İnovasyon, insanlığın her zaman ihtiyaç duyduğu bir kavram ve bu ihtiyacımıza ne yazık ki birçok kez savaşlar sayesinde kavuşabilmiş durumdayız. Günümüze kadar aklınıza bile gelmeyecek birçok icadın, yeniliğin ve teknolojik gelişmenin çıkış noktası, savaşlara dayanıyor. Hayatımızda kullandığımız ve bazıları gerçekten kendi kendimize “Çok iyi fikirmiş, nasıl akla gelmiş bu?” dedirtecek türden birçok yeniliği ne yazık ki savaşlara borçluyuz. Bunun nedenini sorgulamak için bir inovasyon sürecinin nasıl işlediğini ve savaşın insan psikolojisi üzerindeki etkilerini incelemek gerekiyor.
Öncelikle inovasyon nedir ve nasıl işleyen bir sürece sahiptir bundan biraz genel şekliyle bahsedebiliriz. İnovasyon, en basit tabiriyle eldeki bir fikrin geliştirilmesi, mevcut fikrin üzerine bir yenilik eklenmesi demektir. Bu bir ürün, bir hizmet veya bir pazarlama fikri olabilir. Peki, inovasyon neden ortaya çıkar? Sebep bazen bir firmanın rakip bir firmaya karşı öne çıkma isteği, bazen de mevcut durumdan daha iyisine ulaşma çabasıdır. Bazen de eldeki fikrin getirdiği olumsuz sonuçlar veya bir ürünün kullanımında ortaya çıkan sorunların daha iyiye evrilmesidir.
Peki, inovasyon sürecinin savaşla bağlantısı nedir? Bağlantı, temelinde, kriz psikolojisine dayanıyor. İnsanların üretkenliklerinin en yüksek seviyeye ulaştığı zamanlar, genellikle en sıkışık zamanları ve kriz dönemleridir. Savaşlar da insanların kriz psikolojisi damarlarını tetikleyen en önemli olaylardır. Çünkü savaş, bir toplumun yalnızca belirli bir kısmını değil tamamını etkiler. Hem savaş süreci boyunca yaşananlar hem de savaş sonrası ortaya çıkacak sonuçlar bütün topluma yansır. Bu da savaş sürecinden kurtulma veya içinde bulunan durumdan en az zarar ile çıkmayı tetiklediği için, insanın üretkenliği en yüksek seviyeye ulaşır.
Ticari kâr amacı güdülerek düşünülmüş bir pazarlama fikrinden ibaret değildir durum. Ortaya çıkacak inovasyon, yalnızca bir grup müşteriyi ya da belirli bir kitleyi etkilemez, bütün toplumu kapsar. Bu duruma örnek gösterilebilecek onlarca inovasyon mevcut. Bunlardan en ilginç olan birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hijyenik Ped
Hijyenik ped, varlığını Birinci Dünya Savaşı’na borçlu olan bir inovasyon. Evet, aslında bu pedler ilk olarak savaş sırasında yaralıların kan kaybı yaşadığı bölgelere uygulanmış.
Kimyager Ernst Mahler, savaş öncesinde pamuktan çok daha emici bir madde geliştirir ve hemen ardından savaş başlar. Bunun üzerine Mahler, buluşunu cephede yaralılarda kullanılmak üzere Amerikan ordusunun sağlık kuruluşu Kızılhaç’a satar. Bu, işin icat kısmı. İnovasyon kısmı ise Kızılhaç için çalışan hemşirelerin bu pedleri kişisel hijyen için kullanmaya başlamasıyla gerçekleşiyor. Daha sonrasında bu durumu bir fırsata çevirmeyi düşünen Mahler, savaş bittiğinde kalan pedleri ordudan satın alıyor ve yeni kullanım amacıyla tekrar pazarlayıp piyasaya sunuyor.
Poşet Çay
Savaşlar sayesinde hayatımıza girmiş bir başka inovasyon ise poşet çay. Günümüzde çokça kullanılan poşet çaylar, varlığını Alman ordusuna borçlu.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Amerika’da bazı kafelerde, çayın bugünkü poşet çaylardan biraz daha farklı bir biçimde, daha kaba bir poşet içinde sunulduğu biliniyor. Alman bir çay firması olan Teekanne ise bu fikri alıyor ve savaş sırasında Alman askerlerinin cephede vücutlarını sıcak tutması için pratik kullanım amacı ile yeniden tasarlıyor. Ortaya da bugünkü poşet çay çıkıyor. Sonrasında da poşet çayın bugünkü şekli, zamanla bütün dünyaya yayılıyor.
Fanta
Son örneğim de varlığını, İkinci Dünya Savaşı’na borçlu. Kendisi bir ürün değil bir marka inovasyonu olan Fanta.
Bugün ‘sarı kola’ dediğimiz Fanta, ilk çıktığı sıralar normal kola ile aynı renkteydi. Farkı neydi o zaman diyebilirsiniz, anlatayım. İkinci Dünya Savaşı başladığında Amerika merkezli olan Coca Cola markası, savaş sebebiyle Almanya’ya ürünlerini gönderememeye başlar. Coca Cola’nın Almanya’da bulunan merkezi ise bu sorunu çözmesi için yeni bir marka üretir: Fanta.
Almanya’daki merkez, Fanta markası adı altında, bildiğimiz Coca Cola’yı Almanya’ya sunar. Aralarındaki tek fark aslında etikette ‘Fanta’ yazmasıdır. Ancak savaş sebebiyle Coca Cola’nın bu markanın piyasaya sürülmesinden haberi dahi olmaz. Savaş bittikten sonra haberi olunca da marka karışıklığı olmasın diye, Fanta’yı portakallı gazlı içecek grubunun ismi hâline getirir ve bu sayede Fanta, ‘sarı kola’ya dönüşmüş olur.
Bu örneklere yenileri eklenebilir ve bu yazı uzar gider. Yani anlayacağınız o ki inovasyonun oluşmasında savaşlar önemli rol oynuyor. Bu tabii ki iyi bir şey değil, sonuçta iyi bir inovasyona kavuşmak için savaş çıkması gerekmez ama durum bu. Bunun sebebi de dediğim gibi, savaşın insan üzerindeki kriz psikolojisini oluşturmasından kaynaklanıyor. “Ortaya bir inovasyon çıkması gerekiyor çünkü toplum olarak bir savaş içindeyiz. Bundan bütün toplum etkilenecek!” diye düşünüyor beyin. Dolayısıyla da ortaya kitleleri etkileyen, belki bugünlerde hayatımızın bir parçası olmuş ancak ilk çıkış sebebi savaş sürecinde daha az zarar almaya ya da o günü kurtarmaya dayalı inovasyonlar çıkıyor.
Tabii keşke savaşlar olmasa da bu inovasyonlara hayatın normal akışındaki mevcut üretkenlik ile sahip olsak, değil mi?