Herhangi bir dalda, herhangi bir medyumda, hikaye anlatımı içinde inovatif bir şeylerin denenmesini takip etmek kadar keyifli bir şey yoktur genelde. Gerçekten. Genelde binlerce farklı hikaye, dört beş benzer biçimde anlatılır. Bu iyidir, hoştur, ama biri çıkıp da aynı anda hem taze hem de baştan aşağıya sağlam olabiliyorsa, genelde aşık olursunuz gördüğünüz şeye. Bu çok ince dokunuşlarla olabilir, The Godfather‘da Coppola’nın konuyu anlatmaya bir saat boyu girmemesi gibi örneğin. Ya da daha sert vuruşlar da kullanılabilir. Harrelson’ın yeni projesinde deneyeceği gibi.
Gönlümüze Cheers’ın avanak barmeni Woody olarak girdikten sonra kariyerini bambaşka rollerle, bambaşka çığırlara taşıyan; son yıllarda da bir yandan Zombieland ve Hunger Games gibi filmlerle genç nesillere, Messenger ve True Detective rolleriyle de kodaman sinema/dizi severlere iyice kendisini aşık eden Harrelson, şimdi de son yıllarda duyduğumuz en acayip ve en ters tepmeye müsait film fikriyle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor.
Harrelson, tamamı Londra sokaklarında çekilecek, aralarında Owen Wilson ve Willie Nelson‘ın olduğunu şimdiden bildiğimiz aşağı yukarı 30 aktörün rol alacağı bir film duyurdu geçtiğimiz günlerde. Filmin adı Lost in London. Bu filmi eşsiz yapan şey, tamamen tek plan ve tek çekimden oluşacak olması. Film çekilirken, bir yandan da canlı olarak dünyanın dört bir yanındaki sinema salonlarına an be an yayınlanacak. Konusu kabaca, esas karakterin bir takside küllüğü kırması ile başlayıp, hapse girmesi ile biten bir “iç yüzleşmeli komedi” filmi olarak tanımlanıyor Woody tarafından.
Geçtiğimiz senelerde Galli aktör Michael Sheen, memleketi Potalbot’ta üç gün boyunca sokaklarda canlı bir şekilde, halkın da -plansız- katılımıyla bir oyun oynamış, sonra da bunu The Gospel of Us adında filmleştirmişti. Ancak o çok kameralı bir projeydi, üstelik sinema salonlarına canlı falan da yansımamıştı. Harrelson burada bambaşka bir şey deniyor. Eğer tutarsa, ve pürüzsüz olursa, yıllar sonra dahi hatırlanacak bir şeye döner. Başarısız olursa bile, yarın öbür gün dönüp “böyle bir şey izlemiştik be” deriz. O yüzden, biz her türlü kârdayız gibi geliyor bize. Siz ne diyorsunuz?