Her güzel şeyin olduğu gibi WandaVision’ında bir sonu vardı ve biz o sonu izledik arkadaşlar. Kimilerimiz beğendi, kimilerimiz nefret etti ama şunu kabul etmek lazım oldukça eğlenceli bir serüven yaşadık. Fakat sanırım serüvenimizin sonunda, hem oyuncuların yanlış ifadelerinin hem de kendi teorilerimizin kurbanı olduk. Lafı daha fazla uzatmadan gelin WandaVision dizisinin final bölümü olan The Series Finale bölümünü spoilerlı inceleyelim ve diziye veda edelim.
WandaVision ilk çıktığında diziden neleri beklediğimizi yazmıştık, daha dizi başlamadan teorilerimizi üretmeye koyulmuştuk. İlk üç bölüm sitcom havasında geçen dizimiz daha sonra dördüncü bölümüyle bir açıldı, pir açıldı biz de teorilerimizde coştukça coştuk. Multiverse dedik, Mephisto dedik, mutantlar dedik, dedik de dedik. Hatta artık kendi teorilerimizin doğruluğuna o kadar inandık ki “Senin teorin saçma, benimkisi en doğru” diyerek birbirimizle kavga etmeye başladık. Bu tehlikenin farkına varan dizinin mutfağındaki kişiler, “Yani heyecanlandınız falan ama bu dizi aslında Wanda’nın kayıplarıyla yüzleşmesine odaklanan bir diziydi” diyerek bizim arşa çıkan beklentilerimizi düşürmeye çalıştılar. Fakat beklentiler arşa çıkmıştı bir kere, o kadar kolay inecek değildi. Nitekim öyle oldu ve WandaVision’ın son bölümüne bir sürü beklenti ile girdik ve hemen hemen hepsinden de elimiz boş döndük.
Bakın bunun en büyük suçlularından biri elbette yine biziz. Yani geekliğin şanındandır diyerek her göndermem var diyene teori ile koştuk ve sonunda hiçbirinden bir şey çıkmadı. Biz yine, “Olsun teori kasmak geekliğin şanındansa teorilerimizin tutmaması da bir o kadar şanındandır” diyerek bundan sonra da aynı şekilde devam edeceğiz. Fakat bu sefer bu hayal kırıklığının tek sorumlusu biz değiliz. Dizinin oyuncularının da en az bizim kadar payı var. WandaVision dizisi her geçen gün biraz daha popülerleştikçe medya da biraz daha mikrofonlarını dizinin oyuncularına yöneltmeye başladı. Onlar da tıpkı bizim gibi gaza gelmiş olacaklar ki açtılar ağızlarını yumdular gözlerini. Dizide “Luke Skywalker cameosu gibi bir cameo olacak” diyen mi dersin, “Çok önemli bir uzay mühendisi gelecek” diye bizi gazlayan mı dersin, yoksa “Hepiniz Doctor Strange’i bekliyorsunuz ama bir cameo gelecek parmaklarınızı yiyeceksiniz” diye alenen yalan söyleyen mi dersin… Oyuncuların yaptığı bu talihsiz demeçlerin sonucunda, zaten hâlihazırda gaza gelmiş bizleri daha da heyecanlandırdı ve teorilerimizi daha da çılgın seviyelere çıkarmamıza neden oldu. O yüzden tüm suçu üzerimize alamayacağım, Paul Bettany de en az bizim kadar suçlu!
Peki, ne oldu efendim bu bölümde de biz bu kadar üzüldük? Öncelikle size şunu söylemeliyim ki final bölümü, tam bir duygu treniydi. Bölümü bir sevdim, bir nefret ettim ve bu sevgi-nefret duyguları arasındaki ani geçişler en az birkaç kere oldu. Geçtiğimiz bölümde korkarak dile getirdiğimiz, hatta dile getirmekten bile çekindiğimiz Wanda ile Agatha’nın, Vision ile Vision’ın savaştığı, “ayna kötü karakter” dövüşleri ile açılan bölüm, gerçekten benim için tam bir kâbus olarak başladı. Evrende genel olarak büyüyü oldukça iyi işlediğini düşündüğüm Marvel’ın, sadece beyaz ve iyi ışık, kırmızı ve kötü ışığa karşı savaşıyor tarzında özel efektlerle dolu savaş sahnelerini yapmayacağını umut ediyordum fakat yaptılar. Bu yüzden tam bölüme olan ilgimi kaybediyordum ki dizi son anda bu cehennemden bizi kurtardı.
Dünyadaki en büyük iki süper bilgisayarın birbirlerini yumruklamaktan vazgeçip felsefi bir tartışma ile olayları tatlıya bağlamaya karar verdi. Theseus’un gemisi ile kendini özdeşleştiren Vision, bir silah olarak tasarlanan Vision’a doğru soruları sordu, sorgulamasına neden oldu ve en sonunda ona, kendi benliğini hatırlattı. Bundan sonrası ise bizim için tam bir muamma. Şu an evrende hayatını sorgulayan süper güçlü bir sentinoid var fakat bunun kime yararı var, bir daha ne zaman görürüz, bunların hiçbirini bilmiyoruz. Gerçekten bu bölüm güvenimizi öyle bir kırdı ki bir daha görür müyüz onu bile bilmiyoruz. Tek bildiğimiz şey şu anda evrende bir adet beyaz Vision var ve Wanda’nın bundan haberi bile yok.
Wanda ile Agatha Harkness’ın mücadelesine gelecek olursak bunun da bizim açımızdan oldukça hayal kırıklığı ile başladığını fakat en sonunda Wanda’nın, Scarlet Witch’e dönüştüğü anlarda inanılmaz heyecanlandığımızı söylememiz gerekiyor. Agatha’nın kendisine öğrettiği tek dersi kullanarak tüm Westview’ı bir rün hapishanesine çevirdi ve Agatha’yı alt etti. Bu kavganın sonunu, Vision’ların kavgasının sonundan daha az sevdiğimi itiraf etmeliyim. Ama dediğim gibi, Wanda’nın sonunda Scarlet Witch’e dönüşmesi ve bölümün sonunda Doctor Strange’in Kamar Taj dağında fiziksel bedenini kontrol etmiyorken kullandığı astral formu ile kitap okuma sahnesini, Wanda’nın hem fiziksel hem de astral formunu aynı anda kontrol ederek taklit etmesini görmek çok güzeldi. Ayrıca bu sahne, Agatha’nın “Güçlerin Baş Büyücü’nün bile üstünde bir seviyede” repliğini kanıtlar cinsten bir sahneydi. O yüzden biraz korktum ama çok sevdim.
Bölüm ile ilgili asıl söyleyeceğim şeylere geçmeden önce iki konuya daha değineceğim. Bunlardan ilki tabii ki, Marvel’ın bize yaptığı Quicksilver ayıbı. Gerçekten o kadar mutsuzum ki, anlatamam size. Favori süper kahramanını göründüğü ilk Marvel filminde kaybetmiş, sonradan tam geri döndü derken şimdi de aslında en başından beri kandırılmış biri olarak inanılmaz derecede mutsuzum. Mutantlara bağladığımız, Multiverse’ün anahtarı dediğimiz Evan Peters’ın Quicksilver’ı sadece kötü bir şakaymış sevgili dostlarım. Ne desem bilemiyorum…
İkinci konumuz ise Westview’un en büyük kazananı olan Monica Rambeu. Etrafındaki tüm insanlar psikolojik ve fiziksel olarak yıpranırken, diziye normal bir insan olarak girip bir süper kahraman olarak çıkan Monica Rambeu bana göre bu dizinin kazananıdır. Kendisini daha önce ilk mutant olarak düşünmüştük ama WandaVision hiçbir şeye cevap vermediği gibi bu soruya da cevap vermeyip bizi merakta bıraktı. Mid-credit sahnesi ile birlikte bir Skrull’ın, kendisine mesaj iletmesiyle ilerleyen Marvel yapımlarında tekrar göreceğimizi düşündüğümüz Monica Rambeu’nun akıbetinin ne olacağını hep birlikte izleyip göreceğiz.
Gelelim şimdi dizinin son bölümü ile yüzleşmeye. Arkadaşlar ben final bölümünü beğendim. Biliyorum, vaat edilen ya da vaat ettiklerini düşündüğümüz hiçbir şeyi bize vermediler. Evan Peters’ı kötü bir kelime şakası olarak kullandılar. Fakat bu dizi en temelinde, Wanda’nın kayıplarıyla nasıl başa çıktığını konu ediniyordu kendisine. WandaVision; önce ikizini, daha sonra ise sevgilisini gözleri önünde kaybeden, Marvel evreninde belki de en büyük fedakârlıkları yapan bir karakterin yas ile başa çıkmasını, gerçeklikten kaçmasını anlatıyordu.
Wanda’nın yas ile nasıl başa çıktığını konu alan WandaVision’ın finali ise tabii ki büyük büyük savaş sahneleriyle değil, Wanda’nın kayıplarını kabullenişiyle sona erecekti. Ve bunu da bana kalırsa çok güzel anlattılar. Wanda’nın, önce çocukları ile daha sonra da artık kendisinin var olamayacağını anlayan Vision ile vedalaşması, onları gerçeklikten kaçmak için kullandığı bu gerçeklikten azat etmesi benim yüreğimi sızlattı. Dizinin sonunda, dizinin başındaki halinden çok daha mutsuz ama çok daha gelişmiş bir Wanda’yı görmek, karakter gelişimini önemseyen biri olarak beni tatmin etti. O yüzden ben kalkıp bu diziye “Nasıl galaktik bir süper kötü getirmediniz?” diye kızamıyorum.
İyisiyle kötüsüyle bir diziye daha hep birlikte veda ettik. The Falcon and the Winter Soldier’e kadar bir hafta ara vereceğiz sonra hız kesmeden dizi incelemelerimize devam edeceğiz. O zamana kadar “Teorilere inanmayın, teorisiz de kalmayın” diyoruz ve WandaVision final bölümünü konuşmak için sizi yorumlara davet ediyoruz.
2 Comments
quicksilver a bende inanılmaz üzüldüm ve ne kadar zaman oldu hala düşündükçe suratım asılıyor.
Monica için ”ilerleyen Marvel yapımlarında tekrar göreceğimizi düşündüğümüz” demişsiniz de Captain Marvel 2’de zaten var. Düşünce değil yani bu.