Yılın en çok beklenen filmlerini yerinde takip ettiğimiz bir festivalin daha sonuna gelirken, vaat ettikleri ve hayal kırıklıklarıyla Venedik Film Festivali’nin öne çıkan “ağır toplarını” izleyici beklentisi de göz önünde bulundurulduğunda değerlendirmek kolay olmadı. İsim açısından beklenti çıtasını bir hayli yükselten fakat gördüklerimizle son yılların en zayıf festival seçkilerinden biriyle karşı karşıya olduğumuzu da belirtmek gerek.

Basının ve genel izleyicinin en çok dikkatini çeken yapımları dünya prömiyerlerinde gördükten sonra, gelen tepkileri farklı sinemaseverlerin yorumlarıyla değerlendirdiğimizde festivalin net bir favorisinin olmaması; nicelikteki kalite sorunundan çok, beklenen filmlerin “bekleneni” verememesinden kaynaklanıyor gibi görünüyor. Bu bir yandan hayal kırıklığı yaratırken bir yandan da yedinci sanatta en azından hikâye anlatımı konusunda bir yenilik ihtiyacı olduğu fikrinde birleşilmesine yol açıyor. Lido’daki festivalde Netflix’in damgasını görmek mümkünken, “Oscar’ın habercisi” olarak anılan festivalin birkaç net favori dışında Akademi Ödülleri’ne nasıl yön vereceği ise hâlâ muallakta.

Sala Grande

Bu muallakların en büyüğü, son iki filmini Netflix ortaklığıyla çeken ve 2000’lerin başında Amerikan bağımsız sinemasının en çarpıcı yönetmenlerinden biri olan Noah Baumbach’ın yeni filmi Jay Kelly’ydi. George Clooney’nin, Hollywood’dan nasibini almış ve artık sektörün getirdikleriyle götürdükleri arasında kalmış bir aktörü canlandırdığı film, Baumbach’ın mizahını sevenler için tanıdık tatlar sunsa da her sahnesinde hissedilen Netflix dokusu, otantik bir deneme yerine başarısız bir uyarlama izlenimi veriyor. Adam Sandler’in “yardımcı oyuncu” dalında Oscar adaylığını garantiye aldıracak performansıyla öne çıktığı Jay Kelly, kötü ama komik bir şakanın uzatılmış hâlini anımsatıyor. Karikatürize olmasının yanında sinir bozucu Avrupa sahneleri de filme ne yazık ki artı değil eksi puan kazandırıyor. İzleyiciyi Hollywood düzeyinde her şeye sahip bir aktörün iç dünyasıyla ve “acılarıyla” bağdaştırma çabası ise filmin en zayıf noktası haline geliyor. Birkaç saatlik keyifli bir seyirlik gibi duran Jay Kelly, Adam Sandler’in Uncut Gems seviyesindeki performansına rağmen vaat ettiği çıtayı aşamıyor.

Beklentiyi karşılayıp karşılamadığından emin olamadığım bir diğer film ise Emma Stone ile altıncı ortaklığını yapan Yorgos Lanthimos’un Bugonia’sı. Güney Kore yapımı Save the Green Planet!’ten uyarlanan film, farklı ama aynı zamanda tam bir Lanthimos sineması örneği. Jay Kelly’de olduğu gibi burada da yardımcı oyuncu performansı öne çıkıyor. Emma Stone’un oyunculuğu, önceki performanslarının gölgesinde kalırken Jesse Plemons, karakterine kattığı derinlikle rolüne büyük bir sahiplenmeyle yaklaşmış. Takdire değer bu performansın yanında “sihir”li havasını ilk dakikalardan itibaren hissettiren film, altı doldurulamayan bir hikâyeyi Dünya’nın ekolojisine dair farkındalık mesajıyla birleştirince sınıfta kalıyor. Bunun üzerine vasatı aşamayan final sekansı ve “plot twist” de eklenince Bugonia, Lanthimos filmografisinin en alt sıralarında yer alıyor.

Gelen izleyici tepkileri şimdilik olumlu olsa ve Kind of Kindness’tan daha iyi bir seyirlik sunsa da Bugonia, daha ilk yarım saatinde belli olan ve sanki bilerek o şekilde kurgulanmış finalinin ağırlığı altında eziliyor. Yine de Jesse Plemons’un etkileyici performansı ve filmin tatlı ama sinir bozan enerjisi, beyaz perdede görülmeyi hak ediyor.

Palabienalle’de bir sabah gösterimi

Bugonia ve Jay Kelly’nin aksine hem eleştirmenleri hem de genel izleyiciyi memnun eden filmlerden biri Park Chan-wook imzalı No Other Choice. Eleştirmen puan tablolarında üst sıralara oynayan usta yönetmenin yeni filmi, Parasite sonrası dönemin devamını getirmek için elindeki tüm malzemeyi kullanıyor. Yirmi yıldır bir kâğıt şirketinde çalışan “aile babası” Yoo Man-soo (Lee Byung-hun), işten kovulduğunu öğrendikten ve birkaç başarısız iş başvurusu yaşadıktan sonra gözüne kestirdiği yeni şirkete girebilmek için aynı pozisyona başvuran adayları “farklı” yollarla elemeye girişiyor. Karakterin bu motivasyonu, filmin karikatürize komedisine katkı sağlasa da yaptığı sosyolojik analiz, Parasite’in yanına yaklaşamıyor. Aile ilişkilerine ve Güney Kore’deki adaletsiz sosyolojik yapıya hafiften dokundururken, yönetmenin vizyonu pandemi sonrası dönemin bir “yeni Parasite” arayışını andırıyor. Keyifli olsa da üzerinde düşününce abes duran bu sosyolojik tespitler filmi biraz zayıflatıyor.

Bununla birlikte, Park Chan-wook son derece akıcı kurgusuyla filmin neredeyse iki buçuk saatlik süresini hissettirmiyor. Son yılların en zayıf ana yarışma seçkilerinden birine ev sahipliği yaptığı iddia edilen festivalde ödül alma ihtimali en yüksek filmlerden biri No Other Choice. Eleştirmenlerden iyi yorumlar alan filmin izleyiciyi ikiye böleceği ise kesin.

Genel izleyiciyi ikiye böleceği kesin bir diğer yapım da Luca Guadagnino’nun After the Hunt’ı. Julia Roberts, Ayo Edebiri, Andrew Garfield ve Michael Stuhlbarg’lı kadrosuyla Guadagnino’nun kariyerinin en iyi “casting”lerinden birini sunduğu film, özellikle oyunculuklarıyla tartışma yaratacak. Benim adıma Julia Roberts ve Andrew Garfield kariyerlerinin en güçlü performanslarından birini sergilemiş. Filmin 21. yüzyılın portresini çizme çabasının yanı sıra Guadagnino’nun kariyerinde böylesine çarpıcı bir yapımı cesurca gerçekleştirmesi bile başlı başına takdire değer. Woody Allen göndermeli açılışıyla -MeToo- döneminin en akılda kalır tartışmalarından birini başlatacağı kesin olan After the Hunt, queer bir yönetmenin tarzının dışına çıkabileceğini göstermesiyle de ilgi çekici. Diyaloglar üzerine kurduğu düzenek, farklı sekanslarda yeni sorular sordurtmayı başarıyor. İçinde birçok tartışma konusu barındıran film, detaylı bir inceleme yazısını hak ediyor. Bu nedenle vizyon takviminde yerini aldıktan sonra tekrar ele alıp hakkında daha kapsamlı bir eleştiri yazmak en sağlıklısı olacaktır.

Festivalde izlediğimiz filmlere verdiğim puanları görmek için: https://boxd.it/YMS7

Author

Berlin'den bildirmeye çalışan, Avrupa'nın nabzını tutan, sinema sevdalısı ve yazmayı seven bir birey.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.