Daha önce de size bu sayfada dile getirdiğimiz gibi süper kahraman filmleri son yıllarda hem olumlu hem de olumsuz bir sürü eleştiri alıyor. Bunun en büyük sebebi tabii ki popülerliklerinin iyice arşa çıkmış olması. Popüler kültüre iyice mal olmuş ve genel itibariyle sevilen bu yapımların; sanat filmlerini, bağımsız sinemayı, diğer farklı türde yapımları sindirdiğini ve sinemayı mahvettiği söyleyen belirli bir azınlık var ve isyanları zaman zaman haber başlıklarını meşgul ediyor. Yakın zamanda Martin Scorsese’nin, özellikle süper kahraman filmleri hakkında yaptığı eleştirileri dinlemiş ve bu eleştirilerin üzerinde bol bol konuşmuştuk.
Süper kahraman filmleri hakkında bu şekilde düşünen tek isim sadece Martin Scorsese değil tabii ki. Şu sıralar The Godfather üçlemesinin ellinci yıl dönümünü kutlayan Francis Ford Coppola, bundan iki yıl önce meslektaşı Scorsese’ye destek vermişti. Coppola meslektaşını desteklerken “Martin Scorsese, Marvel filmlerinin sinema olmadığını söylemekte haklı. Çünkü sinemadan bir şeyler öğrenmeyi bekliyoruz, kazanımlar edinmeyi; biraz aydınlanma, biraz bilgi, biraz ilham elde etmeyi bekliyoruz. Herhangi bir kişinin aynı filmi tekrar tekrar izlemekten bir şey elde ettiğini düşünmüyorum. Martin sinema olmadıklarını söylerken kibarlık yapmış. Değersiz olduklarını söylememiş ki ben öyle söylüyorum.” ifadelerini kullanmıştı. Fakat ünlü yönetmen Coppola geçtiğimiz günlerde Variety ile yaptığı röportajda fikrini değiştiren bir süper kahraman filmi olduğunu itiraf etti ve Deadpool filmini çok sevdiğini söyledi.
“Deapool’u çok sevdim, bence muhteşemdi. Sinema modern hayata ışık tutmalı ve bizim neler döndüğünü anlamamızı sağlamalı. Yani bize neler döndüğüne dair öngörü verecek sanatçılara ihtiyacımız var.’’ diyerek geçtiğimiz yılların en sevilen filmlerinden biri olan filmi öv öv bitiremedi yönetmenimiz. Her ne kadar Coppola, Deadpool’dan bu kadar etkilenmesinin sebebini açıklasa da ben bir türlü anlayamadım açıkçası. Güzel filmdi bu arada ama bayıldığımı da söyleyemem.
Süper kahraman filmlerine dair tartışmalar yakın zamanda dinecek gibi durmuyor. Henüz bir yere gitmediklerini ve sürekli göz önünde olduklarını düşünürsek uzun bir süre farklı tartışmaların odak noktası olacak sevgili yapımlarımız. Daha önce de dediğim gibi, bana komik geliyor ilk paragrafta bahsettiğim eleştirilerin çoğu. Kafanızda değişen düşünceler var mı peki bu konuda? Coppola’nın Deadpool’u övmesine şaşırdınız mı? Ne demek istediğini anladınız mı? The Godfather’ı mola vermeden izleyebiliyor musunuz? Cevaplarınızı merak ediyoruz, şimdi yazın aklınıza istisna gelirse iki sene sonra dönüp editlersiniz.
1 Comment
Bence Coppola Deadpool’u klasik sinematik evren Marvel filmlerinden daha farklı bir doğrultuda olduğu için beğenmiştir. Kendisi sinemanın insanlara yeni şeyler sunması ve onları aydınlatması gerektiğini söylemişti. Deadpool da bir anti-hero olduğu için “E çocuklar haydi evreni kurtarıyoruz, takım ruhu” tarzındaki süperkahramanlardan çok farklı. Ancak bu da sinema uyarlamaları için bir yenilik olsa da çizgiroman dünyası için yepyeni bir şey değil aslında. Deadpool klasik bir anti-hero’dur ve bu konu 80li-90lı yıllardan beri çizgiromanlarda epey işleniyor. Deadpool’un filmi gelmeden evvel olkaynak materyalde onlarca farklı hikayesi mevcuttu ve halen de devam ediyor. Dolayısıyla geek camiası için çok da şaşırtıcı bir konuya sahip değil Deadpool filmi. Fakat bu konularla çok alâkadar olmayan bir izleyici için Deadpool elbette yepyeni bir soluk olabilir. Coppola belli ki bu ikinci gruptan, o yüzden böyle hissediyor ve bu çok normal. Ayrıca Coppola’nın sinemanın insanları nelerin olup bittiğine dair aydınlatıp onları bir şeylerden haberdar etmesi gerektiği fikrine tamamen katılıyorum. Ama sinemanın her seferinde yeni ve farklı fikir ve konularla gelmesi gerektiği düşüncesi çok abartı. Her zaman yepyeni, tepeden tırnağa orijinal eser beklememek gerek. Bu mümkün değil. Bir insanız, hiçbir şeyi yoktan var edemeyiz. Varolan şeyleri de sırf yenilik yapacağız paniği yüzünden kakafoniye çevirmemek gerek (uyarlama senaryolar için geçerli bu, kaynak materyalin özüne, genel tema, olay ve karakterinin kişiliklerine mümkün olduğunca sadakat olmazsa olmazdır). Hayat koca bir klişe. Bundan da kaçış yok. Kaçmaya gerek de yok. Çünkü bu klişe bizi biz yapan milyonlarca farklı unsurlarla dolu ve biz bunları bilsek de ya klişe olduğu bahanesiyle basite indirgeyip yüzleşmek ve anlamak yerine rafa kaldırıyoruz ya da en başından çoğunu hiç bilmeme konusunda ısrar ediyoruz. İnsanoğlu yüzyıllardır hep aynı hataları yaptığı için ziyan içinde. Çünkü aynaya bakmasına rağmen aynadaki yansımasını değerlendirmeye üşeniyor ya korkudan ya da tembellikten. Sinemanın amacı da insana insanı göstermek ve öğretmek olmalı. Hatırlatmalı ve bize kendimizi ve çevremizi sorgulatmalı. Daha hamur açmayı bilmeyen ya da bunu öğrenme konusunda çaba sarf etmeyen bir aşçı yamağından nasıl şahane bir baklava yapmasını bekleyebiliriz? Önce onu klasik kalınlıkta hamur açmayı, merdaneyi ve oklavayı düzgün kullanmayı göstermek gerek. Tabi sinema bize bizi anlatırken anlatım tarzları konusunda yeni teknikler sunabilir.
Ancak Marvel filmlerinin ve DC sinematik universe çöpünün gerçek sinema olmadığı da su götürmez bir gerçek. The Godfather gibi filmler ruhumuzun ekmeği ve sütüyse, Marvel işleri cips ve çikolatadan ibaret. Arada çikolataya da ihtiyacimiz olsa da insanlar, bilhassa genç ergen kitlesi bunu asla ana gıda zannetmemeliler.