Eski toprak Frank’ımızın 2014’te yeni bir The Punisher serisi ile sahaları kana bulayacağından bahsetmiştik. Serinin ilk sayılarını hemen edinip, Geekyapar’ın sessiz ama kalbi intikam ateşiyle yanan The Punisher hayranları için okumayı kendime görev bildim. All New Marvel Now projesi kapsamında çıkan, Nathan Edmondson’un yazdığı ve Mitch Gerards’ın çizdiği bu yeni The Punisher serisi neler vaadediyor? Girişilen iş olmuş mu? “Muhteşem olmuş!” demek isterdim ama ne yazık ki bir miktar kuşkuya sahibim.
The Punisher 2014 serisinde Frank Castle abimiz, bir uyuşturucu çetesini ceheneme göndermek için kütüğü Los Angeles’a aldırıyor. Burada kartellerle çarpışırken mevzunun sadece uyuşturucu olmadığını, büyük bir silah ticaretinin de el altından döndüğünü anlıyoruz. Frank için değişen çok şey yok, hak eden herkes cezalandırılmak zorunda. Buraya kadar iyi, ama önce isterseniz 2014 model Frank Castle’ın neye benzediğine bir bakalım:
Bu yeni Castle’a baktığında aklına Henry Ian Cusick (Lost’un delikanlı İskoç’u Desmond) gelen tek okur ben olmasam gerek. Son birkaç seridir The Punisher’ı gençleştirmek için harcanan çabayı takdir ediyorum, ama ben bu yeni Frank Castle’dan soğukkanlı bir intikam meleği havası alamıyorum, üzgünüm.
Bir diğer probleme gelelim:
Konuşma balonlarını boşverin. İlk başta göze gayet normal, arkadaşça (ya da belki flörtöz) bir sohbet gibi gözüküyor, değil mi? Yukarıdaki karede hiçbir numara yok, gerçekten Frank, polis memuru Sammy ile sakin bir kahvaltı yapıyor. Mesele de bu noktada kendini göstermekte; yeni serimizdeki Frank Castle’ın eski serilerden farklı olarak, bir “The Punisher” için fazla geniş bir sosyal çevresi var. Sammy dışında bir de ortağımız/arkadaşımız sözkonusu, hatta ikinci sayıda Frank bir de yaralı sırtlanı evine alıp beslemeye başlıyor! 2000’lerde Garth Ennis’in yarattığı yalnız cehennem meleğine ne oldu? İnsani ilişkilerden kendini uzaklaştırmış, her gözünü kapattığında Vietnam cangıllarına dönen Frank nerede? En son Central Park’taki o kara günün sabahı gülümsememiş miydi bu adam? Çok abartıyorsun diyebilirsiniz ama inanın abartmıyorum. Şimdiye kadar yüzlerce intikam hikayesi okuduk, ama The Punisher’ı bunlardan farklı kılan itinayla işlenmiş karanlık imajı idi. Bunu söküp atmanın manası yok.
Tüm bunlara ek olarak bir de şu durum var:
Marvel’ın yoğun süper kahramanlı atmosferinden uzak bir The Punisher istemek gerçekten çok mu? Bunu yaptıklarında, tüm hikayeleri gerçekçi bir atmosferde anlattıklarında The Punisher’ı pek sevmiştik, niye inatla bu formülden uzaklaşmak isteniyor? THE PUNISHER’DA SUPERKAHRAMAN/DÜŞMAN İS-TE-Mİ-YO-RUZ! Bunu anlamak bu kadar mı zor? Eğer hikayede ille de süper kahraman gerekiyorsa, bari işi gene Garth Ennis’e verin. Ennis en azından bu tarz hikayeleri çekici ve kendinehas kılmayı biliyor.
Hikaye ve karakter konusunda büyük tatminsizlik içindeyim, ama bu sene The Punisher’a gene de birkaç sayı daha şans vereceğim. Yazar Edmondson ve çizer Gerads, çok meşhur isimler olmasalar da bir arada neredeyse üç senedir The Activity serisini çıkarmakta olan sanatçılar. Birbirlerinin tekniklerini iyi tanıyor olmaları, bu projenin de eli yüzü düzgün bir iş olarak tamamlanacağına dair hislerimi kuvvetlendiriyor. Okuduğum üç sayıdan edindiğim yargı ise şu: Önümüzdeki aylarda, muhtemelen keyifli bir macera çizgiromanı okuyacağız. Peki okuduğumuz şey iyi bir The Punisher hikayesi olacak mı? Ne yazık ki çok beklentim yok…