Ülke olarak, 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin en garip dönemlerini yaşıyoruz 31 Mayıs’tan beri. Politize olmayan neredeyse tek bir kişi bile kalmadı. Ayağımızın önüne taş yuvarlansa bunu yapanın Cemaat mi yoksa AKP mi olduğunu merak eder olduk. Arkadaş muhabbetlerinde artık dizi, film, oyun, müzik konuşamıyoruz. Laf dönüp dolaşıp Fuat Avni’ye, seçim sonuçlarına, yapılan anketlere geliyor. Kimsenin akli dengesi Şener Şen’in çıplak adamından pek de uzak değil artık.
Ama bu dönemi iyi atlatmanın yöntemleri de var. Biz, kendi payımıza, Geekyapar olarak bu süreç boyunca siyasi liderlerimizi gözlemleyip, kendi hayatımıza uyarladığımız bazı dersler çıkardık. Müsaadeniz varsa, sizlerle de paylaşmak isteriz.
7. Kendi yanındaki muhalefete sahip çık
Bu karakteristik olarak, arkadaşlığın devamlı, koşulsuz destek anlamına geldiğini düşünenlerin kabul etmeyeceği bir şey olabilir; ve kişisel hayatınız için bu geçerli de olabilir. Ama en nihayetinde ortada şöyle bir gerçek var: Bir iş yapıyorsanız, ortaya bir şey çıkartıyorsanız birinin gelip sizin kararlarınızı tartışmasına ihtiyacınız var. Canınız sıkılıyor olabilir, moraliniz bozuluyor olabilir fakat eğer yaptığınız şey kötülerken yanınızda sadece telekineziciler kalırsa, o zaman gerçekten işlerin ne denli boka sardığını asla göremezsiniz.
6. Sorunların sebebini dışarıda arama
Eğer site olarak tıklarımız düşerse, bunun sebebini “Google SEO modelini değiştirdi” diye açıklayabiliriz. “Facebook’u görüyor musun beğenenlere linki aktarmıyor” diye çamur atabiliriz. “Hain Twitter” da mesul olabilir. Bilemeyiz. Ama sıklıkla görüyoruz ki, bir sorun olduğunda yapabileceğiniz en kolay şey, “dış mihrakları” suçlamak. Burada size vaadimiz, sözümüzdür, bir gün gelir de site önünde binler toplanırsa sebebini Catwoman lobisine bağlamayacağız.
5. Seni eleştirenin, otomatikman moron olduğu kanaatine varma
Toplum bizi anlamıyor desek, içimiz rahatlar, ferahlardı açıkçası. Daha kıyağı mı var, sen yapmışsın ama toplum anlamamış işte, daha ne? Üzerinden yük kalkıyor, hata senden çıkıyor. Hatta alttan alta kendi sırtını sıvazlıyorsun, kendi elini sıkıyorsun; bak gördün mü sen bu topluma fazlasın çünkü. Nedir yani şimdi dağdaki çoban senin işini, eserini mi anlayacak? Olur mu öyle şey onun aklı fikri bakliyat falan zaten, değil mi? Değil. Seni eleştirenin senden daha iyi bildiği şeyler var ve muhtemelen seni eleştirirken de onlara dayanıyor.
4. Seni eleştirenin, otomatikman kötü niyetli olduğu kanaatine de varma
Toplum zaten bize kıl demek, zihniyet ayrıştırması yapsak da içimiz ferahlardı. Çünkü sorumluluktan kaçmak için her yöntem caizdir güzel ülkemizde, özellikle de mesele yapılan hataların sorumluluğunu almaya geldiyse. Elektrik kesildiğinde, trafolara kedi girdi açıklamasına verilen tepkiye bakıp, “Kediden de ben mi sorumluyum ya, bak art niyete bak” demek en güzel, en stresssizi. Ama GOP trafosuna giren kediden herhalde Addis Adaba belediye başkanı sorumlu olamaz değil mi?
3. Doğru işi övmesini bil
“Bu bir haysiyet ayaklanmasıdır” demişti çok zeki birileri Gezi’ye bakıp. Doğruydu, çünkü ülkecek haysiyetimiz kalmamıştı. Babasından devamlı azar işiten, ne yapsa beğendirmeyen, “Ne işe yararsın sen?” tepkisini alan çocuklar gibiydik hepimiz. Çünkü Türkiye’de övgü, ağızdan kerpeten ile alınan bir şeydi. “Olması gereken bu zaten”di, “Yapılması gerekeni yaptın diye alkış mı tutalım?”dı, “E yani”ydi. Keşke aldığımız en kıymetli şey, doğru yanlarımızı birbirimize daha fazla söylememiz olsaydı ama, maalesef iki şey daha çarptı yüzümüze.
2. Eleştiri kabul etmesini bil
En önemli şey, eğer bu satırları 29 Mart’ta yazıyor olsaydık, bu olurdu. Kötü eleştirilerin, fırsat bulunduğunda sansürlenmesinin mübah görüldüğü bir kültürden gelince, siyasi liderlerimizin bize bunu öğretmesini beklemek belki de beyhude bir çaba. Ama 31 Mayıs’tan beri gördüğümüz tek şey, eleştiri kabul etmemenin, o eleştirilere cevap vermemenin yaratabilecekleri her şeyin kontrolden ne kadar hızlı çıkabileceğinin hızlandırılmış bir PowerPoint gösterisi adeta. İyi eleştirileri şüpheyle al, kötü eleştirileri empatiyle kabul et. Öğrenilmiş her duyumuza karşı bu. Aldığımız ikinci en önemli ders bu. Birincisi kadar da önemli olabilirdi, eğer dün gece yaşananlar en mühim olanın şu olduğunu göstermeseydi:
1. Sorumluluk al
Al işte. Kabul et. Hata yaptığında kabul et. Yanlış bir şey gördüğünde düzeltmek için harekete geç. Yük gördüğünde omuz at. Bir şeylerin değişmesini istiyorsan, değiştirmeye çalış. Bunu yapmanın tek yolu bir sandığa gidip, renkli zarflara iki pusula koyup yalamak değil. Bunu yapmanın tek yolu sokağa çıkmak ve haklı bir protestoya dahil olmak da değil. Toplumsan, toplum ol. Lider pozisyonundaysan, toplumun yanında ol. Bir şeyler yanlışsa, düzelt. Çabala. Yanlış yapan sensen, kabul et. Çabala.
Sivil toplum denen şeyi kurcala biraz. Üye ol. Gönüllü ol. Çalış. Oy say mesela CHP genel merkezine laptop’unla gidip. Engellilerin hayatını kolaylaştırmak için kapak topla. Eğitim veren derneklere katıl. Ağaçlar için sokakta imza topla. Yapamadığın şeyleri kabul et. Yapabileceklerine delalet bul. Yap. Sorumluluk al.
Biz liderlerimizden bu dersleri öğrendik Geekyapar olarak, çünkü onlar bunların tek bir tanesini bile yapmıyorlar. Sağ olsunlar, çok şey öğreniyoruz kendilerinden her gün. Hani bakıp, “ben bu kadar kötü olmamalıyım” dersin ya, hah, aynen öyle işte…