Masal diyarları bir parça romantik, bir çimdik kadar da hülyalı şeyler. Çünkü perilere, tek boynuzlu atlara, vahşi örümceklerle yaşlı ormanlara doğrudan randevu verebiliyorlar. Folklorik ögeleri barındıracak denli yüzyıllardan nasipli, kötülüğün şövalye ruhuyla yenilebileceğine inanacak kadar da naif olabiliyorlar. Sihir denilen şeyi; düşlenilen ne varsa gerçek kılınabileceği yalanını herkese yedirebiliyorlar. Ve eğer masalları her çılgın hayalin mümkün olduğu bilinmezlik kapıları, kışkırtıcı büyünün yuvası, sıkılan akılların tesellisi sayıyorsak fantastik edebiyatın atası olduğunu da kabullenmemizi şart koşuyorlar. Çünkü saydıklarımın arasında fantastik edebiyatla kesişmeyen bir cümle var mıydı? Örneğin Valinor; periler, büyücüler ve cücelerin paylaşımlı evren devamlılığını sarı sayfalara aktaran, fantastik edebiyatın seyrini değiştiren adamın masal diyarı tam da.

valinor,

 J.R.R. Tolkien’in müzik, mürekkep ve akıl akılla birleştiğinde üstündür şiarıyla var ettiği topraklarındaki büyülü kıta; bilgelik ve ölümsüzlük gıptasının adresi. Bunalmış ruhlara, cennetten düşmüş son elma parçacığı. Her diyar gibi kısmi mutluluk, çokça şarkı ve azılı cinayet barındırıyor geçmişinde. Sakinleri ise Orta Dünya’nın biricik güçleri, Eru Ilùvatar’ın yardımcı ruhları Valar ve kadim perileri elfleri.

Hatırlarsanız bir önceki yazıda, Valinor’dan bahsetmek uğruna kendimi kaybetmeye razıyım demiştim. Sözümü tuttum, öyle bir kayboldum ki Pelòri dağlarının zirvesinden her yere göz kulak olan Manwë bile bulamazdı beni. Ungoliant’ın sığınağından geçip ışıksızlıktan da faydalanmış olabilirim birazcık. O kadarı da olsun çünkü size eşsiz Valinor bilgisiyle geldim. Ağaçların ışıklarına bürünmeye, Valar’ın favori mekanlarını keşfetmeye hazır mısınız? Öyleyse bu davetiye size!

Tabii önce, işimizin koca bir kıtayı tanımak olduğunun farkındasınız değil mi diyerek bir yoklamak istiyorum sizi. Asla gözleri korkutmak, ferleri söndürmek gibi bir amacım yok. Oldukça usturuplu bir çerçevede ilerleyeceğiz. Yine de hani yazı birazcık uzun gelirse diye çay- kahve hazırlığı fena olmaz. Aklınızda bulunsun, hepsi bu… Bir de Valar ya da ilk çağa dair hiç bilgim yok diyenlerdenseniz, sizi sitedeki Silmarilion Antolojisine yönlendirmek isterim. Panik yok, her şeye ve daha fazlasına yönelik bilgi var.

1- Coğrafyanın Ana Hatları

Dersimiz coğrafyaysa ve karşımızda bir kıtayı tanıma misyonu varsa elbette, ilk haberleri haritadan almalıyız. Böylelikle denizin sisini, dağların enginliğini rahatça aşar; tek bakışta sınırların içine atlarız. Örneğin yukarıdaki birinci çağ haritasının öncülüğünde Aman’ın kıtanın önündeki ada da dahil olmak üzere bölgenin tamamını, Valinor’un ise Valar’ın yaşadığı iç kesimi kapsadığını görürüz hemen. Aman büyüktür Valinor denklemini cebimize atarız.

Kıtanın güney tarafında en yüksek ikinci dağ zirvesi olan Hyarmentir ile Ungoliant’ın ilk yuvası olan Avathar toprakları bulunuyor. Burası Ungoliant’ın ışığı öldüren zehirli ağlarıyla örülü olduğu için, zifiri karanlık. En keskin gözler bile yine sadece karanlığı görebilir ancak. Öyle ki Manwë dahi seçemiyor onu, görüp de dağıtamıyor Valinor’a sızacak olan kara bulutlarını.

Kıtanın kuzey kısmında ise düşmanların kaçışı için kritik bölgeler var. Araman denen ıssız çorak alan, sisli Oiomúrë’ye bağlanıyor. Melkor’la Ungoliant’ın ağaçlara kıydıktan sonra saklandığı kısım da burası, Noldor elflerine ünlü Mandos kehanetinin okunduğu meşum topraklar da. Daha kuzeyde Fingolfin liderliğindeki Noldor elflerinin büyük yürüyüşüyle ünlü Helcaraxë geçidi yer alıyor. Geçit normalde kabul edilebilir bir bağlantıymış ama Melkor’un soğuğun hakimi olması yüzünden gıcırtılı buz dolmuş geçide. Zaten o geçişten kısa süre sonra yok olduğu için de tam bir kıta şeklini alıyor Valinor. Orta Dünya’yla aradaki sembolik bağ da kopmuş oluyor böylece.

Bu da bizi dört tarafı çeviren su kütlelerine getiriyor. Aslında tüm dünyayı çevreleyen okyanusun parçaları bunlar. Doğu tarafı Belegear, kıtaya yaklaştıkça Gölgeli Deniz diye anılıyor. Batı tarafındaki Ekkaia ise Çevreleyen Deniz, o da olmazsa Dış Deniz olarak biliniyor. Bu denizin dibinde ünlü Valar Ulmo’nun sarayı var. Ancak ölümlü gözlere kapalı haşmeti, o kadar derinde ki günümüz teknolojisiyle bile varamayız yanına. Sadece o da değil, Melkor’un boşluğa kovulduğu Gecenin Kapıları da bu okyanusun bir kenarında. Eru, Numenor isyanından sonra bir vakitte kaldırıp kopartacak ya Aman’ı Arda’dan. Hah işte yine bu kapılardan yararlanacak ve Düz Yolu aşan gemiler, o kapılardan geçerek varacak limanlarına.

Bu şekilde genel bir coğrafya planından bahsedip ortama ısındık diye düşünüyorum. Artık Pelòri dağlarına uğramanın, cenneti koruyan çiti geçmenin vaktidir ahali!

2- Valar’ın Meskenleri

Haritadan görebileceğiniz gibi dağın arkasında kalan kısma, ağaçların zamanında iki ışığı da görecek şekilde Valar’ın meskenleri dağılmış. Bu noktada Percy Jackson serisindeki kamp kulübeleri aklınıza gelebilir çünkü her Valar kendi zevkine göre döşüyor yerleştiği yeri. Hatta konumlar bile kişilik özelliklerine göre seçiliyor. Valar’a dair en sevdiğim kısım; zıtlıklar barındırsalar da kimseyi kırmadan üzmeden birbirlerine alan tanımaları. Yalnız şöyle bir nüans var; Silmarillion’da yerleşimlere değinmiyor Tolkien ama Kayıp Öyküler kitabında bol tasvirle anlatıp dillerimizi lâl eyliyor ya da amiyane tabirle dibimizi düşürüyor. Bu yüzden referanslarım tamamen o kitaba yönelik olacak. Tabii ki Valinor’un inşasına Aulë yani ustaların ustası yardım ediyor. O yüzden sizi temin ederim ki abartmıyorum. Harikulade her şey, bir güzellik tütsüsü dalgalanıyor taşta, toprakta ve suda.  

Manwë’nin Konağı

Öyleyse Arda rüzgarlarının baş sorumlusunun, Manwë’nin konağıyla başlayalım gezimize. Yükseklik korkularınızı dışarıda bırakıp gelin lütfen çünkü bütün diyarda o denli görkemli bir sınır duvarı yoktur; Arda’nın tüm dağlarından daha ileride, bir ok gibi deler göğü Pelòri’nin zirveleri. Kartalların kanatlarını dinlendirdiği en dik yamaçlar bulunur üzerinde. Bunların da birincisi, Taniquetil’dir. Havaya ve rüzgarlara hükmeden Manwë, eşi yıldız yaratan Varda hanımla bu zirvenin üzerinde, Ilmaren konağında oturur. Ve arkadaşlar bu konağın yapı malzemeleriyle savaşacak tek bütçe Noldor elflerinde bulunur.

Konağın mermerleri beyaz ve mavi. Derin dalgaların gökle bütünlüğü bozmayan bir uçarı mavide buluştuğu duvarlar, atmosferin içine doğru ilerler. Tavanı iplikçik kadar ince mavi havadan sıvanır ve üzerine yıldızlar diker Varda. Bu yüzden Elerrina da denir konağa; yıldızlarla taçlandırılmış. Etrafıysa erimez kar yumağıyla çevrili. Ebedi kar tepesi, Oiolosse’nin içine düşmüş bir yıldız gibi parıldayan safir duvarlı bir sanat eseri hayal edin, yeterince kıskançlık ve huşuyla doldunuz mu? Fikrin Tolkien’e Odin’in Valaskjálf salonlarından ve o salondaki tüm diyarı görmesine yarayan tahtından gelmesi yüksek ihtimal.

Aulë’nin Avlusu

Bir sonraki durağımız cücelerin yaratıcısı, madenlerin şefi, bulduğu toprak parçasını şekillendirmeden duramayan Aulë’nin avlusu. Özellikle Noldor elflerinin favorisi demirci ustası. Bu yüzden Fëanor ve oğullarının yanından neredeyse hiç ayrılmadığı bilgisini düşelim. Ama yalnızca iş yapmayı seviyor diye meskenini bakımsız sanmayın. İki ağacın ışığıyla yıkanan bir avlusu var. Ve sağa sola bu ışıklarla birlikte yıldızların alevini taşıyan kumaş dokumalar serili. Dahası bronz, gümüş ve altın cevherlerden ağlar döşeli duvarlarına. İçlerinde Ainur’un müziğini yansıtacak kadar ince işçilikli bu ağlar. Üstelik sadece olanlar değil; olabileceklerin hayali, Eru’nun ileri tasarımları da işlenmiş sahnelerinde. Yani müziğin kutsallığının tarif edilemez olduğunu düşünürsek Aulë’nin bunu ustalık alanına, kendi bildiği dile yansıtması sonsuz görkem, sonsuz beceri.

Yavanna’nın Meraları

Aule’yi yaratıcılıkta geçecek tek Valar ise eşi; topraktan büyüten, ağaçlara yaşam şarkısını besteleyen, yeryüzünün hanımı Yavanna’dır şüphesiz. Yarattıklarına sonsuz bir sevgiyle yaklaşır, büyüyen şeylerin irfanıyla ışıldar, insana kuvvetini veren meyveler hep ona aittir. Dolayısıyla meralarda yaşaması fanasına yani ruhuna çok uygun. Altın başaklı buğdayların arasında ve yeşil bitkilerle dolu otlaklarında gezinir durur. Mavi havuzlu ormanının sesi toprağa düşen meyvelerinin patırtısıyla doludur. Laf aramızda, tüm Valar’daki favorimdir kendisi!

Oromë’nin Avlakları

Oromë bir avcı olarak tanınıyor, Tulkas kadar olmasa da atı Nahar’ın üzerinde çıkıp geldiğinde dosta güven, düşmana korku salan bir aurası var. Onun kendine koca bir ormanı mesken tutmuş olması sürpriz sayılmaz. Ağaç olsun, hayvan olsun etrafında yeter ki. Hatta ilginç bir sufle; Silmarillion’un erken versiyonlarında Orome, Yavanna ve Aulë’nin oğlu. Sonradan Valar da çocuk yapsın fikrinden vazgeçmiş Tolkien ama Oromë’nin doğa sevgisini nokta atışı anlayabiliyoruz bu şekilde.

Koruları Fëanor’un oğlu Celegorm tarafından sürekli ziyaret ediliyor, genç elf burada kuşlar ve yaratılmış şeylere dair incelikler öğrenip hayvan dillerini de kavrıyor. Alçak duvarlı geniş evinin odalarındaysa çatıyı tutan bir ağaç büyüyor. Ve içi avcıya yakışacak şekilde döşeli; deriler, postlar, oklar ve mızraklar yığılı duvarlarda. Ama bütün bu yıkım gereçlerinin ortasında cani olarak görmenizi istemem Oromë’yi. Onun ormanında av hayvanları yok; geyikler, yabani atlar, bizon sürüleri geniş bir çayırda özgürce yayılıyor. Zaten Orta Dünya’da Melkor’un yoldan çıkarttığı canavarları avlarken ediniyor avcılığını. Hem yanı başında yeşillerin vahşisi Yavanna dururken, telaşa kapılmaya hiç gerek yok.

Lorien Bahçeleri

Ama tabii meraları ve koruları övdüysek, bir de Lorien’in içinde kaybolmak gerekir. Hayallere ve rüyalara hükmeden Irmo ve karısı Este’nin yaşadığı yer, haliyle romantik tınılı. Gümüş söğütlere uykulu bülbüllerin eşlik ettiği, akan çeşmelerle havuzların ninniler söylediği büyülü diyarın en büyülü köşesi burası. İki Valar dışında hepsi çok seviyor bahçeyi. Rahatlamak ve Arda dertlerini omuzlarından atmak için sedir ve porsuk ağaçlarının altına kaçıyorlar sıkça. Ayrıca Yavanna uyku dağıtan çam ağaçları veriyor Lorien’e ve Varda da bir avuç yıldız serpiveriyor, üzerinde ateş böceklerinin gezindiği derin havuzlarına.

Valinor’un divası Mair Melian da en yeni şarkılarını bu bahçede seslendirmekten keyif alıyor. Kayıp Öyküler kitabına göre sislerden oluşturulan loş saraylı bahçe, üzerindeki gizemi kabartmak istercesine labirentlerle bezeli. Mis kokulu çiçeklerle dolu her yer. Ve özel bir bölümde de Irmo’nun büyü yapımında kullandığı al gelincikler var. Alacakaranlıkta patlayan lavlar gibi gelinciklerin görüntüsü. Uykusuz geceler için yaratılmış bir serap adeta Lorien.

Bitsin artık, yeter bu kadar mükemmellik, tükendik değil mi? Ama yetmiyor da bitmiyor da! Yine de direnin Wednesday ruhlular, bize hitap eden yerler de geldi sonunda.

Mandos’un Salonları

Namo ve karısı Vairë, dayanamıyor bu ışıltıya, kahkahaya, sonsuz mutluluğa. Onlar ciddiyet, loşluk ve biraz da asık suratlılık gerektiren ölümle uğraşıyorlar. Dolayısıyla ölümün bekleme salonlarını inşa ediyorlar: Sonsuz mağara kompleksini. Elflerin ve insanların bedenlerini terk eden ruhlarını ağırlıyor Mandos. Öyle derin ki mağaraları, Ekkaia’nın altında da uzanıyor. Hatta genişliğini şuradan anlayın; Namo’nun karısı Vaire, Arda’da yaşanan her olayı dokumalarına nakışlıyor. Tolkien’in yazmak konusunda elini hiç korkak alıştırmadığını düşünürsek, Varie’ye giriştiği bu çılgın işten dolayı saygılarımızı sunmalıyız!

Kayıp Öyküler’de bir samur salonu var Namo’nun. Tek kapta yalnızca bir damla Telperion çiyiyle aydınlanıyor oda. Loşluğu derin yankılı siyah sütunları aydınlatmaktan aciz. Namo öyle özdeşleşiyor ki mağaralarıyla, kendi ismi bile zamanla hafızanın silik köşesinde unutulup Mandos’a dönüşüyor.

Nienna’nın Salonları

Yasın ve şefkatin tanrıçası Nienna ise Ekkaia denizinden boşluğa bakan salonunda, batı kıyısına yerleşik. Kayıp Öyküler kitabındaki özgeçmişinde bariz farklılıklar var. Mesela ölüm yargıcı Namo’nun kardeşi değil, eşi ve onun avlusunda küçük bir konakta oturuyor ilk halinde, adı da Fui. Konağının tavanı Batman’i kıskandıracak şekilde yarasa kanatlarından örülü ve bazalt duvarları var. Yarasa kanatları havalılıkta Varda’nın yıldızlı çatısını bir miktar geçiyor, yalan yok. Ayrıca önünde bir kader tanrıçası gibi tek bir kömürün tüttüğü bir mangal yanıyor. Sonunda melankolisini yaşaması için ona özel mekan ayarlanmış olsa da salonlarının içi çok değişmemiş olsa gerek. Ah yine ilk versiyonunda, gözyaşı salgısı damıttığından ve kara bulutlar dokuduğundan bahsetmiş miydim?

Tulkas’ın Kulesi

Aslında Valar meskenleri mevcut haliyle burada bitiyor ama Tolkien’in yazdıklarında en gerilerden çıkartılanlara göre Tulkas’ın da Valimar’da bir evi var. Biraz da neşeli ve asi çocuk olduğundan kendisi modern bir gökdelende oturuyor neredeyse. Çok katlı, bakır sütunlu geniş bir bronz kule şeklinde tasvir ediliyor, hatta avlusunda olimpiyatlarda kazanılan madalya ve kupalara ayrılmış bir kısım var. Tam Tulkaslık hareket değil mi? Bu avluda içki şölenleri düzenlediği de anlatılır, şehrin nimetlerinden en çok o yararlanıyor anlaşılan.

Valmar/Valimar

Taniquetil’in tersine sonsuz yaz anlamına gelen Corollaire yani ağaçların yetiştiği Ezellohar Tepesi’nin ışığından faydalanan, başkent Valimar’dan da bahsedelim. Valimar, Valar’ın ana meskeni ama elfler ve Maiarlar tarafından da sıkça ziyaret ediliyor. Çan şehri olarak da anılıyor çünkü hava kutsallığı ve şenliği çağrıştıracak şekilde, çan sesleriyle dolu. Yüksek sese nasıl katlanabiliyorlar ki diyorsanız sesleri daha yumuşak tınılı, dinleyenleri mest eden bir müzik olarak düşünmekte fayda var. Nessa’nın çimenlerinde dans ettiği müziğin kesildiği tek zaman, Melian’ın şarkı söylediği anlar. Bülbüllere şarkı söylemeyi öğreten birinin bunu sağlamasına şaşırmıyoruz tabii. Gümüş, altın ve bronz evlerin hemen dışında da Mahanaxar var, namı diğer Hüküm Çemberi. Orta Dünya’yı bugünkü haline getiren kararların hepsinin alındığı, Valar’ın yargı çemberi burası.

Tamam, meşakkatli kısmı atlattık. Ama buraya dek gelmişken elflerin iki şehrini ve Tol Eressëa adasını es mi geçelim? İnanın bana, Tirion şehrini görmek istersiniz.

Tirion

Çünkü ak bir şehir Tirion. Pelòri Dağlarının Tol Eressëa’ya bakan kısmında açılan geçidin Tuna tepesine kurulu. Işık Yarığı geçidi; Calacirya’da alacakaranlığı, yıldızların sade ışıltısını görebilmek için yerleşmişler oraya elflerden Vanyar ve Noldor halkı. Zamanla Manwë ve Varda’ya sevdalı Vanyar, Taniquetil eteklerine gidince, şehir sadece Noldor’a kalmış. Ve onlar da beyaz kuleleri ve mücevherlerle dolu sokaklarına zanaatlerini doldurmuşlar. Valinor dağı mermerlerinden oymalar yapmışlar, rüzgarda çınlayan çan çiçekleri döşemişler çayırlarına. Aulë işçiliğinden arta kalan tüm madeni tozlarını dökmüş pek sevgili elfleri için, ağaçlara kadar bir altın kumluk uzanmış şehirden.

Gitmeden önce Ingwe iğne gibi gümüş bir kule dikmiş meydanın ortasına, taş kuleye Mindon Eldaliéva ismini verip bir de uzak denizin sislerine dek uzanan bir lamba kondurmuşlar tepesine. Hemen altında da kanlı yeminin çirkinliğini örtmek istercesine ışıksız Telperion minyatürü, Yavanna’nın elflere hediyesi Galathilion ekilmiş toprağa.

Ama amberden başka kuleler de yükseltmişler beyaz boyalı evlerin beyaz sokaklarına. Dedim ya ak bir şehir Tirion. Denize bakan teraslarına ak lambalar kondurmuşlar ki yıldızlarla yarışsın. Sürekli çiçeklenen ağaçlar ve kristal merdivenler eklemişler sonra. Kumaşların üzerine her renkten çiçek yapraklarından elde ettikleri sahneler işlemişler. Pembe deniz kabuklarından ve çiylerden mücevherler yapıp fazlasını dağıtmışlar şehrin köşelerine. Ve ben ancak tasvirin bir kum tanesi kadarını iletebiliyorum size.

Alqualondë

Bütün bu gösterişe zıt olarak, kayadan doğallıkla oluşmuş kemerli bir kapısı vardır deniz halkının. Eldamar kıyılarına yerleşen Teleriler, denizin içinden çıkarttıkları incilerle daha sade bir görkemi sahiplenirler. Noldor’un onlara verdiği opallerin, elmasların, yakutların arasında inci ve deniz kabukları dökerler kumsallarına, evlerini incilerden yaparlar. Lamba ve fenerlerle aydınlatırlar kuğu gemilerinin konağını. Adaya ayak basanlar ilk o kumsalların rengarenk pırıltısıyla karşılaşır ve yeterince duyarlı ruhlar için de keder kıyılarıdır; çünkü akraba katliamından kan lekeleri de taşır ak kumsal. Karşı tarafta ise Telerilerin Orta Dünya’dan sonra yerleştikleri ilk evleri durur.

Tol Eressëa

Tol Eressëa, Ulmo’nun elfleri Valinor’a geçirmek için denizin ortasından koparttığı bir ada olduğundan, diğer ismi Yalnız Ada. Hareket esnasında kopan parçası Orta Dünya’ya yadigar kalan Balar adasını oluşturuyor hatta. Teleri halkının kaldığı zamanlarda mağaralarına yerleştiği söyleniyor. Huş ağaçları, çayırlar, beyaz kumlarıyla denizi seven yürekler için bir cennet. Kıyıları Teleri’nin kaval sesleriyle dolu.  

Adanın doğu kıyısında, Avallònë şehri var. İkinci çağda Numenor sakinlerinin dahi rahatça gördüğü bir kule bulunuyor orada. Elendil’in Elostirion palantiriyle bakıp da Batı’yı seyrettiği Usta-taş da kulenin içinde.  Elbette Kral Arthur’un iyileşmek için gittiği Avolon adası aklımıza gelen ilk esin kaynağı. Sislerin arasından deniz feneri gibi yolunu kaybedenlere şifa dağıtıyor kulesi. Siz görmek ister miydiniz ak bir sütun kadar nazik kuleyi?

Yukarıdaki haritadaki Formenos ise Feanor’un sürgünü sırasında yedi oğlu ve babasıyla gidip yerleştiği bir kale. Bu arada kulak aşinalığınız olsun: Batı, Aman, Valinor, Aven, Amatthani kutsal diyarın isimlerinden bazıları… Soran olursa söyleyin ki her tarafını gezdik. Bitti, gitti! Ezellohar tepesine oturup ağaçların Kayıp Öyküler versiyonundan da bahsetmek isterdim fakat tıka basa nurlu ışıkla yıkandık, yerimiz kalmadı. Belki başka bir sefere nasip olur, kısmet! Sizinle koskoca Aman diyarını kat ettik sevgili geekler, kendinizle gurur duyun, sırtınızı bir sıvazlayın, var olun! Yazı birazcık uzundu, hak ettiniz!

Toplu ve nokta atışı Valinor’a dair izlenimleri edinmiş olduk. Tasvirleri epey kısaltarak eklemek zorunda kaldım, tamamını doyasıya okumak isteyenleri Kayıp Öyküler kitabına yönlendirmiş olayım. Zaten içine Yüzüklerin Efendisi tutkusu damlayan herkesin koşarak okuyacağını düşünüyorum, vazifem de buydu. Gölgeli denizde çalışan bir pusula ve bir gemi yapmak için geri çekiliyorum şimdi. E sizi de efsunladı mı Valinor toprakları, Manwë’nin huzuruna çıkmayı ister miydiniz? Ve resimler arkadaşlar, resimler… Aulë’nin tasarımları gibi yürekleri eritmiyor mu? Yorumlarda bundan da bahsedebiliriz, bana çok uyar.

Author

Alternatif evreninde voleybolcu olamayan versiyon. Düşünce satıcısı, hikaye koleksiyoncusu. Ayrıca yanaklı birey. Bence dünyanın hayallere, hayallerin kelimelere ihtiyacı var.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.