İsrail’in 18 Haziran tarihinde başlayan kara operasyonu yıllardır sürekli hatırlanıp unutulan Filistin – İsrail çatışmasını bir kez daha önümüze koydu. Unutmak belki de durmayan kanın ve sürüp giden acıları o topraklara gömen, vicdanlarımıza geçici de olsa merhem olan tek şeydi. Fakat bu yazının yazılış amacı tam bu noktadan isyana isyan olarak belirlendi. O yüzden bu yazıda temelde Arap-İsrail çatışmasına özelde ise Filistin soruna dönüm noktası teşkil etmiş sorunları hatırlatmak istedim.  Yıllardır kuru hamaset ya da Hitler’i övmekle son bulan anti-Semitizm yerine var olanı hatırlatmak bu yazının yegane amacıdır. Zalimin yahut mazlumun kim olduğunu bulmak sizin vicdanınıza kalmıştır.

 

1) 1948 Savaşı ve İsrail’in Kuruluşu

Arap-İsrail Savaşı 1

İsrail’in 14 Mayıs 1948’de bağımsızlığını ilan etmesi ve devamında başlayan Arap – İsrail Savaşı, modern tarih yazımında bir başlangıç noktası olarak kabul edilmiştir. Bu tarih iki taraf içinde çok farklı anlamlar ifade etmektedir. İsrail her sene 14 Mayıs gününü bağımsızlık günü olarak kutlarken, Filistin halkı tarafından 15 Mayıs tarihi Nakba Günü (Felaket Günü) olarak adlandırılır.

Savaş, 14 Haziran 1948’te İngiliz mandasının sona ermesi ve Ben Gurion tarafından İsrail devletinin kuruluşunun ilan edilmesinin ardından Arap Birliği’nin ilanıyla başladı. Böylece İngiliz mandasının sona bulması ve İsrail kurulması için terör faaliyetlerinde bulunan Siyonist gruplar ve Arap halkları arasındaki çatışmalar yeni bir noktaya taşındı. Savaş sonunda İsrail devleti kurulurken, Ürdün, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’yı; Mısır ise Gazze şeridini ele geçirdi. Yüz binlerce Filistinli ise topraklarından ayrılmak zorunda bırakıldı. Bugün hala Filistinli mülteciler sorunu Arap – İsrail çatışmasını temel sorunlarından biri olarak varlığını devam ettirmekte.

 

2) 1967 Savaşı ve Filistin Kimliği

Arap-İsrail Savaşı 2

1967 Savaşı ya da 6 Gün Savaşı’na kadar Filistin sorunu Arap milliyetçiliğinin gölgesinde şekillendi. Özellikle Mısır lideri Cemal Abdülnasır’ın güçlü liderliği ve Arap milliyetçiliğinin artan etkisi Arap dünyası için temel belirleyici haline geldi. Özellikle 1956 Süveyş Krizi’nin Mısır için İsrail’e karşı siyasi bir zafere dönüşmesiyle Filistin Sorunu Arap devleti için bir iç politika aracı olarak da görülmeye başladı. İç politikalarında sıkıntı yaşayan ya da meşruiyet kaygısı güden liderler Filistin sorununu sahipleyici bir siyaset takip ettiler.

Sonuç olarak 1967 Savaşı bu koşullar altında gerçekleşti diyebiliriz; Filistin halkının kaderi Arap devletleri ve İsrail’in iç ve bölgesel politikaları etrafında şekillendi. Savaş Arap devletleri için tam anlamıyla bir hezimete dönüşürken, Filistin halkı kendi davalarının kaderini kendi ellerine almaya karar verdi. Ağır yenilgi sürecinde Arap milliyetçiliği kan kaybedip, rejimler kendi iç sorunlarına dönerken Filistin Kurtuluş Örgütü, Yaser Arafat önderliğindeki El Fetih’in artan etkisiyle uluslar arası bir aktör halini almayı başardı.

“”Bugün bir elimde zeytin dalı, bir elimde kurtuluş savaşı veren birinin silahı var. Zeytin dalını düşürmeyin.”

3) 1973 Savaşı ve El Fetih

Arap-İsrail Savaşı 3
Mısır askerleri Süveyş Kanalı’nın ele geçirmelerini kutluyor

Yom Kippur Savaşı ya da 1973 Arap – İsrail savaşı sonuçları itibariyle sadece bölgesel ve uluslararası sistemi değil bir halkın da kaderinin gidişatını derin bir biçimde etkilemiştir. Suudi Arabistan önderliğindeki OPEC tarafından başlatılan petrol ambargosu belki de ilk kez Filistin halkını dünya gündemine etkili bir biçimde taşımayı başarmıştır. Öte yandan 1979’da Mısır ve İsrail arasındaki barış antlaşması El Fetih’i Filistin sorununun tek muhatabı haline getirirken İslami gruplar da hızla etkisini artırmaya başlıyordu. Kolaylıkla fark edeceğiniz gibi devletlerarasında süregelen sıcak çatışmalar ya da soğuk barışlar arasında Filistin halkı belki de en az bahsettiğimiz konu oluyordu. Çünkü Filistinlilerin çoğunluğu o yıllarda mülteci kamplarında var olma savaşı vermekteydi.

4) Lübnan İç Savaşı – Sabra ve Şatilla Katliamı

Arap-İsrail Savaşı 4

Lübnan’ın bölünmüş etnik yapısı ve FKÖ’nün varlığı kısa sürede Lübnan’daki iç dengeleri değiştirmişti. Sonuç ise dış devletlerin müdahaleleri ile birlikte tahmin edilebilir bir ölçüde gelişti; Lübnan İç Savaşı. Fakat bu kısımda savaşın nedenlerini ya da sonuçlarını uzunca anlatmak niyetinde değilim. Sadece ve sadece Filistin ve İsrail arasındaki mücadelenin ne kadar asimetrik bir yapısı olduğu göstermek için Sabra ve Şatilla katliamından bahsedeceğim. 16 Eylül 1982’de aşırı sağcı Hıristiyan Falanjist grupları Sabra ve Şatilla’daki mülteci kamplarına büyük bir saldırı başlattı. Bugün bile sayı tartışmalı olmakla birlikte, 760 ile 3500 arasında değişen sayılarda kişi bu vahşi saldırı sonucundan hayatını kaybetti. Daha sonrasında yapılan soruşturmalar Ariel Sharon ve Hıristiyan Falanjist gruplar arasındaki bağlantıları açıkça koymasına rağmen Ariel Sharon ciddi bir yaptırımla karşılaşmadı.

1 2
Author

Alper, ODTÜ'nün Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu, şu an aynı üniversitenin Orta Doğu Çalışmaları bölümünde yüksek lisans yapıyor ve Atılım Üniversitesi'nde yine aynı alanda Araştırma Görevlisi olarak çalışıyor. Takip için, @alprakgun

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.