Şu ara hayatımızda çok film, az zaman ve pahalı biletler, ucuz işler var. Eğer bir filmi haftalar, aylar önceden gözümüze kestirmediysek kolay kolay sinemaya gitmiyoruz. Gittiğimizde de genelde ne izleyeceğimize tam emin olmadan balıklama salona atlıyoruz. Sonuç birçok zaman hüsran ve verilen paraya tutulan yas oluyor. En azından benim başıma sık gelir bu. Okuduğunuz yazı benim çektiğimi siz çekmeyin, ben de biraz akıllanayım diye var. Bakalım 12 Ağustos günü vizyona girecek filmlerde nasıl potansiyeller var!
Geçen haftanın yavan vizyonundan sonra bu hafta sinemasever zihinlere ilaç gibi gelecek, cüzdanlara kırbaç gibi inecek. Çünkü bu haftanın vizyonu hem çeşitliliğe sahip, hem kaliteli işleri barındırıyor hem de yazın en dikkat çeken haftası olabilecek kadar heyecanlı filmleri bize sunuyor. Ayrıca bu hafta vizyona girecek filmlerden birinin de çok özel ve değerli bir durumu var. Ona aşağıda değineceğiz. Önce sırayla bir süper kahraman filmi (hangisi acaba??), bir yerli korku, bir yabancı korku ve bir Woody Allen filminden oluşan vizyona bakalım.
SUICIDE SQUAD/Gerçek Kötüler)
Amerikan hükümeti Amanda Waller’ın başını çektiği ARGUS’un süper kötülerden süper özel tim yaratalım fikrini onaylar ve zamanında birbirinden daha azılı olan suçlular itaatsizlik halinde öldürülme ama tam itaat durumunda cezalarının düşürülmesi gibi bir anlaşmayla bir özel silah haline getirilir. Bu intihar timinin ilk düşmanları da düşünülenin çok üstünde güce sahip bir bataklık cadısıdır. Aynı zamanda filmde son zamanların en popüler süper kötüsü Joker yer almakta. Bir de son zamanların en popüler süper kahramanlarından Batman. Bir de en gözde aktrislerden Margot Robbie… Arkadaşlar kime ne anlatıyorum? Bildiğimiz Suicide Squad işte. İlk fragmanından beri şekilden şekle girerek beklediğimiz film.
Nihai karar: Biz Geekyapar!’sak ve siz bizi severek okuyorsanız bu filme gitmemek bizim buraların raconuna ters. Eleştirmenler yerdi, Ömercan yüzünü buruşturdu diye daha görmeden koca filme hepten küsmek olmaz. Gidelim, görelim sonra yeriyor muyuz, övüyor muyuz bakalım. Gidilmesi gereken filmlerden ilki cepte.
LANETLİ ANAHTAR
Arap ve Türk kültüründeki cinler bittiği için bu sefer Latince isimli cinlere musallat olan yerli korku sineması Dammeneus ve cin dostlarına korku dolu anlar yaşatacaktır. Fragmanından edinilen izlenime göre film, şu dönemin meşhur çekim tekniği olan “berbat çekim” tekniğiyle çekilmiş ve oyunculuğuyla, afişiyle, hikayesiyle meşhur çekim tekniğine zıt düşmeden aynı berbatlığı koruyabilmiş. Şöyle bir araştırıldığında filmin en dikkat çeken yanı bir oyuncusunun soyadının Büsküvütçü olması.
Nihai karar: Geekler televizyonun karşısına dizilmiş oturuyorlar. Karşılarında ödüller alan yönetmenlerin ellerinde Oscarlar, Büsküvütçüler… Birbirleriyle şakalaşıyorlar. O Geek aklından geçiriyor: Benim de bir ödüllü filmim olsa, benim de bir Büsküvütçüm olsa diyor. Anne bana niye almıyorsunuz diyor. Bizde niye yok diyor! Al işte bu yüzden yok.
BOUND TO VENGEANCE/Vahşet Gecesi
Yıllarca esir tutulup defalarca bir adamın tecavüzüne ve işkencesine maruz kalan Eve günün birinde psikopat herifin elinden kurtulmayı başarır. Buraya kadar sanatsal olmayan Room izliyoruz yani, fark etmişsinizdir. Sonrasında yönetmen Cravioto, Room’un aksiyon dozunu düşük bulmuş olacak ki kurbanımız Eve kaçışı esnasında kendi gibi başka kurbanların olduğunu da fark ediyor. İşkencecisini bir şekilde esir alan Eve her korku filminde olması gerektiği gibi kendini hiç beklenmedik bir vahşetin içinde buluyor. Tabii biz seyirci olarak Eve’in hiç beklemediği şeyleri bekliyor olacağız. Yoksa diğer korku filmleri Bound To Vengeance’yi dışlar ve Cravioto arkadaşları tarafından inek olduğu için dışlanır.
Nihai karar: Öyle yerliyi ezip yabancıya yaranmak yok. Filmin klişe olduğu besbelli. Kadro zayıf. Yönetmen acemi. Hani iki sevgili gidip sarılmaya bahane aramalık korku filmi de değil bu. Ana konu tecavüz. Değmez.
CAFE SOCIETY/Kahvehane Ahalisi
Woody Allen‘ın kişiliği hakkında ciddi soru işaretlerimiz olsa da yönetmenliğini beğeniyoruz. Bu yüzden yeni filmi Cafe Society için heyecanlıyız. Film çoğu Woody Allen filmi gibi romantik-dramatik komedi filmi. 1930’larda ailesinin kuyumcu dükkanında bilezik ovalamaktan yorulan Bobby (Jesse Eisenberg), Hollywood’da menajerlik yapan amcası Phil’in (Steve Carell) yanında çalışmaya başlar. Kısa sürede Hollywood’un canlı hayatına kendini kaptırır. Eğlencenin ve lüksün sarhoşluğunda Vonnie’ye (Kristen Stewart‘a) aşık olur. Blake Lively de filmde oynuyorken gidip Kristen Stewart’ın karakterine aşık olmasının pişmanlığı ve Hollywood’un iç dünyasındaki tüm pislik, skandal ve dedikoduyu keşfedişiyle bulunduğu yerden tiksinen Bobby memleketine geri döner. Ama Hollywood’da yaşadıkları onu kolay bırakmayacaktır.
Nihai karar: Woody Allen’dan bir dönem filmi kulağa müzik gibi geliyor. Üstelik üst paragraftaki parantez içlerine de dikkatinizi çekmek istiyorum. Filmin yıldız gücü epey fazla. Blake Lively’i geçen haftaki köpek balığına yem etmediğimizi öğrenmenin iç rahatlığıyla filme gidebiliriz.
LA DOUBLE VIE DE VERONIQUE/Veronica’nın İkili Yaşamı
Karşınızda haftanın onur konuğu, saygı odağı. Renklerin yönetmeni Kieslowski‘nin 25 yıl önce bizlere lütfettiği La Double Vie De Véronique’nin 25 yıl dönümündeyiz. Biri Fransa diğeri Polonya’da aynı yıl aynı günde doğan iki Veronica hiç tanışmamış olmalarına rağmen birbirlerinin varlıkların bir şekilde etkilenir gibi olurlar. Hayatlarıyla aldıkları her karar sanki diğer Veronica’yı da etkiler. Filmin sonu bu duruma bağlı halde son derece hüzünlü biter. Kieslowski’nin bana sorarsanız renk üçlemesinden sonra en iyi filmidir. Hatta bu da Sarı olsun deyip Mavi, Beyaz ve Kırmızı’nın yanına ekleseniz itiraz eden pek kimse olmaz.
Nihai karar: Birileri böylesine harika bir filmi 25 yıl sonra Türkiye’ye getirmiş de biz izlemeyecek miyiz? Şimdi diyeceksiniz zaten başka yollardan izlerim. Tabii izleyin karar sizin. Ama siz izledikten sonra film vizyondan kaldırılırsa bu filmi sinemada izlemenin belki de son şansını kaçırdığınıza çok üzülürsünüz.
Haftanın vizyonunda durum bu. Gerisi size kalmış. Eğer filmlerden herhangi birini izlerseniz yorumlarınızı bekliyoruz. İyi seyirler Geekyaparlar!