5. Ezhel – Müptezhel
Arkadaşlar ben trap müzik sevmiyorum. Gerçekten sevmiyorum. Sevecek gibi oldum bir ara, sonradan gerçekten her yeri saran “bıdı-bıdı-bıdı-bım” tipli kafiye düzeneğinden sert bıktım. “Peki” diyeceksiniz o hâlde, “Türkçe trap müziğin en büyük örneği olan Müptezhel ne arıyor listende Yiğitcan?“. Çünkü benim sevmiyor oluşum albümü daha az gerçek yapmıyor. Ezhel’in övgü düzdüğü Kennedy yokuşu ve Ayrancı’da gerçekten böyle hayatlar yaşanıyor, Seğmenler Parkı Ezhel’i bağrına basıyor. Böylesi bir sinerji benim karşısına çıkmaya cesaret edebildiğim bir şey değil. Ayrıca, yani, şey. Küvette seks. Gerçekten.
Tam albüm şu şekil.
4. Ağaçkakan – A Naşkvit
Ağaçkakan’ın A Naşkvit‘inin yılın en iyi Türkçe hip hop albümü olduğunu kimseyle tartışmak istemiyorum. Albümün tüm beatleri dolu dolu. Ağaçkakan’ın dişlerini eline döke döke beatlerin üzerine kustuğu kelimelerin hepsi kusursuz. Üstelik Ezhel‘in aksine Ağaçkakan’ı var olan çoğu ekole de oturtamıyorsunuz. Yukarıya Lüzumsuz‘u koydum, ama özellikle Herr Neyse‘yi dinlemenizi öneriyorum bu nevi şahsına münhasır hâli takdir etmek için. Hayatınızda hip hop varsa, A Naşkvit de olmalı.
Olacaksa da, şuradan başlayın.
3. Jakuzi – Fantezi Müzik
Ben… Ben Fantezi Müzik‘i neden bu kadar sevdiğimi anlayamıyorum. Neden dinleyecek albüm ararken elimin istemsizce Fantezi Müzik’e kaydığını açıklayamıyorum. Ne lo-fi severim, ne dream pop. Four Tet dünyayı kasıp kavururken gülmüştüm köşemde. Ama Jakuzi bu sene Türkiye alternatif akım müzik dünyasına roket gibi girdikten sonra kendimi üç günde bir “Ama yapamam” diye mırıldanırken buldum o nefes kesen, alıp götüren, başka bir diyardan geldiği kesin olan sesi taklit etmeye çalışarak. “Onla başa çıkamam / Çok istesem bile / Öyle hemen yapamam…”
Siz de bu topa girmek isterseniz, buyurun.
2. Gevende – Kırınardı
Bu yazının başına oturacağım belli olunca, bizim ekibe sordum. Dedim ki, “Bu sene çıkmış ve çok sevdiğiniz Türkçe neler var?“. Bunu dedim. Gerçekten de bunu dedim. Cevdet de çıktı. “Kırınardı abi” dedi. “Tabii ki Kırınardı” dedim. Tabii ki Kırınardı‘ydı çünkü. Baştan sonra neredeyse bir boşluğu olmayan bu albüm, elbette listeye girecekti. Cevdet “Plağının yanında CD’sini de aldım” diye anlattı albümü, “plağı eskimesin diye…”. Katılmadan edemedim. Benim de o büyüsü komple eskimesin diye albümü dinlemeyi yekten bırakma planlarım vardı çünkü. Ama yapamadım. Sabah kahvesiyle de, akşam sevişmesiyle de, öğlen bunalmasıyla da giden bir albümü; bunların her birinde açık kapatan ve ruh hafifleten bir müziği neresinden; nasıl bırakacak ki insan?
Siz de bırakamamaya şuradan başlayın bizce.
1. Büyük Ev Ablukada – FIRTINAYT
Güneş Yerinde’den, İhtimallerin Heyecanına Üzülüyorum’a kadar. Yani albümün ilk notalarından, en son vuruşuna kadar. Yani birinci saniyeden sonra geçen kırk yedi dakika esnasında her an. Yani her dizede ve her büyüde ve her pençede. Yani Fırtınayt‘ın her hücresinde.
Başka bir şey var.
Büyük Ev Ablukada’nın daha önce yaptığı işlerden de farklı bir şey var. Türkiye’de daha önce yapılmış işlerden de farklı bir şey var. 2010’lu yılların başında önümüzde dizilen kayıtsızca ve keyiflice saygısız doğaçlama performansları bütün üçüncü yeniler akımından sorumlu tutulabilecek Büyük Ev Ablukada peşinden gelenleri de zerre umursamamış, onlardan yine akustik ciddiyetsizlikler bekleyenleri de kafasına takmamış. Fırtınayt zaten kendisinden başka kimseye hürmet gösterme mecburiyeti hissetmiyor. Kendi başına, dimdik ve apaydın bir var oluş sergiliyor. Bu nefes kesici bir özgünlük. Pasparlak bir hüviyet.
Albümün öne çıkan parçaları daha önceki canlı performanslardan stüdyoya katlanarak ve yaralayarak taşınmış Evren Bozması, Bartu Küçükçağlayan’ın samimi ve siyasi rap denemesi Benim Kafam Siktirmiş Gitmiş ve insanın kanını kaynatan Hayaletler; ama mührü şüphesiz ki bundan birkaç asır sonra Türkiye müzik tarihinin efsaneleri arasına alacağımız Hoşçakal Kadar. Ancak yanlış anlamayın, albümde boş şarkı olduğu anlamına gelmiyor bu. Kırk yedi dakikanın kırk yedisi de dahiyane çünkü, emin olun. Kırk yedinin kırk yedisi de müzikal olarak inanılması çok güç derecede üst seviyede.
Çünkü bir LeBron James var. Bu adam basketbolcu. Lisedeyken öyle bir top oynadı ki, Amerika döndü dikkat kesildi. Dergilerin kapaklarına çıktı daha tüyü bitmeden. Liseden direkt NBA’e gitti. Her sene ona bakıp kollarını kavuşturdular, “Sen misin lan en iyi” dediler. Her sene bir öncekini aşarak bu sorunun cevabının “Evet” olduğunu ispatlamak zorunda kaldı. Her sene de, usanmadan, şikayet etmeden, “Evet” dedi; çünkü en iyisi gerçekten oydu.
Fırtınayt, Büyük Ev Ablukada’nın bu sene verdiği “Evet” cevabı işte. Ve Fırtınayt bu senenin gerçekten en iyisi.
Siz de şuradan dinleyiverin.