Bir karakter düşünün, neredeyse herkesin bildiği biri olsun. Kıyafetinden sesine, konuşma tarzından fikirlerine, arkadaşlarından düşmanlarına herkesin az ya da çok tanıdığı bir karakter. Belki sadece okul çantalarındaki baskılardan belki de sadece “Hangisi Türkiye’nin bir ilidir?” şakalarından tanıyorlar. Belki filmleri belki çizgi romanlarıyla büyüdüler. Öyle ya da böyle, ucundan kıyısından belki can alıcı noktasından karakteri tanıyan bir kitle var. Sonra bu karakteri sizin elinize veriyorlar. Gel bakalım, diyorlar, sen de köşesinden tut bunun bi’ filmini yapalım biz.

Bu acayip tehlikeli bir iş bir kere. Aşırı öfkelenecek ve çocukluğumu mahvettin diyecek bir topluluk da var karşınızda. Belki hayranlar arasında yüzünüz asla aklanmayacak. Belki sonsuza dek kin tutacaklar size yani. Ama öte yandan müthiş bir işe de imza atabilirsiniz. Hem özgün hem de kaynak materyale sadık biri iş yapmış derler arkanızdan. Belki senaryonuzu överler, belki karakteri tutuş biçiminizi. Her şey olabilir, iki tepki de gelebilir ama her türlü bu tepkiler çok yoğun olacak, orası kesin. Şimdilerde biz The Batman’i bekliyoruz. Yeni fotoğraflar geliyor ufak ufak. Kısa tanıtım videoları düşüyor. Film ufukta görünmeye başlamışken senarist Mattson Tomlin de tam da bu korkularından bahsediyor.

Kendisi bugünlerde çıkış yapıyor diyebiliriz, Netflix için Project Power isimli filmi üstlendi, The Old Guard gibi işlerde de ismi var. Bir yandan da büyük işlere girmenin stresinden bahsediyor. Kendisinin övülme nedeni süper kahraman filmlerinin iki ucunda da şimdiden bulunuyor olması: Project Power’da da görev aldı The Batman’de de çünkü. Project Power insanların tek bir hapla beş dakikalığına süper güç kazanmasıyla ilgili. Daha renkli, daha zıpır bir iş, özellikle Batman ile karşılaştırınca tabii. Aynı zamanda Tomlin’in özgün senaryosu.

Kendisi böyle işlerde çalışmaktan bahsediyor. İster istemez görevleri daha fazla olsa bile stresin daha az olduğunu söylüyor. Elbette insanın kendi dünyasını kurması başka bir şey, sonuçta yepyeni bir şey çıkacak ortaya. Beklenti yok. Ama The Batman’den bahsedelim mesela, beklenti var. Çok var. O yüzden iş daha stresli. Matt Reeves film üzerinde daha dominant, yazarlık ve yönetmenlik işini o üstleniyor daha çok. Yine de destekleme ve yardım işinin bile kendi hikâyesi üzerinde çalışmaktan çok çok daha farklı olduğunu söylüyor Mattson Tomlin. Sonuçta insanlar bir Spider-Man filminden ve Spider-Man karakterinden bir şeyler bekler, diyor.

Film hakkında yardımcı yazarın fikirleri bu yönde. Robert Pattinson’ın filmden görüntüleri de elimize düştü; kısa videolar, teaserlar izledik. Şimdiden kendisini Gerard Way’e benzeterek espri yapmaya başladık, bir yandan da çok beğenildi Pattinson’ın karakteri taşıyışı. Elbette filmin çıkmasına bir yıldan fazla var, çekimlerin %30’u ancak tamamlanmış. Fotoğraflar ve videolar da bu yüzden çok fazla şey içermiyor. Ama Ben Affleck’ten daha depresif bir Batman izleme olasılığımız yüksek görünüyor.

Hayranlar arasında ise filmi büyük bir heyecanla bekleyenler kadar şimdiden “Abi bırak bu işi” diyenler de var. Project Power’ı izleyenler durumdan pek hoşnut değil. Şimdi önümüzdeki soru şu, tamam, Mattson Tomlin süper kahraman sektörünün iki ucunda da bulunuyor ama iki ucunu da becerebiliyor mu? Project Power’ı sevmeyenler The Batman’i sever mi, ikisi arasındaki ton farkını tutturabilir ve ikisinin de hakkından gelebilir mi?

Bence iyi bir yazar iki farklı filmin de hakkından gelecektir. Hatta bence Project Power’dan ölesiye nefret eden birinin The Batman’e bayılması da çok mümkün. Ama tabii hayranlar biraz dramatik davranıyorlar, eh yoğurttan ağzı yanan sütü üfleyerek içermiş. DC evreninin toparlamasını çok istiyoruz, bu sırada da endişeli bir biçimde senaristlerin diğer işlerine bakıyoruz, acaba nasıl olur, bu bunun üstesinde gelir mi diye koşturuyoruz galiba.

Siz ne diyorsunuz? The Batman nasıl bir film olacak? Project Power’ı sevmemek The Batman açısından gözümüzü korkutmalı mı?

Author

İstanbul'da yaşıyor, buraya yazacak havalı bir şey de bulamadı. @charles_bourbaki

1 Comment

  1. diger filmi little fishi izleyince anlamakta zorlandım,reeves neden onu secmis diye.diger senarist olan peter craige daha cok guveniyorum.kendisi hem romancı hem senarist.bakalım nasıl olacak.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.