Yabani çizgi roman dergisinin aylık incelemelerine 3. sayıyla beraber devam ediyoruz. İncelemeler içinde spoiler vermemeye özellikle dikkat ediyoruz ki henüz ilk adımlarını atan dergimizi buradan tanıyanlar keyifleri kaçmadan alıp okuyabilsinler. Önceki sayısında tek atımlık çizgi romana yer vermeyen Yabani bu sefer de devamlılığı olan çizgi romanlara demirbaş haline gelen Kralına İsyan haricinde yüz vermemiş.
Sayıda dört tek atımlık çizgi roman, bir devamlılığı olan çizgi roman, dört de hikaye yer alıyor. İlk sayıda hikaye sayısı iki iken ikinci sayıda üçtü. Şimdiyse dörde çıktığını görüyoruz. Hikayelerin başarılı oluşundan ayrı olarak bir çizgi roman dergisinde düz yazının beklenenden fazla yer aldığı da bir gerçek. Buna sebebiyet veren çizgi romanda fikir eksikliği midir yoksa okuyuculardan aldıkları hikayelere daha çok yer verme isteği midir bilemiyoruz.
Önceki sayıda Yabani’nin belli bir çizgiyi gözüne kestirdiğini ve oraya yerleşecek gibi olduğunu söylemiştik. Ancak bu sayıda kendi işaret ettikleri çıtadan olumsuz yönde uzaklaştıklarını görüyoruz. Özellikle çizgi romanların tadında ciddi bozulmalar var. Sayıyı kapadığınızda bu sefer nahoş bir tadın damağınızda kalma ihtimali var. Tüm bunları üzülerek söylüyorum çünkü Yabani, tüm Geekyapar’ın ve özellikle benim desteklemekten mutluluk duyduğu bir yapım. Şimdi gelin alınan nahoş tadın sebeplerinden bahsedelim.
YABANİ #3’ÜN TEK SAYILIK ÇİZGİ ROMANLARI
Karşımıza ilk çıkacak tek sayılık çizgi roman Golgotha. Murat S. Dural‘ın yazıp Yarkın Sakarya‘nın çizdiği Golgotha hakkında tanıtım bülteninde, usta-çırak ilişkisini irdeleyip erkil güçten kopuşun hikayesini irdelediğinden, bahsedilmiş. Ne var ki bu çıkarımı yapmak için kendinizi zorlamak durumunda kalabilirsiniz. Ben daha çok küfürle bertaraf edilen bir kılıç dövüşünün anlamsızlığını irdeledim eserin sonunda.
Aslında öldüğü düşünülen bir metal müzik efsanesinin anma töreninde geri dönüşünü ve hayranlarını suçlayışı gibi güzel bir fikirden yola çıkıyor Golgotha. Ama serinin genel sorunu olduğunu da düşündüğüm sonunu bağlayamama sorunundan muzdarip şekilde vasat altı bile diyemeyeceğiniz, apaçık başarısız bir esere dönüşüyor. Sonuçta Golgotha Yabani’nin üçüncü sayısındaki ilk fireyi vererek okuyucusunun canını sıkıyor. Bu noktada eleştirileri çizer Yarkın Sakarya ve renklendirmeyi yapan Başak Demir‘den uzaklaştırmamız gerekiyor. Onlar gayet başarılı bir iş ortaya koymuşlar.
Sayının ikinci tek sayılık çizgi romanı İtadakimasu. Kendini beğenmiş bir gurmenin, egzantrik bir Japon restaurantı işleten Takashi’yi ziyaretiyle başlıyor İtadakimasu. Eser ismini de restaurantın ünlü yemeğinden alıyor zaten. Ancak Takashi’yle Japon onuruna pek yakışmayacak şekilde konuşan gurmemiz beklediğinden çok farklı bir yemekle karşılaşıyor. Biz okuyucular ise çizimlerin gayet tatmin edici olduğu, hikayenin başka eserlerin de yer aldığı bir dergide tadımlık olarak yeterli zevk verdiği bir eserle karşılaşıyoruz. Böylece Beril Tetik‘in yazıp Dinç Onur Aydın‘ın resmettiği İtadakimasu tek başına okunduğunda tam puanı hak ediyor olmasa da sayının idare edecek eserlerinden biri oluyor.
Bir başka tek sayılık çizgi roman Zombi Günlükleri‘nin ismi ve tek sayılık oluşu çelişki yaratıyor. Bu, mantık hatasının üstünde üzücü bir durum. Çünkü bu çizgi roman tek sayılık olmasa bir seriye güzel bir başlangıç olabilirmiş. Tek başına ise hiçbir şey ifade etmiyor ne yazık ki. Sadık Yemni‘nin hikayesinden uyarlanan eser, Plants vs Zombies gibi bir oyunun olduğu, 6 yaşında çocukların her gün zombi öldürmeli oyunlar oynadığı günümüzde; sırf zombi kavramından yararlanarak ürpertici olmaya çalışıyor. Elbette yapamıyor. Şu günlerde bir zombi hikayesinin bizi korkutması için çok ikna edici bir hikaye olması lazım. Eserin bizi bir şeylere ikna etmeye en yakın olduğu nokta Devrim Kunter‘in çizimlerinden ibaret.
Yabani #3’te yer alan son tek sayılık çizgi roman, Devrim Kunter‘in yazdığı ve Alper Çaytaş‘ın resmettiği Kartel. Bir uzay istasyonu şirketinin, çalışanlarını onlara kullandırdığı bir hapla hallerinden şikayet etmeden ölene kadar çalıştırmasını ve duruma uyanan bir çalışanın şirketin yetkilisinden intikamını anlatıyor çizgi romanımız. Problem hikayenin sonunda başlıyor aslında. İntikamın fazla kolay ve açıklamasız bir yolla alınması bir yana intikam alınan kişinin bahsedilen hapların etkisiyle rütbe atlayan bir yetkili olması -bu durumda o da bir kurban- Kartel’i güzel fikirle başlanıp sonu bağlanamayanlar derneğinin onur üyelerinden biri yapıyor. Hali hazırda vasat altı olan hikayenin yanında çizimler ve renklendirme de hemen hemen hikayeyle aynı seviyede seyredince Kartel, Yabani için bir hayal kırıklığı oluyor.
KRALINA İSYAN BU AY NE ALEMDE?
Açık olmalıyım ki Yabani’nin medarı iftiharı Kralına İsyan -bu sayının uğursuzluğundan olacak ki- bize beklediğimizi veremiyor. Devrim Kunter‘in çizimini her zamanki gibi çok beğendiğimi cebe atalım. Ama hikayenin son gelişmesi için aynı şeyleri söyleyemem. Yazıyı spoilersız tutmaya uğraştığım için derdimi tam anlatamasam da Kralına İsyan’ın ilginç dünyasının hükümdarı Megaşah’ın Killgrave sendromuna sahip olduğunu söylesem sanırım geek bünyeler sorunun nerede olduğunu anlar. Gelişmenin sadece bu sayıda tat kaçıracak bir klişe olmasını umuyoruz. Ancak durumun sonraki gelişmelere etki etmeme olasılığı az. Bakalım, ne olursa olsun Devrim Kunter’e güvenimiz tam. Sonraki sayının bu sayıdaki tatsızlıkları unutturmasını bekliyoruz.
YABANİ #3’ÜN ÖYKÜLERİ
Istrancalar’da Kaçamak çok klişe başlayan bir hikaye. İki çift genç ormanda bir kulübeye tatile gitmeye karar verirler… Ne demek istediğimi anladınız. Diyaloglar da bir hayli yavan ve gereksiz. Ama itiraf edeyim, Istrancalar’da Kaçamak’ın sonu asla klişe diyemeyeceğimiz benzersiz bir sonla bitiyor. Bunları pek olumlu anlamda söylemiyorum. Mehmet Berk Yaltırık‘ın yazdığı hikayenin sonunda kişilik problemleri olduğu kesin olan yaylalı bir amcadan “İnternetten her bulduğunuz indirime atlarsanız nah böyle kalırsınız yeğenim. Ehehehe!” tiradı okuyoruz. Klişe olmadığı kesin, iyi olmadığının kesinliği kadar…
Artı parantez açmak gerekirse iç kapağın ve Istrancalar’da Kaçamak’ın illüstrasyonunu yapan Orhan Mert’in çizimleri hayran olunası.
Sıradaki öykümüz Öteki ava çıkan dişi vampirin bir gecesini anlatıyor. Yer yer gereksiz betimlemeler ve basit diyaloglar yer buluyor olsa da Öteki okuması zevkli bir eser olmuş. Buradan Orkide Ünsür‘e bir not gönderelim: Şairin şiirini bizi intiharına inandıran şekilde kötü yazması umuyoruz kasıtlıdır. Yiğit Tugen‘in öyküye eşlik eden çizimleri de yerinde ve hoş. İki sanatçımızın da Yabani’de daha çok boy göstermelerini dilerim.
Gülbike Berkkam‘ın öyküsü Temizlikçi ilgi çekici bir distopyada geçiyor. Ana karakterimiz sanal yolla pis işleri yaban bir temizlikçi. Temizlik sistemine girdiği sıradan bir iş gününde sistemi başka bir güç kontrolüne alıyor ve temizlikçiyi yerdeki cesedi temizleyene kadar serbest bırakmayacağını söylüyor. Hikaye son ana kadar ilginç bir seyirde ilerliyor. Yalnız hikayenin sonunda temizlikçiye cesedi temizleme işini yaptıran adam kişi ifşa olmamak için temizlikçiyi öldürdüğünde bir durup bu adamın ceset temizlemeyi bilmediği halde neden sürekli birilerini öldürdüğünü düşünmeden edemiyorum. Berkkam için güzel ama üzerinde biraz daha düşünülmesi gereken bir deneme.
Son öykümüzün adı Fırıldak. Tevfik Uyar yazmış, Ertan Ceyhan pek başarılı olmayan şekilde illüstrasyon çizimini yapmış. Fırıldak da Temizlikçi gibi bir distopyada geçiyor. Ama ortamın distopya oluşunun olay örgüsüne hiçbir katkısı yok. Fırıldak aslen bir kıskançlık hikayesi. Doğrusu Yabani’nin amaçladığı çizgiye pek yakışmıyor. Tevfik Uyar’ın kipleri birbirini tutmayan yazım biçimi de ortada olunca ne yazık ki Fırıldak’ı sevmek için elimizde bir şey kalmıyor.