Yıllar boyu gördüğüm “genel mitoloji” etiketli kitapların sayısı bir yandan artarken bir yandan benim üzüntüm de artıyor. Hayır, “Daha fazlasını neden okumadım?” gibi bir üzüntüden bahsetmiyorum ki bahsetseydim, bu da beklendik ve olması gereken bir şey olurdu mutlaka. Benimki daha çok, özel bir bölge, aralık yahut topluma odaklanmamış bu envai çeşit kitapların içerisinde, Türk mitolojisine ayrılan bir küçük kısım dahi bulamamanın üzüntüsü. Gerçekten saçma bir hamasetten yahut ideolojik gayeden dolayı demiyorum, çeşitlilik olsun, tek cephede kalınmasın, bilinsin istiyorum. Aslına bakarsanız Doğu mitolojisi kısımlarında da çoğunlukla Hint, belki biraz Uzak Doğu, eğer kavram kargaşasını kafanıza çok takmıyorsanız en fazla Binbir Gece Masalı bulabiliyorsunuz onların içinde. Halbuki bunlar ilgi çekmemiş, araştırılmamış alanlar değil; sanırım sadece merak cezp etmeye yahut üzerine bir kat cila çekip eğlenceli bir şekilde sunmaya yönelik bir gözle bakılmamışlar. O hâlde çok iddialı olmamakla birlikte, iş başa düşer. Belki benim gibi bu kitapların içerisinde aradığını bulamamışlar ya da daha önce duymamışlar bulunuyorsa diyerek, Türk mitolojisinden birkaç varlıktan bahsetmeye karar verdim. Bakarsınız hoşunuza gider veya bir yerlerden tanıdık gelirler?
Türk mitolojisinde de daha pek çok inanç sisteminde görüldüğü gibi, evren tasavvurunda üçlü bir yapı söz konusu. Çoğunlukla halılarımıza hatta seccadelerimize bile işlediğimiz hayat ağacı motifiyle göklere ulaşmaya çalışmamızın karşılığı yukarı dünya, ilk kısmı oluşturuyor. Üzerinde diğer canlılar, cansızlar ve bunlar dışında kalan diğer varlıklarla birlikte yaşadığımız yeryüzü, hoşunuza giderse “orta dünya”, ikinci kısım. Karanlığın ve kötülüklerin hüküm sürdüğü, yolunu kaybetmişlerin korkulu rüyası alt dünya da üçüncü kısmı tamamlıyor. Bu küçük listede tanıtacaklarım ise alt ve orta dünyadan değil, üst dünyadan olacaklar. Çünkü alt dünyada alışkın olduğumuz gibi dehşetli şeytan-vari tanrısal varlıklar çok bulunmuyor, bunların ortaya çıkışı çok sonraki dönemlerde olmuş. Orta dünyadakiler ise aşırı meşhur zaten, mutlaka bir yerlerden duymuşsunuzdur. Ben olabildiğince bilinmeyenleri anlatmak istedim.
Ülgen
Daha az bilinen şeylerden bahsedeceksek elbette Gök Tanrı’yı ve istisnasız her toplumda bulunan güneş ve ayla bağlantılı tanrısal varlıkları hemen bir kenara ayırmalıyız. Fakat Ülgen için aynı şeyi yapmayacağız çünkü göksel bir tanrı olsa da hem Ülgen’in Gök Tanrı ile aynı şey olmadığını hem de Gök Tanrı inancının daha ziyade bir kültü ifade ettiğini söylemek gerekir. Ülgen, Altay şamanlarının dua ve ilahilerinde en büyük yaratıcı tanrı olarak geçiyor. Bu cümleyi yazarken ister istemez Türk mitolojisi derslerimin ilkini hatırlıyorum, ön sıralardan “Ben bunu söyleyemem” minvalinde sesler yükselmişti. Fakat bilgi başka şey, inanç başka şey, aranızda rahatsız olacaklar varsa böyle değerlendirmelerini umarım.
Ülgen’e geri dönersek, Güney Altay bölgesindeki şamanlar ona Kuday ismini vermişler. Bir de “kayrakan” tabiri göze çarpıyor kendisinin ismini anmak için ancak bunun daha çok en büyük tanrıyı değil de büyük ruhların bir sıfatı anlamını taşıdığı düşünülüyor. Ülgen’in yedi oğlu, dokuz kızı var; bunlar da ondan kopmuş ama ona eşit olmayan ruhlar olarak biliniyorlar. Ülgen insan, vahşi hayvan ve evcil hayvanların başlarını, kirpiklerini ve göbeklerini, otlakları ve yaylaları, barınakları ve ateşi yaratıyor. Bunların hepsinin kendi başlarına ayrı ayrı anlamları var, yani rastgele değil yarattığı şeyler fakat bu da başka bir zamanın konusu.
Bir insana benzeyen yani antropomorfik bir tanrı olan Ülgen için “fırtına koparan”, “şimşek çaktıran”, “ak ışık” gibi sıfatlar da kullanılıyor. Hoş geldin Zeus, merhaba Odin! Ya da belki, “Sen de mi geldin” demeliydim? Ay ve güneşin arkasında, yıldızların üzerinde yaşayan Ülgen, yaratıcı ve büyük bir tanrı olarak tabii ki iyilik yapmayı çok seviyor. İyi ruhlardan Kızagan ve Mergen isimli, iki yardımcısı bulunuyor. Ülgen’e ulaşmak isteyen bir şamanın, yedi veya dokuz engeli aşması gerekiyor. Ancak şamanlar en fazla beşinci engele yani kutup yıldızının ismi olan Altın Kazık’a kadar gidebildikleri biliniyor. Şamanlar onun için üç, altı, dokuz veya on iki yılda bir ayin düzenliyorlar, bu ayinlerde ise çoğunlukla boz renkli bir kısrağı kurban ediyorlar.
Utkuuçı
Türk mitolojisinde yeryüzü dünyasının sakinleri ile yukarı dünya arasındaki çeşitli temasların sağlanabilmesi için görevlendirilmiş “aracı ruhlar” bulunuyor. Gökte yaşayan ve Ülgen’in en yakın elçisi olarak bilinen Utkuuçı, bu aracı ruhlardan biri.
Şamanlar, birazdan bahsedeceğimiz diğer aracı ruhların yardımıyla beşinci engel olan Altın Kazık’a ulaştıklarında, Utkuuçı buraya iniyor ve şamandan adanan kurbanı alıp, Ülgen’in tahtına çıkartıyor. Adağını başarıyla teslim eden şaman ise buradan sonra, Utkuuçı’nın getirdiği kazlara binerek, sağ salim bir şekilde tekrar yeryüzüne iniyor.
Yayık
Ülgen, aracı ruhların insanlarla en yakın temasta bulunanı olan Yayık’ı insanları koruması ve canlılara hayat vermesi için gökten yeryüzüne indiriyor. Yayık, bu devamlı görevlerinin haricinde bir de şamanın kurbanlarını Ülgen’e götürmekle mesul tutulmuş.
Yayık’ın çağrılması, ona teşekkürlerin sunulması ve onun memnun edilmesi için de birtakım uygulamalara başvurulması söz konusu. İlkbaharda kısrakların ilk sütü sağılıyor, bu süt ile yulaf unu karıştırılıp saçı saçılıyor ve bu esnada dualar ediliyor. Ayrıca Yayık’ı temsil etmesi için beyaz bir kumaştan tasvirler yapılıyor. Şeritlerden baş, kulak, kol, kuyruk ve ayak tasvirlere ekleniyor, ayaklara kırmızı bir kurdele dikiliyor. Neticesinde de bu tasvir, beyaz kıldan örülen bir iple iki kayın ağacının arasına asılıyor. Bugün gördüğümüz ağaçlara asılan çaput ve bez parçalarının kökeni, çeşitli toplumlardaki bu tarz uygulamalara dayanıyor.
Suyla
İnsanların yerdeki koruyucu olan Suyla, at gözlü ve çok iyi gören bir ruh olarak biliniyor. Suyla gökyüzünde yaşıyor ve güneş ile ayın bir parçası varsayılıyor. Görevleri arasında insanların hayatlarını kontrol etmek ve olası bir değişikliği bildirmek var. Ayrıca şamanı kötülüklerden korumak, onun bazen bir hastalığı tedavi etmek bazen de huzursuz bir ruhu teskin etmek için çıktığı yer altı yahut yer üstü yolculuklarına eşlik etmek de onun işi.
Ürün Aar Toyon ve Ürün Arıh Hotun
Yakut veya diğer ismiyle Saha Türkleri’nin günümüzde dahi yaşattıkları inançlarından öğrenilenlere göre, yukarı dünyada iyi tanrıların yanında kötü şeytanlar da bulunuyor. Zaman geçtikçe inanç sisteminde yaşanan değişiklikleri izleme imkânına sahip olmak çok güzel çünkü öncesinde, gökte yalnız iyi tanrılar ve iyi ruhlar bulunuyordu; şeytanlar ise yoktu. Bu inanç sisteminde ise en büyük, ulu tanrıyı Ürün Ayıı Toyon ismiyle görüyoruz.
Ürün Arıh Hotun yahut Kün Kübey Hotun isimli eşiyle birlikte dokuzuncu gökte, doğu yönünde yaşıyor. Dünyayı ve insanları yaratıyor; onlara aydınlık, iyilik ve güzel düşünceyi veriyor. Diğer tanrıları, yukarı ve orta dünyayı yönetiyor. Eşi ise güneşle bir görülüyor, dünyayı ısıttığına, temizlediğine ve hayatı devam ettirdiğine inanılıyor. İki kızı iki de oğlu bulunan bu çift, dünyada iyilik ve güzelliğin hüküm sürmesi için çabalıyorlar. Aynı zamanda insanların uyması gereken kuralları da belirliyorlar.
Dohsun Duyar
Hep iyi hep iyi nereye kadar? Hazır bir önceki maddede yukarı dünyada bulunan kötü varlıklardan da bahsetmişken, bunların arasında kendimce en korkunç bulduğuma yer vermek istedim. Bazı yerlerde bir tanrı, bazılarında ise kötü bir ruh olarak tasvir edilen bu varlık, delilik ve eziyet ile tanımlanıyor. Biz Yakutları esas alıp ikinci kısmını anlatalım. Ateşten yaratılan Dohsun Duyar, boynuzlara ve kuyruğa sahip ancak eli ve ayağı bulunmuyor. Alnının ortasında tek bir gözü var, üç ayaklı bir ata biniyor. Bazen yarı-insan bazen de yarı-şeytan olarak anlatılıyor.
Bakınız, sorarlar, “Nesin sen?” diye. Resmen tanımlanamayan bir cisim. İnsan desen insana benzemiyor, şeytan desen şeytana. Gövdesi desen gövdesi var fakat eli yok ayağı yok. Gözlerine bakayım desen bir tane buluyorsun; ata biniyor desen atının üç ayağı var. Eşikte kalmış, arada kalmış bir varlık; bundandır, delirecek kadar korkutucu bulunması. Böyle arada kalmışlar hep lanetlenir zaten, mesela katır da böyle bir hayvan. At desen at değil, eşek desen eşek değil; dişi desen dişi değil, erkek desen erkek değil. E katır? E Şeytan?
Dohsun Duyar, farklı yerlerde Toksun Han yahut Duyar/Toyar gibi isimlerle yeraltında yaşıyor olarak anlatılıyor ve buraya giden ruhlara eziyet ettiği söyleniyor. Üzerine ateşten yaratılmayı falan da ekleyince, karşımıza şeytan olarak çıkıyor. Tabii bu konular henüz tamamen netleştirilmiş değil.
Böylece Baphomet, ay pardon Lucifer, hayır hayır Dohsun Duyar ile birlikte yazımızı tamamlıyoruz. Daha meslek tanrıları vardı, hastalık tanrıları vardı, musallat olan ruhlar vardı… Ne yapalım, ilginizi birazcık çekebildiysem bana her türlü yeterli gelir. Eklemeleriniz varsa yazmayı, sorularınız olursa sormayı, böyle daha çok yazı okumak isterseniz de söylemeyi unutmayın! Dört gözle beklerim, başımla beraber sayarım.
Yazıda geçen her şeyi rahatça bulabileceğiniz birkaç kaynak aşağıda, dahasını isteyen olursa seve seve iletirim:
Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu.
Mircea Eliade, Şamanizm, çev. İsmet Birkan, İmge Yayınları.
Muharrem Kaya, Mitolojiden Efsaneye, Bağlam Yayınları.