Şu ara hayatımızda çok film, az zaman ve pahalı biletler, ucuz işler var. Eğer bir filmi haftalar, aylar önceden gözümüze kestirmediysek kolay kolay sinemaya gitmiyoruz. Gittiğimizde de genelde ne izleyeceğimize tam emin olmadan balıklama salona atlıyoruz. Sonuç birçok zaman hüsran ve verilen paraya tutulan yas oluyor. En azından benim başıma sık gelir bu. Okuduğunuz yazı benim çektiğimi siz çekmeyin, ben de biraz akıllanayım diye var. Bakalım 28 Ekim günü vizyona girecek filmlerde nasıl potansiyeller var!
Bu hafta maalesef pek fazla filmimiz yok vizyon listesinde. Bu seçeneğin azalması demek ancak var olan filmler de izlenmeyi hak ediyor gibi gözüküyorlar. Bu da 8 filmle gelip izletecek bir şeyi olmayan can sıkıcı haftalardan daha kârlı bir haftadayız demek. Gerçi Ömercan ve Can sağ olsun elimizdeki dört filmden ikisine Geek Muhabbeti çektiklerinden bana diyecek pek bir şey bırakmamışlar. Dediğim kadarını okumak isteyenler buyursun:
THE ACCOUNTANT/Hesaplaşma
Ben Affleck’in oynadığı Christian Wolff küçük yaşlarından beri zekası ve yetenekleriyle dikkat çeken bir çocuktur. Ne var ki dikkat çeken bir başka özelliği vardır ki bu da obsesif ve otistik zihinsel bozukluğudur. Bunların toplamı onu bir matematik dehası yapmaktadır. Bir matematikçiye yakışacak şekilde muhasebeci olur ve dehaların genelde olduğu gibi de bir suçlu. Sıradan bir muhasebeci gibi gözüküp büyük suçluların mali işleriyle de ilgilenmektedir. Bir polisin peşine takılmasıyla tedbiren yasal bir firmanın hizmetine girip suçu terk eden Christian içinde yer aldığı şirketin çok daha büyük bir suç batağı olduğunu keşfeder.
The Accountant oyuncu kadrosuyla öne çıkan bir yapım. Affleck’in Batman olmadığı zamanlardan da tanıyorsanız zaten çoktan dikkatinizi çekmiştir film. Anna Kendrick, J.K. Simmons, Jon Berthnal gibi isimler de başroldeki Affleck’in yanına muazzam soslar olmuşlar. Tabii bu dışarıdan görüneni, Youtube kanalımızda Ömercan ve Can’ın basın gösterimi sonrası incelediği filmlerden biri de bu film olduğundan içeriden nasıl göründüğünü onlardan öğrenebilirsiniz. Ama bu haliyle bile:
Nihai Karar: Gayet çekici duruyor The Accountant. Fırsatınız varsa izlemekten zevk alacağınız bir yapım gibi gözüküyor.
Geek Muhabbeti: Ömcör ve Türkoş şunları demişler konuyla ilgili:
EKŞİ ELMALAR
Anadolu, Anadolu renk paletiyle çekilmiş Yeşil Elmalar bir iyi köşeden bir bayık köşeden seçilmiş oyuncularıyla, bir iyi bir bayık filmler çeken Yılmaz Erdoğan’ın yönetmenliğiyle, bayık mı bayık ana konusu ama iyi duran arka hikayesiyle biraz iyi biraz bayık bir film imajı veriyor.
Dönem 70’ler, yer Hakkari, Yılmaz Erdoğan da üç kız babası ve belediye başkanı. Filmin ana derdi de Yılmaz Erdoğan’ın karakteri Aziz Özay’ın kızlarını, kızların taliplerine vermek istememesi. Mesela ben baydım bu noktada. Ama dönem ve filmin dönemin siyasetini yansıtıyor oluşuyla da az biraz cezbedilmedim değil.
Nihai Karar: Biraz iyi ama ağırlıkla bayık.
JULIETA
Karşımızdaki film ünlü İspanyol yönetmen Pedro Almodovar’ın imzasını taşıyor. Bu gördüğüm kadarıyla filme büyük bir ağırlık koyuyor belli mecralarda, film ciddiye alınıyor. Fakat itiraf etmeliyim bunun sebebini anlayamıyorum çünkü Almodovar imzalı, La Piel Que Habito haricinde, bir film izlemedim. İzlediğim tek işini severek izlemiş olsam da yönetmeni tek filmiyle yorumlamak adil olmaz. Ben en iyisi Almodovar’ın uluslararası camiada saygı gördüğünü belirtip filmin konusunu anlatayım:
50’li yaşlarına gelmiş Julieta erkek arkadaşı Lorenzo ile birlikte Madrid’den Portekiz’e taşınma planları yapmaktadır. Bu sırada 12 yıldır hiçbir haber alamadığı kızı Antia’nın bir zamanlar en yakın arkadaşı olan Beatriz ile karşılaşır. Unutmaya çalıştığı acıları depreşir ve Portekiz’e gitmek yerine eskiden kızıyla birlikte yaşadığı eve döner. Kızından bir haber alabilmeyi umutsuzca bekleyerek günlerini geçirmeye başlayan kadın, bu sırada geçmişini tekrar gözden geçirerek anılarını kağıda aktarmaya başlar: Gençlik yıllarında tanıştığı ve aşık olduğu balıkçı Xoan ile birlikteliği, kızının doğumu, eşinin ölümü üzerine yaşadığı bunalım yılları ve kızının bir gün umarsızca çıkıp gidişi gibi olayları tekrar yaşayarak, daha önce fark edemediği hatalarını görmeye başlayacaktır.
Nihai karar: Yönetmeni tanıyanlar ve genel görüşe katılanlar biletlerini aldı bile. Geriye kalan bizler yönetmenle tanışmak için güzel bir fırsat. Ancak filminde hareket arayanlar bu fırsatı tepmeli.
KUBO AND THE TWO STRINGS/Kubo ve Sihirli Telleri
https://www.youtube.com/watch?v=p4-6qJzeb3A
Küçük bir sahil kasabasının tepesindeki bir mağarada, annesi Sariatu ile birlikte yaşayan Kubo bir gün havanın kararmasına aldırış etmez ve eve döneceği sırada karanlıkta gizlenen kötü ruhların eline düşer. Sariatu, Kubo’yu kadim sihirlerle kurtarabilir. Bu andan sonra Kubo babasıdan yadigar zırhı da alıp kötü güçlerle savaşmak üzere maceraya çıkar. Macerasına bilge bir maymun ve kendine Böcek diyen gerzek bir savaşçı eşlik edecektir.
Bu filmin basın gösterimine gidememek beni çok üzmüştü. Çünkü çok mu çok sevdiğim bir teknik olan stop motion tekniğiyle çekilmiş bir film Kubo. Yani 2016’da ciddi ciddi özel yapılmış figürleri yavaş yavaş oynatarak çekilmiş. Hikayesi aslında alışık olduğumuz bir hikaye gibi gözükse de doğu mistisizmi olaya her türlü bir farklılık katmıştır diye düşünüyorum.
Nihai Karar: Gidelim ya, geç bile kaldık. Ama şansımız varsa altyazılı gidelim çünkü seslendirenler; Charlize Theron, Ralph Fiennes, Matthew McConaughey diye gidiyor.
Geek Muhabbeti: Ömercan ve Türkdoğan da çok sevmişler: