The Witcher dizisinin birinci sezonunda herhalde en sevilen bölümlerinden birine geldik. Şölenler, Piçler ve Cenazeler isminin verildiği dördüncü bölüm, kitaptaki en popüler hikâyelerden birini barındırıyor ve Geralt ile Cirilla’nın bağını açıklıyor.
Üçüncü bölümü, Cirilla’nın ormanın içinden gelen gaipten sesler duyması ve ormana doğru, Dara’ya aldırmadan koşmasıyla kapatmıştık. Bu bölümü, aynı yerden açıyoruz. Ciri ormana doğru gittikçe, küçük elf arkadaşı onu uyarıyor. Öte taraftan orman da, Ciri’nin arkadaşını bir adım daha atmaması yönünde uyarıyor. İkisi de uyarıları dikkate almıyor tabii. Böylece Ciri, kitaptakinden çok daha farklı bir şekilde Brokilon’a giriş yapıyor.
Bölümün devamında mutlu olduğum yerler var ancak Brokilon, benim açımdan kesinlikle hayal kırıklığıydı. Dryadların genel havası, dryad kraliçesi Eithne’nin portrelenişi, Brokilon’un tasviri, bu esnada Brokilon’un ne olduğuyla ilgili herhangi bir bilgi verilmemesi, Dara’nın –yerdeki iskeletlerin de desteklediği şekilde- ısrarla burasının tehlikeli bir yer olduğunu anlatmaya çalışması fakat sonra hepsinin boş çıkması, Kader Kılıcı lafının asla anlaşılmadan uzay boşluğuna doğru atılması… Daha ne kadar sayayım bilemiyorum ama ilerleyen bölümlerde sen kalk, ağaçlara zarar gelmesin diye soğuktan donmayı göze alıp gene de ateş yaktırmayan orman perilerine ağaç kestir. Neyse. Buraları çok fazla uzatmayacağım çünkü daha önce nasıl olması gerektiğini yazdım. Ne gibi farklar olduğunu bilmek isteyenleri, Brokilon ve dryadlar ile ilgili şu yazıma yönlendirebilirim.
Kitaplardan belirli bir beklentim olmasaydı belki bu kadar itiraz etmeyeceğim Brokilon’un ardından, bir önceki bölümde birlikte çıktıkları ilk maceralarını izlediğimiz Geralt ve Jaskier’e dönüyoruz. Buralar aşırı eğlenceli, Jaskier ve Geralt arasındaki ilişki, dizide yaptıkları en iyi şey olabilir. Jaskier, Geralt’ı kendisiyle birlikte Cintra sarayında gerçekleşecek olan bir davete katılmaya zorluyor; Geralt başta istemese de kadın ve içki gibi arzu nesneleriyle gitmeye ikna oluyor. Jaskier’in planı, Geralt’ın, daha önceden eşleri ya da kızlarıyla yaşadığı kaçamaklar sebebiyle soyluların kendisini hırpalamasını engellemesi. Fakat ziyafette görüyoruz ki Geralt, başka birilerinin hırpalanmasını engelleyecek.
Kitaplarda Geralt bu şölene doğrudan Calanthe’nin davetiyle ve takma bir isimle katılıyordu. Bu kısımların ayrıntısı için de sizi Cintra ve Calanthe’den bahsettiğim şu yazıya gönderebilirim. Ziyafette buradan sonra yaşananlar, Calanthe’nin genel tavrından tatlı Kral Eist’e; Skelligeli grubun konuşmalarından, aralarındaki çekişmelerine; Duny’den Fareçuval’a kadar, kitaplarda olduğu hâline sadıktı. Fakat meselenin çözümlenmesi açısından, altı boş bırakılmış fazlaca şey vardı.
İlk olarak Duny’nin lanetinin bozulması kısmında, Kurbağa Prens göndermesi tamamen kaçmıştı. Görsel dille iyi bir şekilde anlatamadıkları bu gönderme kaçmasın diye üzerine bir de kırk beş bin yıllık “gerçek aşkın öpücüğü” açıklamasını yaptırıp, üzerine tüy diktirdiler. İkincisi, Pavetta’nın bir kaynak oluşu ve kaynağın ne olduğu açıklanmadı. Çoğu insan sadece bu bölümden yola çıkarak annesinin gücünün karnında Ciri’yi taşıdığı için açığa çıktığını düşünebilir. Nitekim Cirilla’nın bir kaynak olduğunu biliyoruz, kaynak oluşu ve kan bağlantıları; tüm sosyo-politik durumlarla ve kader meselesiyle yakından ilgili. Bu yüzden detaylar, önemliydi.
Üçüncüsü ise Geralt’ın sürpriz kanununa başvurmasıyla alakalı. Kitaptaki hikâyede Geralt, bilinç düzeyinde her ne kadar hiçbir çocuğa bunu yapmak istemese ve Pavetta’nın hamile olduğunu kesin olarak bilmese de “Witcherların sayısı gittikçe azalıyor” diyerek, biraz karamsarlıktan biraz da trollük için, sürpriz kanununu uygulamaya karar veriyordu. Bilinç dışı düzeyde ise Fareçuval’ın hikâye içinde farklı zamanlarda verdiği ipuçlarını birleştirerek idrak ediyor ve neticesinde sürpriz çocuğu istiyordu. Tam olarak istemek de denmez belki, bir güç onu, sürpriz çocuğu istemeye itiyordu. O güce, kader diyebilirsiniz. Bu hâliyle Geralt’ın sürpriz çocuğu kendisi istemesine rağmen sonradan reddetmesi mantıklı geliyor çünkü kendisi de bilinçli bir şekilde neye sebep olduğunun farkında değil. Ancak dizide öyle yapmamışlar, hem çocuğu istemiş hem de almamış gibi durmuş, çelişkili olmuş.
Yazının girişinde de söylediğim gibi bu bölüm, dizinin en sevilen bölümlerinden biri olabilir rahatça. Jaskier yine harikaydı, Kral Eist’in “Sen nasıl bir kralsın, helal be” dedirtecek çıkışları vardı, Geralt’ın istemeden soyluları bozmamak için bildiklerini yutmaya çalışması ama Calanthe’ye de alttan alttan ayar vermesi, hayal ettiğim gibiydi. Fakat şunu da söylemeden geçemeyeceğim; o kadar güzel laf sokmalı, dövüşmeli ve gerilimli dakikaların arasına neden Pavetta ve Duny’nin havaya yükselerek, müzik kutusundaki balerin gibi amaçsızca döndüğü beş dakikalık sahneyi koydunuz?
Orada olması gereken şey, Pavetta’nın, Duny’i ölümden kurtarabilmek için gerçekten bilinçsizce kontrolü kaybedip, Duny de dâhil herkesin ölümüne davetiye çıkartmasıydı. Burada verilen mesajı, daha doğrusu o saçma ağır çekimli dönmece sahnesinin neye hizmet ettiği kısmını, anlayan varsa bana açıklasın. İyi niyetli bir şekilde olabildiğince kitaba sadık kalmışlar, bunu daha önce de söyledim, ilerleyen zamanlarda da söyleyeceğim. Mecbur değillerdi çünkü bu bir uyarlama. Fakat her şeyde bağlı kalıp en olmaz yerlerde de inatla kendinizden bir şey katmaya çalışmasaydınız keşke diyorum. Buna bir örnek de Calanthe’nin kalleşlik yaparak Duny’yi öldürmeye yeltenmesi. Kraliçe Calanthe gaddar ve kibirli biri ancak numaralar çevirip insanı arkadan hançerleyecek biri de değil.
Cirilla, Brokilon’dayken ve Geralt ziyafetteyken, Yennefer’i kraliçe ve bebeğiyle farklı bir macerada görüyoruz. Bu macera tamamen kitap dışı yazılmış bu sebeple benim için de yeniydi. Anlatıldığı kadarıyla kraliçenin erkek çocuk doğuramaması sebebiyle kral tarafından ölüm emri verilmiş ve Yennefer de kraliçeyi güvenli bir şekilde evine ulaştırmak için çıktığı yolculukta kendisini bir suikast girişiminin ortasında bulmuş. Bu kısımlarda bol bol kadınların bir araç olarak görüldükleri ve bu dünyada asla kendileri oldukları için önem göremeyecekleri vurgulanıyor, Yennefer’in önemli bir kadın olup olmadığı sorgulanıyor. Nitekim sahildeki sahnede Yennefer, bu soruların cevabını ölü bir bebeğe veriyor. Buraya geçmeden önce kraliçeden ve kötü sona götüren şeylerden biraz bahsetmek lazım sanırım.
Ardı ardına portallar açarak kraliçe ve kızını kaçırmaya çalışan bir Yennefer görüyoruz. Peşlerindeki büyücü, telekinetik bir bağlantı ile eklembacaklı canavarını kontrol ediyor. Yennefer’in aradan geçen zamanı vurgulayarak ne kadar güçlendiğini, buralardan çıkartmamız isteniyor. Yalnız bir noktada çöl bölgesinde Yennefer bir portal daha açıp kendisi başka bir yere gidiyor. Kraliçe ve bebeği ise suikastçı ile baş başa kalıyor. Kadının beni bırak, çocuğu öldür demesini, ben yadırgamıyorum. Çünkü mesele zaten bu dünyada kız çocuklarına değer verilmemesi ise kadının erkek çocuk doğurma isteği ve can korkusu düşünüldüğünde, al kızımı öldür demek, kötücül bir merhamet bile olabilir. Ama Yennefer, portaldan neden sadece kendisi geçti? Kraliçenin hakaretlerine bozulup canınız cehenneme mi dedi yoksa tamamen beceriksizliğine mi denk geldi? Açık bir şekilde belli ise de ben kaçırdım, hatırlatın.
Sonrasında geri dönüp çocuğu kurtarmaya çalışmasından ben bunun bir beceriksizlik sebebiyle olduğunu düşündüm. Fakat isteğinde başarılı olamadı ve denizin içine, kucağında ölü bir bebekle indi. Bebeği gömdü ve onunla biraz dertleşti. Bu sahne, dizi çıkmadan önce servis edilmeyen ancak belirli yerlerde izleyicilere gösterilen bir sahneydi ve çoğunluk Yennefer’i canlandıran oyuncunun yeteneğine hayran kalmış, sahneyi de vurucu bulmuştu. Ancak ben bu sahneyi o kadar etkileyici ve dokunaklı bulamadım. Anya Chalotra’nın oyunculuğuyla alakalı olarak değil, konuşmanın iletisi ve çekimlerle de alakası yok. Sadece iyi yazılmamıştı. Ki bunu genel olarak dizideki kitaplardan alınmamış bütün diyaloglar için söyleyebilirim. Daha sonraki sezonlarda umarım diyaloglara biraz daha özenirler.
Siz ne dersiniz, ilk dört bölüm nasıldı? Katıldığınız, katılmadığınız yerler neler? Merak ettiklerinizi sormanızı, ekleyecekleriniz varsa da paylaşmanızı beklediğimi söylememe zaten gerek yoktur değil mi?