Her geekyapar yazısında olduğu gibi bu yazı da bir görüş bildirme ve kişisel analizleri ortaya koyma yazısıdır. Sesler çıkmalı, duyulmaya değiyorsa duyulmalı. Yargı sizindir.
Geçtiğimiz Cuma günü California Üniversitesinde biyoloji okuyan gencin, bekaretine ve bununla ilişkilendirdiği mağduriyetine dair bir öfkeyle 7 kişiyi öldürdüğünü ve bundan önce de bir videoyla nedenlerini dünyaya duyurduğunu görmüştük. Biyoloji öğrencisi bu gencin eylemlerindeki temel motviasyonun ne olduğuna dair kendi açımdan birkaç analizle her suçun bir toplumsal ürün olduğundan bahsedeceğim. Bunu yaparken de sıtkı sıyrılmış bu kişiye bir aklanma kaynağı sunmayacağım. Zira insan hayatına kastetmek aklanması olmayan bariz bir suçtur.
Her daim bir hak kaybı ve mağduriyet içindeyiz. Bu dünyanın tabiatından ziyade bizim -özellikle de son birkaç on yıldır- her şeyin en iyisini hak ettiğimize dair motivasyon bombardımanına tutulmamızdan kaynaklanıyor. Her filmin başrolünde bizim bir rengimiz, her şarkıda bizden parçalar var. Sunulan ürünleri sahiplenmemiz ve onların tüketimi garanti altına almaları için bu unsurlar özellikle böyle dizayn ediliyor. En sevdiğimiz aksiyon filmlerinin ana karakterleri kişiliği çok belirgin olmayacak şekilde yaratılıyorlar ve duygusal ifadeleri sert sınırlı belirginlikler taşımayan hareketlerle filmde yön alıyor.
Duygusal komedilerde karakterlerde bırakılan boşluklar, içine kendimizi sığdıralım diye oradalar. Siz ürünü, üreticiye daha fazla harcama yaptırmadan ne kadar çok sahiplenirseniz, yayılım süreci hızlanıyor. Sevdiğimiz çizgi roman karakterlerinin hikayeleri özellikle aidiyet bulabilmemiz için tasarlanıyor. “Aynı ben kanka!” dediğimiz binlerce karakter, binlerce müzik videosu figürü, binlerce roman karakteri var. Önemli olmak istememiz doğal çünkü bireyiz ve ego sahibiyiz, ki olmalıyız da.
Sosyal medyanın iletişim aracı olduğunu iddia ediyoruz ama aslında orayı hiçbir şekilde reddedemeyeceğimiz kendi hayat filmimizin afişlerini ve repliklerini sergilediğimiz bir alan olarak kullanıyoruz. Daha çok tüketebilmemiz adına, bireyselleşmemiz, paylaşımımızın “bende olan ve sende olanın kıyasından” öteye gitmemesi çok önemli. Kapağına bakarak aldığımız oyunlar yerini, oyun medyasındaki tanıtım videolarındaki güzel kadınların oyunculuk ve sunuculuk yeteneklerine bırakıyor yerini. Keyif almak için oynadığımız oyunlarda bile takdire o kadar çok ihtiyacımız var ki, sıkıntılara buhranlara kapılıyoruz. Bir twitch kanalında yetilerimizi ya da üslubumuzu sergilemek ve binlerce kişi tarafından izlenip onaylanmak hayallerimizi süslüyor. Yaşam enerjisi olan libido içimizde sıkıştıkça sıkışıyor ya patlamaya yer arıyor ya da bu satıhlarda kendine ifade bulup rahatlıyor.
Dopdoluyuz! Bilginin bini bir para ve kafamız her yerden bir tutam bilginin gölgesiyle dolu. Olaydaki katil kişi gibi dahil olduğumuz en az bir bilgi disiplini var. Videoda alfa erkeği olduğuna dair gönderme yapmadan edemiyor bu genç bir biyoloji öğrencisi olarak. Elindeki bilgi disiplinini, içinin ve zihninin kofluğundan ötürü bir yaşam şiarı haline getirmiş durumda. Erdem denen özellik evrimsel süreçte sadece toplumsal uyum adına bir düzen unsuru. Fakat alfa erkek olarak o önder, o baskın, onun temel hayvani varoluşu gereği en çok dişiyi dölleme hakkı var.
Fakat bu iş, onun kafasında böyle gitmiyor. Aslında “beta ve omega” erkekler tüm “malı” götürüyor. O haksızlığa uğruyor. Modern hayat alfa erkeğe haksızlık ediyor. Ama şunu düşünmek istemiyor: “Ya ben alpha erkek olamayacak kadar kötü genetiğe sahipsem ve başarısız bir omega olarak sadece toplumdan nefret ediyorsam?” Bunu demiyor. Diyemiyor. Çünkü o kendi filminin başkahramanı. Çünkü o en büyük başarıları ve en büyük başrolleri kapmayı doğduğu andan itibaren hak ediyor. Emek vermeden, yaşam kavgasına giremeden alpha erkek olduğundan o kadar emin ki ! Ona üreme imkanı sunmayan her kadın dejenere, ondan daha çok üreyen ama ona biat etmeyen her erkek o kadar omega ki! Öz eleştiri sadece maneviyata dayalı fantastik dini bir unsur(!).
Bu alfa, beta, omega ayrımı ne ola ki derseniz. Bilim dünyasının dickhead’i Richard Dawkins’in bu konuda bilgilendirici videoları youtube’da var. Ben üstün kötü biraz açıklayayım. İnsan sürüsü içindeki önder, en çok dişiyi dölleyen erkek, her hayvan sürüsünde olduğu gibi alfa olarak tanımlanıyor. Betalar ise her daim alfalar için baş belası. Her daim onun bir dişisini çalabilir ya da onun alphalığına meydan okuyabilir. Omegalar ise betalar içinde, en tehlikeli görülen alfa tarafından değişik “metodlarla bastırılmış” ve alfa av sürecinde iken dişileri betalardan koruyacak kadar sindirilmiş erkeklerden oluşuyor. Omegalar genellikle eşcinsel erkeklerden oluşuyor. Omega olmaya direnen erkekler öldürülüyor.
Bu unsurları insan toplumuyla ilişkilendirmek ne kadar zor geliyor değil mi? Ziyadesiyle sinir bozucu ve kışkırtıcı. Evrim kanıksanacak bir bilgidir, bir inanç mevzusu değildir. Doğal bir süreci ve bu süreç içinde elimizde olan iç güdülerimizi evrimsel olarak en belirgin özelliğimiz olan zekamızla ehlileştirip, toplumsal ve kişisel ömürleri uzatmak ve refah seviyesini arttırmak elimizde. Şu anda yaptığımız da bu. Öğretiler, yasalar, fikirler, inanç yapıları bizi id’imizi ehlileştirip sağlıklı bir ego ve süper ego oluşturmamız adına eğitiyor. Fakat kendini herşeyden üstün gören ya da psikyatrik olarak hasta olan, filmlerininin muhteşem başrol karakteri kişiler, insanlık mirasından payını seçici olarak almayı tercih ediyor. Bunu elbette yapabilirler ama bunun kendi üzerlerindeki etkisi onları bağlayacak ve bunu mazeret gösteremeden yaptığı her eylemde doğal olarak yargılanacaklardır.
Her şeyin en iyisi bizim hakkımız mı? Milyarlarca insan içindeki seçilmiş kişi olduğumuzu bize söyleyen psyche’mizi bu kadar mı ciddiye almalıyız? Gurur bambaşka şekillerde gösteriyor kendisini. Arabada oturup insanların kibirli iğrenç hayvanlar olduğundan hayıflanan bu adam neden muzdarip? Asperger sendromu mu? Yoksa sadece gururun ters yüz edilmiş hali olan kendine acıma huyu yüzünden mi bu halde? Duygular, fikirler ve hastalıklarla kişisel eylemlerin sonuçlarını birbirinden yalıtabilir miyiz?
Hayır. Her eylemimizin doğuracağı sonuç yine bizi bağlayacaktır. İçinde bulunduğumuz durumlar devamlı başkalarını suçuymuş gibi algılamak, ülkemizde de gördüğümüz, aşık olduğu için herşeyi kendine hak sayan kadın cinayetlerinin sorumlularının algısıdır. Normal, sıradan hayatların kaybediş olarak algılanması adına manipülasyon çok baskın. Muazzam bir bir bombardıman altındayız. Başarmak zorundayız, sıyrılmak zorunadayız. Bunu evrime bağlamak büyük saflık. Bu sadece tüketim kültürünün kendini varetmek için milyonlarca insanı harcamasıdır. Kazanmak huzurlu olmaktır. Kazanmak temiz vicdanla mutluluk yaşamaktır. Sırf bilim dünyasında işleriyle sıyrılmak isteyen medyatik bir figürün egosunun mağduru olmamak da gerekiyor. Evrimi kaynak gösterip üstünlüğünü sağlamak adına mutsuzluk saçan kişinin, dini inancı nedeniyle binlerce kişiyi kana boğması arasında bir fark yoktur.
“Ben neden zengin değilim, ben neden cinsellik yaşayamıyorum, ben neden çirkinim, ben neden sevilmiyorum?” Sorularının cevaba ihtiyacı yoktur. Bu soruların nasıl daha iyi olabilirim sorusuyla egale edilmesi gerekmektedir. Arabesk acı değil, kanlı bir gurur tablosudur.