Kısa süre önce 2022’ye girdik ve teknoloji her yıl, bir öncekine göre katlanarak ilerliyor. Bu yılın Metaverse yılı olacağı söyleniyor, sürekli gündemimize düşen gelişmeler de bunu doğruluyor. Teknoloji bu kadar hızla gelişirken soruyorum; ortaya atılalı elli yıldan uzun bir süre geçmesine rağmen hoverboard tarzı araçlar nerede?
İçinde olduğumuz dönem, elli yıl öncesinin rüyalarını süsleyecek bir dönem. Haber alma alanındaki gelişmeler ortada. Artık insanlar nerede oldukları fark etmeksizin birbirleriyle görüntülü konuşabiliyor, dünya üzerindeki herhangi bir yer uydu üzerinden görüntülenip resimlenebiliyor. Ulaşım alanında artık kendi kendini süren, otonom arabalar üretiliyor. Jet pack’lerin gelişmiş prototipleri sergileniyor, hovercraftlar’lar üretiliyor ama eksik olan bir şey var. Hoverboard’lar, birkaç küçük girişim haricinde hâlâ yerinde sayıyor.
Gelin, öncelikle hoverboard konseptinin tarihçesine bakalım. Hoverboard fikri ilk olarak 1967 yılında, The Hole in the Zero adındaki bir bilim-kurgu romanıyla ortaya atılıyor. Fikir babası, bilim-kurgu mecralarında adına sık rastlamadığımız MK Joseph adındaki Yeni Zelandalı bir yazar. Fikrin ortaya ilk çıkışında olmasa da Back to the Future serisiyle uçan bir kaykay fikri, oldukça popüler bir hâle geliyor. Hoverboard’lar, Back to Future’dan sonra birçok video oyunu, animasyon ve sinema filminde kendine yer buluyor ama hâlâ dünyamızda kendine yer bulamıyor. Beklediğimiz şekilde yerden havalanan, üzerinde ayakta durulan bir platform, bireysel ulaşım araçları üretilmese de bazı teknoloji şirketleri ve bazı ufak çaplı girişimciler tarafından yapılan denemelerime konu oluyor.
Hâlihazırdaki hoverboard denemelerinden bahsedeceğim ama öncelikle neyin kesinlikle hoverboard olmadığını söyleyeyim. Birkaç yıl önce piyasaya çıkan, muhtelif teknoloji marketlerinde ve internette satılan elektrikli kaykaylar, her ne kadar bu isim adı altında satılsa da kesinlikle hoverboard değildir. Bunlar, denge sağlayıp, kendinizi ileri-geri itebileceğiz bir takım teknolojik ürünler sadece. Bilinen anlamda hoverboard’a benzeyen ya da başlangıç aşamasında hoverboard diyebileceğimiz araçları geliştiren yalnızca iki oluşum sayabiliyorum.
Bunlardan ilki, duyurusunu Back to the Future yılında yani 2015’te yapan, Lexus’un ürettiği Slide. İlerlemek için manyetik alan kullanan Slide, bunun için de hâliyle manyetik bir piste ihtiyaç duyuyor. Slide’ın kullandığı yoğun enerji sebebiyle makine aksamının iyice ısınmaması için de sıvı nitrojen kullanılıyor. Sıvı nitrojen basit bir örnekle hem ütü gibi ses çıkarıyor hem de ütünün buhar fışkırtması gibi bir buhar salınıma sebep oluyor. Slide’ı kullanmak için Barcelona’da manyetik bir pist inşa edilse de maalesef ne ürün tam olarak hayalimizdeki gibi ne de şu an satışı mevcut. Ürünün satışının olmadığını söylerken de şunu kast ediyorum; ürün hâlâ deneme aşamasında ve Barcelona’daki pist de sadece test amaçlı kullanılıyor. Yine de gerçekten yere temas etmeyen bir hoverboard geliştirmeye azmettikleri için Lexus’a teşekkürü borç biliyoruz.
Hoverboard üretiminde kendinden söz ettiren diğer bir firma ise Hendo. Sürekli Marty Mcfly’a referans veren ve model tasarımlarında Tony Hawk’ın koleksiyonundan ilham alan Hendo, hoverboard duyurusunu Lexus’tan önce yapan bir teknoloji şirketi. Hendo’nun ürettiği araçlarda da çalışma prensibi Slide ile aynı şekilde, manyetik alana dayanıyor. Slide’da olanın aksine sıvı nitrojen kullanılmayan Hendo marka hoverboard’larda enerjiyi sağlamak için dört büyük motor kullanılıyor. Bu motorlar yüksek ses çıkarıp, aracın hacmini büyütse de Hendo da yerden yükselebiliyor. Slide’da olduğu gibi bunları da ücreti mukabilinde almak mümkün değil. Zaten muhtemelen satış olsa da piyasa için belirlenen fiyat, bizim ulaşabileceğimizin çok üzerinde olacaktır.
Görüldüğü üzere hoverboard üretme çabaları oldukça yakın tarihe dayanıyor. Bunlardan daha önce elini taşın altına sokan yok mu diyebilirsiniz ve belki de buna cevap olarak iyice geriye gidip, Lagari Hasan Çelebi’yi örnek gösterebilirsiniz. Bu kadar geriye gitmek istemezseniz elimizde 1955’e dayanan bir örnek mevcut.
Bugün rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki teknoloji, savaş zamanında diğer zamanlarda olduğundan daha hızlı gelişir. İnternet, uydu teknolojileri ve şimdilerde uzaya gönderilmek için kullanılan roketlerin temeli, savaş zamanı üstünlüğü elinde tutmak isteyen ülkeler tarafından atılmıştır. Hiller VZ-1 Pawnee de Amerikan ordusu tarafından, Soğuk Savaş zamanında üretilmiş bir uçan sepet. Uçan balonun balonu atıldığında ortada kalan platforma benzer bir platformdan oluşuyor ve savaş zamanında piyadeleri, pilot hâline getirmek üzere tasarlanmış. Denge mekanizmasında sorunlar çıkması ve bu sorunları çözmenin çok pahalıya geleceğinin anlaşılmasıyla VZ-1 projesi askıya alınmış. Şu an için iki tane prototipi sağlam duruyor ver bunların iki tanesi de Amerika’nın farklı eyaletlerinde, havacılık müzelerinde sergileniyor. Hoverboard‘lar da yapılan her denemenin sonunda üretilmiş birkaç örnekten ibaret kalıyor.
Hepimiz küçükken bisiklete binmişizdir. Hoverboard‘ların bu kadar yaygınlaşmasını beklemesem de bir yerlerde, bir ulaşım aracı olarak kullanabilecek olmasını isterdim. Elimizdeki teknoloji hâlâ bunun için yetersiz kalıyor ve bir de güvenlik sorunları var tabii. Yere sabit giden bir kaykaydan düşmek riskliyken bir de havada gideninden düşmenin riskini göze almak zor. Bu teknolojinin şimdiye kadar geliştirilememesinin altındaki sebeplerden de biri de bu zaten.
Siz hoverboard’lar hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir tur olsun binmek istemez miydiniz?
4 Comments
Böyle bireysel uçuş araçları olsa ortalık karışır valla. Hava trafiği filan düşünemiyorum. Herkes gümüş sörfçü olur. Güzel, özgün bir yazı olmuş. Uçan arabalar üzerine de bir yazı bekliyoruz 🖖
Adın harikaymış.
Sağolasın.
İçimdeki geek uçan kaykaylara binmek istiyor ama realitede düz yolda yürüyemiyorum. Bir süre daha bekleyebilirler, en azından ben öldükten sonra bulurlarsa binemediğim için üzülmem 😀