Uyarlama iş yapmak, çok ince bir çizgide yürümek demektir. Asıl kaynağından alıp da başka bir medyada kullanmak istediğiniz herhangi bir eser, hâlihazırda bir hayran kitlesine ve kendine ait genel bir algıya sahip olduğundan bu eseri yeniden yorumlamaya kalktığınızda, hem mevcut kitlesini memnun etmeye çalışır hem de yeni bir kitleye tanıtma amacı güdersiniz. Çizgi roman, çizgi film, kitap uyarlamaları, sayabileceğimiz başarılı örneklere sahip olsalar da bu konuda en talihsiz ve kötü şöhretli medyanın, video oyunları uyarlamaları olduğunu söylemek hiç abes olmaz.
Uwe Bowl’un leş ötesi işleri zaten bu lekeyi uzun süre sürdürse de onun dışında işe elini atan insanlar da ufalanıp gitti bu markaların altında. Ne Doom filmleri iyi oldu, ne Resident Evil‘lar oyunları hatırlattı ne de Mario bir şeye benzedi. Son yıllardan Sonic the Hedgehog ve Detective Pikachu vasatı aşabilmiş yapımlar olarak sayılabilir, benim kişisel favorim ise Prince of Persia: Sands of Time’dır. Üçleme olmasını çok isterdim. Bildiğiniz gibi, Sony de PlayStation’da milyonlarca seveni olan markalarını sinemaya ve televizyona getirmeyi istiyordu ve bunun için atılan ilk somut adım da Uncharted filmi idi. Başrolünde Tom Holland’ı bulunduracak filmden fragman, sonunda bizlerle buluştu.
Uncharted, benim en çok sevdiğim video oyun serisi; Nathan Drake de en sevdiğim oyun karakteri dolayısıyla bu filme karşı ayrıca bir ilgiyle yaklaşıyor ve olumlu düşünmeye çalışıyordum. Hatta hiç beğenmediğim Tom Holland seçimini bile ılımlı şekilde karşıladım. Mark Walhberg’ün Sully olmasını fena bulmamıştım hatta.
Artık fragmanı görmüş ve filmin neye benzeyeceğine dair fikir sahibi olmuşken biraz filtrelediğim ve sinir harbimi söndürdükten sonra, son hâline getirdiğim düşüncelerimi paylaşayım sizinle. Öncelikle, Tom Holland, hiç mi hiç yakışmamış role. Bildiğiniz Peter Parker’ı oynamaya devam ediyor ve kıyafetleri dışında en ufak şekilde Nathan Drake’i andırmıyor. Mark Walhberg’e ne demeli? Zaten bıyığı bile olmaması ayrı bir kötü tercihken fragmandaki hâli ve tavrı herhangi bir sıradan rolünü hiç aratmıyor. Antonio Banderas’ın klasik kötü adamlığına laf etmeyeceğim, olabilir bu tür bir hazine hikâyesi için. İşin ilginç tarafı, aklımda bile olmayan ve ilk defa bu fragmanda öğrendiğim Chloe’nin oyunlardan gelip de tek içime sinen tek oyuncu seçimi olması.
Ayrıca bir başka dikkat çekmek istediğim nokta, fragmanın hiç heyecan yaratan bir tempoda olmaması. Kurgusundan ve müziğinden zerre tatmin olmadım. Bari oyunun klasik müziğini koysaydınız da biraz kandırsaydınız gönlümüzü. Serinin birkaç oyunundan doğrudan alınmış iki-üç büyük aksiyon ânı dışında –onların da pek etkileyici durduğu söylenemez- “Evet, bu Uncharted’ın filmi“, diyemedim hiçbir şekilde.
Ben bu filmden cidden biraz da olsa umutluydum ve güzel olmasını da istiyordum. Belki yine de severim diyeceğim de başrol hiç oturmamış yahu! Tüm filmi sevsem ondan irrite olacağım izlerken. Anlayacağınız, hayal kırıklığına uğradım bariz şekilde. Sinemada izleme hevesim bile kaçtı. Seriyi benim kadar umursamayıp “Çerezlik aksiyon“, diyerek gidecek olan var mı? Tom Holland role yakışmış mı? Uncharted oyunlarının kimliği hissediliyor mu? Küçük başlangıçların azameti, bu film ile başlayacak mı? Düşüncelerinizi, Sir Francis Drake’in yüzüğüne işleyip bize, dünya çapındaki bir macera sonucu ulaştırın.