Haftalardır ballandırarak anlatılan, “Öyle bir bölüm geliyor ki nasıl yayınlayacağız bilmiyoruz” diye methiyeler dizilen, sansüre uğrayıp uğramayacağını merak ettiğimiz Herogasm bölümü geldi çattı. Her ne kadar bölüm ilk duyurulduğunda “Ben bu bölümü nasıl inceleyeceğim” diye kara kara düşündürtse de bölümü izledikten sonra bu kaygılarımın yersiz olduğunu anladım. Daha fazla lafı dolandırmadan The Boys’un Herogasm isimli üçüncü sezon altıncı bölümünü incelemeye başlayalım.
Öncelikle Herogasm, şimdiye kadar izlediğimiz en cesur dizi bölümlerinden biri olsa da asla en cesuru değil. Bu yüzden açıkçası bölümü izleyince yapımcıların abarttığı kadar “Üf öyle bir şey yapıyoruz ki var ya” açıklamalarının nedenini anlamadım. Hatta eğer yapımcılar önden bu kadar fazla ballandıra ballandıra anlatmasalar, ben sıradan bir The Boys bölümü zannedip Herogasm sahnelerinin üzerinde durmazdım. Anlayacağınız, bu konuda bölüm bize vadedilen çarpıcılığı veremedi. Fakat bundan çok daha fazlasını verdiğini söyleyebiliriz.
The Boys’un bu sezonu, aslında bir kötülükle savaşmanın birden farklı yolu olduğunu, herkesin zorluklarla baş etmek için farklı metotlar kullanabileceğini göstererek başladı. Butcher’ın eski ve kanlı metotlarını bir kenara bırakarak, Hughie’nin daha barışçıl ve daha bürokratik çözümlerini denemesiyle başlayan sezonumuz şimdi Hughie’nin, yanlış insanlarla doğru şekilde savaşılmayacağını öğrenerek Butcher’ın metotlarını kabul etmesiyle devam ediyor. Fakat bu sırada hem Butcher’ın hem de Hughie’nin dost kazığını yiyen MM ve Starlight, hem Butcher-Hughie-Soldier Boy üçlüsüne hem de Vought’a karşı cephe alarak savaşa üçüncü bir taraf olarak yeniden katıldılar.
Hani Butcher, Maeve ile yaptığı konuşmada “Büyük güçle gelen mutlak bir kesinlik varsa o da seni şerefsizin teki yapmasıdır” demişti ya bunun en büyük kanıtını bu bölümde Hughie’de gördük. Daha yeni yeni güç sahibi biri olmuşken hemen değişen, Starlight’a emirler vermeye çalışan hatta bununla da kalmayıp utanmasa şiddet uygulamaya kalkan Hughie aşağılık kompleksinin nasıl bir şey olduğunu hepimize gösterdi. İnsanda biraz utanma olur ya. Yazıklar olsun sana Hughie!
Aslında en başından beri savaşın tam ortasında olan fakat garip bir şekilde bu sezon kendi savaşlarının içine sürüklenen Kimiko ve Frenchie ikilisi ise yine ölümle burun buruna geldiler. Nina’nın Kimiko ve Cherie arasında bir seçim yapması için zorladığı Frenchie her bölüm biraz daha çamura batıyor. Her ne kadar Kimiko bir anda sinir krizi geçirerek herkesi öldürüp Frenchie’nin yaşadığı sorunları bitirmiş gibi gözükse de Nina’nın bu can pazarından kaçarak kurtulması, potansiyel sorunların habercisi olabilir. Fakat benim canımı sıkan bunların hiçbiri değil. Bir kişi de Frenchie’nin nerede olduğunu sormaz mı ya? Anlıyorum sizin de dertleriniz büyük fakat en azından bir kişi Frenchie’nin nerede olduğunu araştırır, bir telefon eder, telefonu çalmayınca telaş yapar ya? Frenchie bu ekipten değil mi ya?
Açıkçası tam olarak bu noktada The Boys’un çok iyi yaptığı bir şeyi övmek istiyorum. Hepinizin malumu üzerine dizimiz, kötü bir karakter yaratıp bizim bu karakterden nefret etmemizi çok iyi sağlıyor. Fakat aynı zamanda bu kötü karakterlere o kadar güzel bir son yazıyor ki içimizin yağları eriyor. Birkaç bölümdür alenen ırkçılık yaparak hepimizin nefretini toplayan Blue Hawk’ın hayatının, A-Train’in ellerinde son bulmasını büyük bir tatmin duygusuyla izledim. Öte yandan dizinin ilk kötülerinden biri olan ve bu sezon yaptıklarıyla herkesin nefretini toplayan A-Train’in ise kalp krizinden ölmesine pek imkân vermedim. Bence gelecek bölümlerde kesin geri gelecektir.
Dizinin en ketum ve en çok merak uyandıran karakterlerinden biri olan Black Noir, bu bölüm gizemlerine yepyeni bir gizem daha ekledi. Homelander’ın kendisine olan güvenini anlatmasının hemen ardından harekete geçen Black Noir, önce Vought’un kendisine yerleştirdiği izleme cihazını çıkardı daha sonra da ortadan kaybolarak bütün dikkatleri üzerine çekti. Soldier Boy, kendisini Ruslara satan asıl kişinin Black Noir olduğunu öğrendiğinde ise işler iyice karıştı. Black Noir’in motivasyonu ne, tüm bu Herogasm olayları yaşanırken neredeydi? Hikâyesi çizgi romanlara göre mi ilerleyecek yoksa dizi bize bambaşka bir yol mu çizecek çok merak ediyorum. Umarım bu soruların tatmin edici cevaplarını alırız.
Ve gelelim bölümün asıl konuşmamız gereken kısmına. Günlerdir beklediğimiz Soldier Boy ve Homelander kapışması sonunda gerçekleşti ve beklediğimize de sonuna kadar değdi. Yani Batman vs Superman filminden çok daha tatmin edici bir süper kahraman savaşı izledik desek yalan söylemiş olmayız sanırım. Ortamdaki gerilim, karakterlerin birbirleriyle olan diyaloğu, Butcher’ın “OUI” diyerek kavgaya dahil olması kısacası her şeyiyle dört dörtlük bir aksiyon sekansı izledik. Bence sadece bu üç dört dakikalık sekansla bile The Boys, en iyi süper kahraman yapımları arasına girmeyi hak ediyor.
Yani aslına bakarsanız her bölüm incelemesini “Artık Anthony Starr ve Karl Urban övmeyeceğim” diye kendime söz vererek yazmaya başlasam da bu sözü tutmakta çok zorlanıyorum. Arkadaşlar Anthony Starr’ın ayna karşısına geçerek kendiyle konuştuğu sahnelerde kısa da olsa bir şov yaptı. Karl Urban desen zaten her bölüm kalitesini tekrar tekrar kanıtlıyor. Her hafta The Boys’un yeni bölümünü bekleyen bizlere, sadece şu ikilinin karşılıklı performanslarını izlemek bile yetiyor. İnanılmaz başarılılar ikisi de!
Arkadaşlar böyle gülüyoruz eğleniyoruz fakat sezonun bitimine iki bölüm kaldı ha! Üçüncü sezon bizi o kadar eğlendirdi ki zamanın nasıl geçtiğini anlamadık resmen. Frenchie ve Kimiko’nun kaderi, Maeve’in başına ne geldiği, Black Noir’in gerçek kimliği, A-Train’ın hayatta kalıp kalmayacağı, Homelander ve Butcher arasındaki çekişmenin sonucu ve bunlar gibi daha birçok soru işaretini cevaplaması için dizinin sadece iki bölümü kaldı. Her ne kadar gelecek iki bölümün bu kadar dolu dolu olmasından dolayı mutlu olsam da bu sezonu bitirmeyi hiç istemiyorum. Cuma günleri biz The Boys izlemeyip ne yapacağız?