Şu ara hayatımızda çok film, az zaman ve pahalı biletler, ucuz işler var. Eğer bir filmi haftalar, aylar önceden gözümüze kestirmediysek kolay kolay sinemaya gitmiyoruz. Gittiğimizde de genelde ne izleyeceğimize tam emin olmadan balıklama salona atlıyoruz. Sonuç birçok zaman hüsran ve verilen paraya tutulan yas oluyor. En azından benim başıma sık gelir bu. Okuduğunuz yazı benim çektiğimi siz çekmeyin, ben de biraz akıllanayım diye var. Bakalım 7 Ekim günü vizyona girecek filmlerde nasıl potansiyeller var!
Büyük zincir markaların salonlarının yavan olduğu bir dönemdeyiz aslında. Ekimdeyiz, sinemanın en ağırbaşlı ayında. Tiyatro salonlarına ve kültür merkezlerine beyaz perde çekildi ve birbirinden güzel sanat filmleri sergileniyor şu günlerde. Ama biz tavrımızı bozmuyoruz, fularlarımızı ve Lennon tipi gözlüklerimizi çıkarıp vizyon filmlerine bir göz gezdiriyoruz yine. İyi eleştiriler alan bir Emily Blunt’lı gerilim filmi, Disney aile filmi ve tam 3 yerli komediyle karşılaşıyoruz.
BAYRAM ABİ
Bir Vine fenomeni (önceden fenomen lafının bir ağırlığı vardı) çitlerin arkasına doğru dikilen bir topla aynı yükseklik grafiğini paylaşacak şöhreti sayesinde bir film yapma şansı yakalar ve bu şansı olabildiğince kötü kullanayım der. Şöyle ki: Babası şerbetçi bir adamın sevdiği kadın kola şirketinde çalışmaktadır ve adam kadının dikkatini kendi kola şirketini açarak çekebileceği gibi gerzekler gerzeği bir düşünce üretir. Bunun sonucunda gazı kaçmayan bir kola icat eder, yapması gereken yeterli desteği bulmaktır.
Filmin fragmanının ve muhtemelen filmin gizli başrolü Ayhan Taş’tır aslında. Hani şu Kardeş Payı’ndaki kaportacı… Sayın Taş aynı rolü, ses tonunu ve küfür repertuarını Bayram Abi filmine taşımış; tek fark bu sefer kaportacı değil de bakkal. Filmin yapı taşı kendisi çünkü bol bol küfür ediyor. Çünkü yerli komedinin yapı taşı küfürdür.
Nihai karar: Para karşılığı küfür dinlemek janrının obra priması, şaheseri! Gitmeyin!
PETE’S DRAGON/ Pete ve Ejderhası
Disney’in bir sezonda çıkardığı ikinci ormanda büyüyen çocuk filmi olacak bu. Tamam Jungle Book çok hoşumuza gitti ama insan beğeni sömürmek için biraz soluklanır sevgili Disney: Pete ormanda büyüyen yetim bir çocuktur ve ona ormanda eşlik eden tek kişi Elliott’tur, Elliott ise bir ejderhadır. Pete kendisini ormanda bulan orman korucu Grace’i ve onun babasını Elliott’la tanıştırır. Grace, babası, sevgilisi ve kızı Elliott’a hayvansever duygularla yaklaşırken Grace’in eniştesi Gavin, Elliott’u Burdur hayvanat bahçesine satmaya çalışır. Hayvansever insanlar ve Elliott’un dostu Pete, Elliott’u Gavin’den kaçırmaya çalışırlar.
Nihai karar: Okuyucularımızdan ziyade onların kardeşlerinin, çocuklarının hoşuna gidecek bir film. Onları mutlu ederken sizler de çok sıkılmazsınız bence.
PAMUK PRENS
Popüleritesi düşen Tamer Karadağlı iyice yaşlanmadan adından yararlanmak istercesine… Filmde Tamer Karadağlı, Tamer Karadağlı’yı oynuyor. Çocuklar Duymasın’ın senaristi Karadağlı üzerinden kaprisli ve gündeme zar zor tutunan zamanının büyük oyuncusu komedisi yapmaya çalışıyor. Matt LeBlanc’ın dizisi Episodes de tam olarak bunu yapıyordu ve epey güldürüyordu doğrusu. Yalnız o dizide LeBlanc dışında da odak karakterler ve komedi unsurları vardı. Pamuk Prens sadece Karadağlı ismini kullanıyor gibi gözüküyor. Bir şekilde komik olabilir bu film, Episodes’un bulduğu damarı bulabilir ama hiç komik olmayabilir ve Karadağlı isminin tabutuna bir çivi de bu film çakabilir. Göreceğiz.
Nihai karar: Bu hafta 3 yerli komedi var. Üçünden birini seçmek durumunda olsam Pamuk Prens’i seçerim.
THE GIRL ON TRAIN/Trendeki Kız
Eşinden ayrıldıktan sonra yeniden normal hayatına dönmeye çalışan Rachel her gün işe giderken bindiği trenle eski kocasıyla bir zamanlar birlikte yaşadığı, şimdi ise eski kocasının yeni ailesiyle birlikte yaşamayı sürdürdüğü evin önünden geçmektedir. Her seferinde aynı acıyı tekrar yaşamamak adına eve yakın başka bir evde yaşayan Rachel, Megan ve Scott Hipwell çiftini dikkatle izlemeye, onların hayatlarıyla ilgili kendince yorumlar yapmaya başlar. Yine bir gün trenle oradan geçerken çok kötü bir şeye tanık olur. Ertesi sabah uyandığında geceyle ilgili hiçbir şey hatırlamaz ve televizyonda Megan’ın kaybolduğunu öğrenir. Rachel hem Megan’ın akıbetini, hem de kendisinin o gece nerede ne yaptığını öğrenmek isteyecektir.
Emily Blunt’ı merkezine alan ilgi çekici konuya sahip bir gerilim filmi The Girl On Train. Benim sinemasever yönüm bir kıpraştı doğrusu. Kitabın baz alındığı roman da iyi eleştiriler almış.
Nihai karar: Benim bu haftaki favorim bu oldu. Hafta bu derece yavan olmasa bile bu olurdu sanırım. Ben giderim, sizi de beklerim.
YOK ARTIK! 2
Ben şimdi size bu filmi anlatmak isterdim lakin ben anlamadım filmin nasıl bir şey olduğunu. Fragman ve tanıtım bülteni de pek anlamışa benzemiyor. 4 ayrı karakter alakasızca komik şeyler yaşıyorlar sanırım. Berber kola dayıyor, kız boğa sağmaya çalışıyor, adam porno izliyor, birileri ege şivesi yapıyor… Anlamadım yani, ikinci film olduğundandır belki.
Nihai karar: Anlamadım yani…