Bazı konular vardır, hassaslardır, konuşması sıkıntılı olabilir bu konuları. Sessiz kalmak da bilmediğimiz şey hakkında dahi çat çat konuşmak da yanlıştır çünkü. E peki, ne yapacağız? Bu ikisi arasında seçim yapmamıza gerek yok bana sorarsanız. Eğer konu bizi ilgilendirmiyorsa fikrimizi belirtmek zorunda değiliz ama yapılan haksızlığı izlemek yerine ezilenlerin sesini duyurmamız, destek olmamız mutlaka gerekir.
Böyle hassas konular elbette eğlence dünyasına da yansıyor. Hikâyelerin ana fikirleri ve içerikleri de bu sosyal konuların alanlarına giriyorlar elbette ki. İşte o zaman insanlar daha da çirkinleşiyor, biliyor musunuz? Çünkü ciddi bir atmosferde insan haklarını savunduklarını söyleyenler, iş, hayranı oldukları yapımlara gelince bu fikirlerin uygulanmasını istemiyorlar. Pratikte hiçbir şeye yoklar. “Kadın Doktor olmaz.” diyorlar örneğin.
Yani evet, nereye geldiğimi anladınız. Bir karakter için yaratılan kimlikten bahsediyorum. Bu karakterlere verdiğimiz özelliklerden, bu özelliklerin ne kadarının onları tamamen tanımladığından, ne kadarının olumlu, ne kadarının olumsuz mesaj verdiğinden bahsediyorum. Burada karakterlerin hangi tarafta bulunduğu da önem arz ediyor. Eğer kötü olan tek karakter siyahî ise kaşlar şüpheyle kalkıyor.
Burada önemli olan yalnızca bu değil ama. Verilen mesaj çok önemli. Cinsiyet, ırk, yönelim, engelli olma durumu; neyden bahsedersek bahsedelim, bu özellik ile karakterin kişiliği arasında organik bir bağlantı kurmak gerekiyor. Eğer konu iyi karakter, kötü karakterse, protagonist yazmak ile antagonist yazmak arasında şekilleniyorsa durum, çok da karmaşık değil. Bu doğal bağlantı şu kadar basit çünkü: Bir kişinin, örneğin ırkı ile ahlaki değerleri arasındaki korelasyon sıfırdır. Yani ortada bir denge varsa; seyirci, hem beyaz hem de siyah karakterlerle empati ve bağ kurabiliyorsa tamamdır. Ama kötü karaktere zaten gerçek hayatta da ezilen ve baskılanan bir topluluğun özelliğini verip sonra kötü karakter rolü ile onu şeytanlaştırmak… Nereden baksanız çirkin.
Şimdi, benzeri bir tartışmayı The Witches uyarlamasında yaşıyoruz. Adından da anlayacağınız üzere cadı karakterler var film de, bir kitap uyarlaması aslında. Kitap Roald Dahl‘ın. Roald Dahl’ın kitaptaki cadıların elleri için kullandığı betimleme, genel itibariyle “eldivenli pençeler” gibi. Her Roald Dahl kitabında olduğu gibi bu kitapta da illüstrasyonlar çok büyük yer tutuyor, Quentin Blake‘in çizdiği illüstrasyonlarda da eldivenli, beş parmaklı, sadece sivri tırnaklı tasvir edilmiş bu cadılar.
Peki, Warner Bros ne yapmış? Düşünce sürecini tam olarak bilemiyoruz ama cadı karakterle üç parmak vermeyi tercih etmişler. Yani evet, çok ilginç bir “tercih“. Belki de kuş pençesine benzetmek istediler, belki akıllarda daha farklı bir şey vardı? Yine de ben olsam bununla uğraşmazdım, diyeceğim bir şey bu.
Elbette insanlar buna karşı çıktılar. “Zaten uzuv farklılığı olan çocuklar temsil edilmiyor, edildiklerinde de bu kadar kötü tasvir ediliyorlar, bir hata yok mudur burada?” diye sordular. Ya da “Çocukların aklına bu şekilde mi kazınsın bu konu? Cadı olarak mı?” dediler.
Filmi henüz izlemedim. Ayrıca böyle bir konuda fikir belirtmek için, en başta söylediğim gibi, bu topluluğun bir parçası olmak gerekiyor, örneğin benim haddime değil bu, bu yüzden topluluğun parçası olan ve benden daha fazla bilgiye sahip insanların seslerini duyurmaya çalışıyorum. Hem zaten izlemeden çok sağlıklı bir yorum yapılabilir mi, onu da düşünüyorum zira bazı insanlar, karakterin iyi tarafa döndüğünü ve güzel bir temsil olduğunu söylüyorlar. Bilemiyorum. Yine de bu karakterler doğuştan cadı ve doğuştan uzuv farklılığına sahip oluyorlar; cadılar hikâyede kötü olarak doğuyorlarsa bu, fiziksel özelliklerini de “kötü insanların fiziksel özelliği” hâline getiriyor.
Ama tamam, bunları bir yana bırakalım. “SJW! SJW!” diye bağıranları boş verelim. Her şeyi bir kenara bırakalım. Bir film, tek bir çocuğun bile kendisi kötü hissetmesine sebep olduğu anda konu kapanmadı mı? Bakın tek bir çocuk diyorum. Tek bir çocuk bile.
Yani elbette bilerek isteyerek incitmemişlerdir Warner Bros’takiler kimseyi ama bir basiretsizlik de var ortada. Zaten çıkıp özür dilediler. Ama bir de “Fantastik, insan olmayan yaratıkların onları temsil etmesi gerekiyormuş gibi hissetmeleri amacımız değildi.” demişler. Yani, böyle işin içinden sıyrılmaya kızıyorum ben biraz. Elbette kurgusal evrende ne oldukları fark etmiyor, seyirci elbette duygusal bağ kuracak, insan gibi görünüyorlar. Yoksa zaten sen niye Anne Hathaway’i oynatasın ki? Sanki seyirci “R2D2 droidleri bizi kötü yansıtıyor.” demiş. Allah Allah.
Neyse, siz ne diyorsunuz?
2 Comments
Bence sorulması gereken soru şu. Sanat sadece ahlaki güzeli, ayrıştırıcı olmamayı mı salık vermelidir? Ahlaki olarak iyiyi mi anlatmalıdır. Öğretici olmak zorunda mıdır? Bence hayır. Ayrıştırıcılık da her türlü ahlaksızlık da hayat da var. Hayat da olmasına da gerek yok eserin yaratıcısının hayal gücünde bile olabilir. Gerçekten de fiziksel özellikler ile karakter arasında bir bağ kurmuş olabilir. Öyle olduğu için değil yaratıcısı öyle düşündüğü için yapabilmelidir bence. Yakında neye başlayacağız? İdeal olanı gösterebilmek için daha ne kadar yasaklar konulacak veya imtiyazlar tanınacak. Sanat devletin ve toplumların baskısı dışında kendi yolunda ilerleyebilmeli bence. Bırakalım da en büyük eleştirmen olan zaman karar versin tüm bunlara.
Çok saçma. Özür dilenecek bir sey yok. Cadı 5 parmaklı olsaydı da ”normal” görünenlere hakaret olacaktı o zaman??. Bosuna duyar kasılmış.