Yazar: Umut Tokluca
Utanarak söylüyorum ki, BoJack Horseman’a ancak birkaç hafta önce başladım ve daha yeni bitirebildim. Neden beş yıl bekledim bunun için, bilmiyorum. Sadece bir şeyler yazmam gerekiyor bu dizi hakkında çünkü içimde çok yoğun bazı duyguların biriktiğini hissediyorum. Bana hayata dair birkaç şey öğrettiğini düşünüyorum, en önemlisi de bir insanın kendini nasıl sevebileceği ile ilgili.
BoJack Horseman ilk bakışta “neşeli” bir diziye benziyor. Renkli ve insanımsı hayvanlarla dolu dünyası bu yanılsamayı yaşatıyor yani insana ama dizi daha başlar başlamaz gerçek yüzünü gösteriyor. Ve benim izlediğim en gerçek ve dürüst dizi kendisi. İlk başta BoJack ile tanışıyoruz.
Kendisi yıllar önce bir sitcom’da oynamış ve çokça para kazanmış bir at. Daha sonraki kariyerinde bir dizi daha denemiş, başarısız olmuş ve sadece “Hey, sen Horsin’ Around’daki at değil misin?” diye tanınan bir adama dönüşmüş. Şimdi de daha fazlası olmak için çabalıyor.
Değer verdiği ve ona değer veren insanlar var yanında, büyük ihtimalle ölene kadar yetecek parası var, istediği her şeyi yapabilir. O zaman mutlu olması gerekiyor herhalde? Sanırım. Ama değil. Mutlu olmak için sebepleri olsa bile değil. Çünkü değer verdiği her insana zarar veren bir zehir olarak görüyor kendini.
“Boktan bir insanım. Fakat diğer birçok boktan insandan farklı olarak boktan olduğumu biliyorum. Bu beni onlardan daha iyi yapar. Yoksa daha mı kötü?”
Peki böyle hissetmemenin sırrı nedir? Yani, iyi ve mutlu olmanın bir yolu olmalıdır, değil mi? Tüm bu kendini sabote eden davranışlara rağmen hem de. BoJack Horseman karakterinin buna kendi yorumu: “İşte sana mutluluğun anahtarı: mutluymuş numarası yap, eninde sonunda numara yaptığını unutursun.”
Başka bir örnek olarak, Princess Carolyn berbat bir gün geçirdiğinde şunu yaptığını söyler: “Büyük büyük büyük torunumu gelecekte kendi sınıfına benim hakkımda konuşurken hayal ediyorum. Hazırlıklı ve esprili, insanlara her şeyin nasıl yoluna girdiğini anlatıyor. Bunu hayal ederken, her şeyin nasıl yoluna gireceğini düşünüyorum, yoksa nasıl anlatabilir ki?”
Bana en gerçekçi gelen, ilginçtir ki, Mr. Peanutbutter’ın yorumu. İlginçtir dedim çünkü karakterin tasviri genelde saf ve mutlu oluşuna yoğunlaşıyor. Hatta tam olarak “aptallığından dolayı ne kadar acınası olması gerektiğini fark edemiyor” şeklinde. Kendisi de diyor ki: “Evren acımasız ve umursamaz bir boşluk. Mutlu olmanın anahtarı ise anlam aramak değil, kendini önemsiz şeylerle meşgul etmek. En sonunda da, ölüyorsun zaten.”
Ne kadar gerçekçi gelse de bunun da işe yaramayacağı belli tabii ki. Yaramıyor da zaten. Amaçsızlık ve önemsizlik kimi, nasıl tatmin etsin ki?
Mutluluk üzerine dizideki üç ayrı karakterin üç ayrı yorumundan bahsettim. Bunu yapmamın sebebi, dizinin kendi içerisinde sunduğu farklı tarzdaki görüşleri tek tek tanımaktı. Üçünün de haksız olduğunu göstermekti aslında. Söyledikleri şeyleri yaparak mutluluğa ulaşamıyorlar, kimse de ulaşamaz. Ana karakterler hayatlarından bahsediyor, tavsiyeler veriyor fakat kusurlular, bu yüzden her verdikleri tavsiye doğru da değil. Bazıları doğru ama.
Dizinin dürüst ve gerçek olmasının temel sebebi bu aslında. Bazen iyi şeyler olacağını sanıyorsun izlerken fakat kötü şeyler oluyor. Bazen kötü şeyler olacağını sanıyorsun fakat iyi şeyler oluyor. Bazen de, iyiyi beklerken iyi oluyor ve kötüyü beklerken kötü oluyor. Asla tam olarak bilemiyoruz yaşanana kadar. Hayat da beklentiler ve sonuçlarından ibaret değil mi zaten?
Bu noktadan sonra, sadece bir karaktere odaklanacağım, kendimle o kadar çok bağdaştırdığım bir karakter ki, bir süre sonra bu durum benim için de korkutucu olmaya başladı ve bunun üzerine epeyce düşündüm ve kendimde değişebilecek cesareti buldum.
BoJack mutsuz çünkü kendinden nefret ediyor. Bo Jack mutsuz çünkü sürekli pişman olacağı davranışlar yapıyor. Bu davranışlardan sonra da davranışlarının sonuçlarından sürekli kaçıyor, başkalarına yıkıyor. Arkadaşları ne kadar ona destek olmaya çalışsa da, onlardan uzaklaşıyor sürekli çünkü onlara zarar vereceğini biliyor.
Herkesi kendinden uzaklaştırıp yalnız kaldığında da yaptığı şeylerin sonucu sürekli bir fiyasko oluyor çünkü etrafında ona ne yapması gerektiğini söyleyen insanlar bulunmuyor. Kendine ait olan tüm sorunlarından haberdar aslında. Sadece değişmekten korkuyor çünkü yıllardır olduğu durumda. Yıllardır kendine acıyor ve başka türlü nasıl var olunur bilmiyor. Durmadan kendine ve başkalarına zarar veriyor, bunu engelleyemiyor.
BoJack gibi hissetmek için onun gibi ünlü veya berbat bir aileye sahip olmak gerekmiyor. Bazen sadece berbat hissedebiliyor insan.
Bu durumdan kaçmanın tek yolu da değişmek. Bir şekilde değişmek. Çünkü BoJack değişmedikçe kendinden nefret etmeye devam edecek. Kendinden nefret etmeye devam ettikçe de asla mutlu olamayacak. Kendine zarar vermesini sağlayan ne ise bundan kurtulmanın bir yolunu bulmalı, birinden yardım almalı çünkü “boktan” bir insan olduğunun farkında olmak yeterli değil. “Boktan” bir insan olmamak için çabalamak asıl önemli olan. Söylemeye korktuğu şeyleri söylemeye başlamalı. Kendini açıklayabilmeye ve anlatmaya başlamalı. Gerekirse profesyonel bir yardım almalı. Önemli olan adım atabilmek bir şekilde. Ne kadar zor olsa da.
“Kolaylaşıyor. Her gün, biraz daha kolaylaşıyor. Ama her gün yapmalısın, zor olan kısmı bu. Ama kolaylaşıyor.”
4 Comments
Bojack 6.sezonu konussanız aslında süper olur !
Kesinlikle 5. Ve 6. Sezon ustunde durulmali bence de gercekten. Metaforlar ve gunluk yasamdan yapilian yansitmalar cok gucluydu. Kendi kendimize bile yuzlesmekten cekindigimiz sorunlari bazen cok guzel yansitip durumun ciddiyetini gosterebiliyor. Eskiden de iyi bir diziydi ama son sezonlar cidden asiri derecede iyi. Netflix bu diziyi neden sonlandirmak istiyor 🙁
Ben yapımcının kendi kararı diye biliyorum aslında ama
Ben de netflixle anlasamadiklari icin oldugunu okumustum. Kesin bir bilgim yok tabi 🙂