Bazen Tutku diyorum, bırak işi gücü, çık doğaya, basit temel bir hayat kur, mutluluğu huzuru bul. Sonra odaya giren orta büyüklükteki kelebek yüzünden bütün gece uyuyamadığım aklıma geliyor ve “Doğa senin neyine?” diyerek kendi kendimi çürütüyorum. Yeni dizimiz “Zoo” da temelde bu bahsettiğim “Man vs Nature” konsepti üzerine kurulu bir dizi işte. Tam bu düşüncelerimin üzerine geldi, güzel de oldu…
Dizi temelini James Patterson’ın yazdığı aynı adlı kitaptan alıyor. Hayvanlar insanların dünyaya yaptığı zulümden bıkmışlardır ve ipleri ele almaya karar verirler. Dünyanın pek çok yerinde normal davranışlarının dışına çıkan hayvan olayları gözlemlenir. Bunlardan bir tanesi dizinin merkezinde olacağı belli olan Jackson Oz’un yaşadığı Afrika’da gerçekleşir.
Babası hayvanların böyle delireceğini önceden öngörmüş fakat delirmiş ve kendini öldürmüş olan kahramanımız safari rehberi olarak çalışmaktadır. Bir gün erkek aslanlar kafayı yiyip koordineli ataklar yapmaya başlayınca bir şeylerin ters gittiğini anlar. Yanına da bu saldırıdan kurtulan Fransız turist Chloe’yi alan Oz olayları araştıracaktır. Benzer bir durum gazeteci Jamie Campbell’ın hayvanat bahçesinden kaçıp vahşet saçan aslanlarla ilgili hikayesinde de geçerlidir. O da yanına hayvan biyolojisi uzmanı Mitch’i alıp bu olayları araştırmaya girişirler.
Konu aslında ilginç. Doğa insanlara karşı teması her zaman ilginç gelmiştir bana. Bir de burada işin içine vahşi hayvanlar girince merak uyandırıcı ve ilgi çekici sahnelere gebe bir dizi beklentisi yaratıyor. Bir de üzerine fragmanda “Born to Be Wild” coverını da koyunca diziyi hemen izleyeseniz geliyor. Dizinin kadrosu da fena sayılmaz. James Wolk (Crazy Ones) Jackson Oz’u, Kristen Connolly (House of Cards) Jamie Campbell’ı, Nonso Anozie (Game of Thrones) Abraham Kenyatta’yı, Nora Arnezeder Chloe Tousignant’ı ve Billy Burke de (Çeşitli diziler 🙂 ) Mitch Morgan’ı oynuyor. Chloe hariç gördüğünüz her karakteri “Ya bir yerden hatırlıyorum” diyeceksiniz. Dolayısıyla kadro da beklentileri karşılamaya oldukça uygun aslında.
Peki her şey tamamsa sıkıntı nedir? Sıkıntı dizinin bütçesi ve senaryo klişeleri. Tabii sadece ilk bölüm için konuşuyorum, ileride belki toparlarlar ama bu bölüm özelinde ellerindeki potansiyeli yeterince kullanamamışlar. Bütçe sıkıntısı o bahsettiğim heyecan vermesi beklenen sahnelerde dikkat çekiyor. İmkansızlıklardan dolayı dizinin o sahneleri bugün sinema kalitesinde efektler görmeye alışmış bizim kitleye çok yavan ve sıradan gözüküyor. Bu da sizi diziden soğutuyor. Sorun sadece görsellik değil, o sahnelerin -yine tahminimce bütçe sıkıntısı sebebiyle- aynı zamanda yavan çekilmiş olması.
Normalde bu çok kritik bir şey olmazdı, eğer senaryo klişelerle dolu olmasaydı. Böyle potansiyel bir fikri, yüzlerce kere yapılmış aynı sıkıcı diyaloglarla, twistlerle doldurunca hem o fikrin etkisini hem de izleyicinin ilgisini kaybetmek kaçınılmaz oluyor. Yani dizinin ne yönden ne yöne gideceğini bir iki Amerikan dizisi izlemiş herkes öngörebilir. Bir de mantık hataları eklenince kritik olan ilk bölümden tatmin olmamış bir şekilde ayrılıyorsunuz. Yani kim kimle ne yapacak, neler olacak, üç aşağı beş yukarı tahmin edebilirsiniz. Bu da artık dizilerde farklılık, orijinallik arayan bizlere negatif yansıyor tabi.
Belki ikinci bölümle yükselişe geçebilirler, o klişelerden kurtulup başarılı bir şeye dönüşebilirler ama açıkçası bu çok yüksek bir olasılık değil. Kuvvetle muhtemel yaz sezonunu geçirip, bir daha ismini bile hatırlayamacağımız bir dizi olduğunu düşünüyorum. Yaz döneminde daha iyi pek çok orijinal dizi varken, şans vermeye değmeyeceğini düşündüğüm bu dizi yerine, eski dizilerinizi ya da kış dönemi izleyemediğiniz dizileri tercih etmenizi tavsiye ederim.
https://www.youtube.com/watch?v=F3Fa_rJ2seg