net söylemek istiyorum. Doctor Horrible karakteriyle elbette bir kötü izledik ondan, kabul ediyorum ama siz de şunu kabul edin: Doctor Horrible, Kont Olaf kadar tiksinç, itici, lanet edilesi bir karakter miydi? Bunun cevabı elbette ki hayır.
İşte sırf bu neden ötürü de, konuştuğu tek yer olan son sahnede gördüğümüz Harris için çok yüksek umutlar besleyemedim nedense. Tamam, adam harika oyuncu, on numara beş yıldız, kabul; ama nedense “Hiçbir fikriniz yok!” diye tısladığı son sahnenin bitmesine yakın sanki her an cıvıyacakmış da bir an için Klaus’tan bir beşlik çakmasını isteyecekmiş gibi hissettim. İşte bunlar hep Barney Stinson etkileri değerli okurlar, engel olamıyorum.
Makyaj konusunda ise artık nasıl bir yorum olarak değerlendirirsiniz bilmiyorum ama o kadar itici bir imaj elde etmeyi başarmışlar ki, Kont Olaf’a bakmak bile istemez oldum şu teaserdan sonra. Bu harika bir iş çıkardıklarının kanıtı mı peki? Muhtemelen. Jim Carrey’nin hayat verdiği Kont Olaf ile aralarındaki farkı düşünmeye çalıştıkça henüz görsel olarak bir kıyaslama yapamıyorum ne yazık ki; ikisi de oldukça iyi görüntüler benim gözümde. Hatta Harris’in Olaf’ı bir tık daha başarılı olabilir iticilik konusunda, zira Olaf’ın o son derece iri burnunu bayağı iyi kotarmışlar, insan bakarken bir “Allah affetsin de bu nasıl bir burun hocam?” demekten alamıyor kendini.
Küçücük bir teasera bunca düşünce döşemek nasıl bir histi derseniz, vallahi içimi döktüğüme sevindim ben, siz okurken neler düşündünüz bilemem tabii; belki katıldınız, belki de kat’iyen fikirlerime karşısınız… Orası artık, sizin yorumlar kısmında anlam katacağınız kelimelerle çözülecek bir durum. E durmayın o zaman, deyiverin bakayım fragman nasıl olmuş, karakterler iyi mi, umutlarınız ne yönde? Klavyenize ve yorumlarınıza kuvvet geekler!