26 yıllık hayatımda, dünya üzerinde beni asla tatmin etmeyen 2 şey baki kaldı hep;
- Çikolatalı süt kutularının yeterince büyük olmaması
- Korku filmlerinin ve slasher janrının yeterince korkutucu gelmemesi
Şimdi arkalardan “Derdinle tenhaya çeklieyim Berkun abi” dediğinizi duyar gibiyim. Fakat sormak istiyorum sana okur. İnsanın gerçekten bir slasher filmi izleyip korkmak istemesi çok mu? Bu çikolatalı sütün en güzel kısmında bitmesi gibi bir şey değil mi? Yani ben çikolatalı süt alıp, gerçekten tadına vararak içmek, bunu da elimde ikinci bir kutu gezdirip milletin yargılayıcı bakışlarına maruz kalmadan yapmak istiyorum. Çok mu şey istiyorum?
Fakat ben neden şu anda çikosüt ve slasher janrından bahsediyorum? Bunlar birbirine nasıl bağlantılı? Ben size bütün olayı bir hafta geriye sararak anlatayım. Siz o arada bizim ekipten tanıdık simalar yakalayacak mısınız şurada bir ona bakın:
Geekyapar semalarında sıradan bir gündü. Ben birkaç aydır planladığım tatilden yeni gelmiştim. Tabii ki çok tembel olduğumdan, Geekyapar’a yazı yazma konusunda gaza getirilmem lazımdı. Bunun farkında olan Yazı İşleri Şovalyesi Sir Nicholas Cage, pardon Yiğitcan Erdoğan, bana bize gelen bir kutuyu gösterdi. Bu bir Collectors Edition kutusuydu, daha önce duymadığım, Until Dawn adında bir PS4 exclusive oyununa aitti.
Allah için kutu çok güzeldi. Ben biraz kapris yaptım, biraz naz koydum. Yiğitcan beni kıramadı, “yalnız çok güzel bir yazı yazacaksın o zaman” dedi. Kutu için makul bir takastı. Ama inanın derdim kutuydu benim. Gerçekten kutuyu falan boş verip, içeriği beğeneceğimi düşünmüyordum… Kutu çok güzel, peki oyun?
Peki bu konuda beni suçlayabilir misiniz? Until Dawn, Supermassive Games’in oyunu. Supermassive Games’in tarihine baktığımız zaman daha önce Doctor Who gibi dando oyunlar yaptıklarını görüyoruz, yani benim UD’dan bir şey beklememem gayet doğaldı. Ama işte, Until Dawn’ı oynayınca, benim Quantic Dream hayranı tarafıma seslendiğini fark ettim. Quantic Dream’in “sinematik tecrübe” dediği oyunsuları çok beğendiğim için, Until Dawn’da benim çok sevdiğim bir tarafa oynadığından, gerçekten acayip hoşuma gitti. Daha başlamadan net olacağım bu konuda.
Until Dawn bir slasher hikayesi. İçinde mistik elementler olan, “dağ başında bir kulübede mahsur kalan gençler” temalı bir oyun. Gençler bu kulübeye, bir yıl önce, iki arkadaşlarının aynı kulübedeki ölümleri üzerine tekrardan geliyorlar. Amaçları arkadaşlarını hatırlamak ve hafta sonu güzel vakit geçirmek. Sekiz adet karakterimiz var, hepsini de ünlü oyuncular canlandırıyor. Hatta bu ünlü oyunculardan biri Mr. Robot ile şanı devasa bir hale gelen Rami Malek. Benim bunlardan hiç haberim olmadığı için Rami Malek’i görünce direct “FSociety” diye bağırdım.
Cast sürprizleri arasında oyunun aralarında gelişen psikolog sekanslarında karşımıza çıkan Peter Stormare var. Pek çok farklı işte “aksanlı kötü adam” rolünü oynayan Stormare’in performansı baya iyi üstelik. Sanırım oyunun en gerildiğim yerleri bu seanslar oldu hatta. Genel olarak demeye çalıştığım şu, Until Dawn hikayeye ve detaylara önem veren bir oyun olduğundan, cast olayına epey bir para yatırmış ve ortaya çıkan sonuç ortalamanın üzerinde bir slasher filmi olmuş. Tek farkı, bu filmin içinde bütün karakterleri önemli noktalarda kontrol edebiliyor olduğunuz, bu sebeple tamamen kişiye özel, bambaşka bir tecrübe haline geliyor oyun.
Gameplay Heavy Rain ve Beyond: Two Souls oynayanlar için oldukça benzer. Bazı tuşlara zamanında basmak, keşfetmek ve buna benzer şeyleri yapmanız bekleniyor. Açıkçası burada övebileceğim ya da yerebileceğim yer çok fazla yok, yani tabii ki çeşitli bulmacalar koysalarmış iyi olabilirmiş fakat bu oyunun oldukça hızlı akan kurgusunu sekteye mi uğratırdı, bunu görmeden bilemiyorum, bu sebeple bu eleştiriyi de yapmıyorum.
Öte yandan, oyun adından da belli olduğu üzere bir gecede geçiyor. Yani akşam kabine geliyorsunuz, sabah artık kısmetse hayattaysanız çıkıyorsunuz. E bu tarz sinematik bir mekanik geliştirdiğiniz zaman, arka planlara gerçekten çalışan bazı sistemler koymak oldukça zor. Until Dawn da bundan yanıyor. Oyunun arkaplanında “Butterfly Effect” denilen hikaye noktaları var, burada sizin verdiğiniz kararları kayıt altında tutan bir sistem var, sonra bunların neyi değiştirdiğini görüyorsunuz. Quantic Dream’de aynı özelliği oyunun içine yedirmişti ve bir isim vermemişti, yani bana bu biraz yalan geldi o yüzden. Zaten oyunda olması gereken bir şeyi “feature” olarak gösterdiğiniz vakit, pek anlamı kalmıyor, samimiyetini de sorgular oluyorum firmanın.
Aynı durum Until Dawn’da bulabileceğiniz ve geleceği gösteren totemler için de geçerli. Totemler size geleceği gösterseler bile bunları gerçekten kullanmak çok zor, hatta imkansız. Sadece geriyorlar, başka da bir şey yapmıyorlar. Ben bir arkadaşımın öleceğini görüyorsam bile şu ana kadar totemler sayesinde bunu engelleyemedim.
Ölümden bahsetmişken, oyun bu konuda çok katı, onu söylemek gerek. Supermassive Games elini korkak alıştırmamış gerçekten. Karakterler verdiğiniz kararlar sonucunda çat çat ölüyor. Bu sebeple aynı Game of Thrones’da olduğu gibi bir karaktere bağlanmayın, sonra üzülürsünüz.
2015 yılında grafik övmek istemiyorum fakat hatırlar mısınız L.A Noire diye bir oyun çıkmıştı. Rockstar “GERÇEK HİSSİYATLAR VE GERÇEK MİMİKLER” diye pazarlamıştı, sonra oyun boyunca bütün karakterlerin suratı üç tekila üstüste içip ardına limon emmiş gibi çıkmıştı. Hah, Until Dawn o işin gerçeğini başarmış. Grafikler, ifadeler, mimikler ve hareketler o kadar doğal ve gerçek gibi ki, ben bu sebeple bir filmin içinde olduğuma daha da ikna oldum açıkçası. Yani kusura bakmayın böyle oyunlar yapıyorsanız, grafik konusunda bambaşka bir tecrübe yaşatmanız gerekiyor, fotorealistik olması lazım. Until Dawn bunu hakkını vererek yapıyor, gerçekten PlayStation 4’te Ground Zeroes dışında bu kadar güzel görünen başka bir şey daha oynamadım.
Açıkçası, bu fikrin neden daha önce uygulanmadığına da biraz şaşırıyorum. Tam anlamıyla Scream ayarında bir slasher oyunu hiç yapılmadı. Supermassive Games bu bağlamda iyi bir analiz yapıp piyasaya nasıl böyle bir bomba çıkartmış, takdir etmek lazım açıkçası. Bunun ötesinde, oyunun içerisinde canlandırdığımız sekiz karakterin her birinin gerçekten ince ince yazıldığını anlayabiliyosunuz. Hepsinin bir geçmişi ve bir dokusu var. Birbirleri ile geçmişte olan interaksiyonları, oyunun hikayesine yansıyor ve bunları şekillendirmek oyunun “senaryosunu” değiştiren kişi olarak size düşüyor. Bu bağlamda ne Heavy Rain ne de Beyond: Two Souls bu kadar karaktere sahip olduğundan, Supermassive Games’i gerçekten takdir etmek gerekiyor. Tabii karakterlerin kesiştikleri sahneler ve Butterfly Effect denilen nane keşke hikayenin belirli noktalarında değil her alanında olsaydı fakat sanırım 8 karakteri sürekli olarak bu bağlamda değiştirmek, imkansız olurdu.
Until Dawn, PlayStation 4 için özel olarak üretilen ve bir PS4 sahibi olarak verdiğiniz paranın hakkını aldığınızı hissettiğiniz, güzel bir oyun. Yeni jenerasyon oyunlara göre gayet yeterli sürüyor, üstelik birden çok kez oynayarak bambaşka hikayeler yaşama imkanı veriyor. Benim için yılın “Sleeper Hit” olarak tabir edilecek oyunlarından. Dürüst olayım, diski elime alana kadar Until Dawn ile ilgili hiç bir bilgim yoktu. Fakat şimdi kafamda bu oyunu yapan Supermassive Games’ten gelecekte neler beklemeli ayarında bir fikir oluştu. Aslında Until Dawn için kullandıkları motorla, pek çok farklı temalı interaktif hikaye yapabilirler, hatta yapmalılar.
Hatta şöyle bir trende geçen, klişe gibi görünen ama klişe olmayan bir slasher hikayesi mi olsa bir sonrakinde, bence olur, gayet de iyi olur. PS4’te karanlıkta bağırmak isteyenler, siz o arada Until Dawn’u kaçırmayın, pişman olmayacaksınız!