Bilgisayar başındaki vaktinin çoğunu indie oyunlarla geçiren biri olarak, ne yalan söyleyeyim, bu aralar birazcık köşeye sıkışmış hissediyorum. Battle Royale’ler, Sekiro’lar, Dota Auto Chess’ler derken hem oynayacak hem de izleyecek bir şeyler bulmak aşırı güç bir hale geldi benim için. Steam kütüphanemdeki saatlerce oynadığım klasik indielere geri dönüyorum ama yok, onlar da artık kesmiyor.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de üstüne üstlük oyun medyasında sadece Triple-A oyunların haberi yapılıyor. Sanki gündemde çok az oyunları varmış gibi… Peki, indie oyun severler ne yapsın arkadaşım? Siz her yıl çıkan onlarca oyuna burun kıvırırken biz taş mı yiyelim? Siz çıkacak oyunlara heyecanlanabilirsiniz de biz heyecanlanamaz mıyız? Yok öyle şey, bizim de beklediğimiz oyunlar var; hem de sizinkilere beş basar!
Tamam tamam, daha sakinim şimdi. Gelin size gelecek her türlü yüksek bütçeli oyuna tercih edeceğiniz tam beş tane indie devam oyunu müjdeleyeyim, bu sayede bizim de küçük bir hype trenimiz olsun.
1) Ori and the Will of the Wisps
Ori and Blind Forest benim hayatımda oynadığım oyunlar arasında en yoğun duyguları yaşadığım oyun. Sanırım oyuncuların birçoğu da benimle aynı fikirde olacak ki, daha çıktığı ilk günden büyük bir beğeni topladı. Gerek müzikleri, gerek oynanışı, gerek hikayesi ve gerek de sanat tasarımıyla tam anlamıyla bir başyapıttı benim için.
Ori and the Will of the Wisps’in çıkacağı duyduğumda ise mutluluktan ağlayacak gibiydim. Fragman o kadar mükemmel görünüyordu ki, eski dostuma sarılır gibi gidip bir kez daha ilk oyunu oynadım.
Öncelikle acaba bozarlar mı diye sanat tasarımı yönünden çok endişelendim, yalan olmasın. Ama bırakın bozmayı, ilk oyunun üstüne çıkarak daha da güzelleştirmişler, şahane bir iş çıkarmışlar. Böyle bir şeyin mümkün olacağını bile hayal edemezdim ama vallahi yapmışlar! Ayrıca yeni gelen dostlarımızla beraber yepyeni oyun mekanikleri eklemişler ki her biri birbirinden harika gözüküyor. Yeni müzikler ve yeni haritaların yanı sıra değişmeyen o muhteşem atmosferiyle, en az ilk oyun kadar harika bir oyun yapmışlar gibi gözüküyor. Nefis!
2) Hollow Knight: Silksong
İlk Hollow Knight oyunu, daha yeni yeni alıştığımız souls-like oyun tarzının indie tarafındaki ilk temsilcilerinden biriydi. Muhteşem atmosferi ve harika hikayesinin yanında bir de mükemmel müzikleri vardı ki, yeme de yanında yat. Üstelik oyundaki her karakter ve ortama ayrı ayrı aşık olduğum oyunda bir NPC vardı; ‘keşke şunun da oyunu olsa’ demeden duramıyordum.
Team Chery bu yakarışımı duyduğundan mıdır bilmem ama ikinci oyunun fragmanında Hornet’i gördüğümde sağlam bir çığlık attım. Hiç abartmadan söylüyorum, attım! İlk oyundaki o mükemmel NPC’yi, oyun mekaniklerini geliştirerek bu mükemmel dünyaya dahil etmek gerçekten de dahiyane bir fikirdi!
Hollow Knight’ın harika atmosferini almışlar, içine ilk oyunun en güzel karakteri olan Hornet’i koymuşlar, yanına yeni arkadaşlar ve 150’den fazla yeni düşman eklemişler, e daha ne yapsın bu adamlar!
3) Darkest Dungeon: The Howling End
Bakın, ben hiçbir meydan okumadan korkmam. Dark Souls, Bloodborne, Sekiro, Celeste… Bunların hiçbiri korkutamaz beni. Ama Darkest Dungeon? Sadece adı bile tüylerimi ürpertmeye yetiyor.
Fragmandaki Local Man’in sesini duyar duymaz aklıma açlık geldi, stresten çıldırıp arkadaşlarını bıçaklayan Crusader’lar geldi, heal atamayan healerlar geldi, crit üstüne crit vuran canavarlar, tek canda kalıp bütün grubu öldüren düşmanlar geldi… Ama hepsinden daha kötüsü, tam her şey yolunda gidiyor derken karşınıza bir anda çıkan Koleksiyoncu, tabii.
Of vallahi anlatırken bile bir kötü oldum ben. Buna ister Stockholm Sendromu deyin ister sevgi-nefret ilişkisi deyin ama şimdiden saçlarımı yolacağımı bile bile bu oyunu satın aldım ben. Allah kahretmesin ya, cidden çok güzel!
4) Desperados III
Bağımsız oyunlar arasında hakkını en verilmeyen oyun hangisidir diye sorsanız sanırım Shadow Tactics: Blade of the Shougun derim. Oynadığım en zevkli strateji oyunu olması bir yana, birbirinden farklı beş karakteri ve etkileyici hikayesiyle mükemmel bir deneyimdi benim için. Özellikle yansıttığı Edo Dönemi Japonyası‘nın üstüne bir de karakterlerin çok iyi yapılmış seslendirmeleri oyunun kalitesine kalite katmıştı.
Shadow Tactics’in bu kadar güzel şeyi bir araya getirmesi belki sizin değil ama Desperados’un yapımcılarının dikkatini çekmiş olacak ki, ikinci oyunun üzerinden 13 yıl geçmesinin ardından aynı ekip, Mimimi Productions ile masaya oturdu.
Shadow Tactics’in başardığı bütün her şeye bir de vahşi batı dönemi ve ağır Amerikan aksanı eklenince ortaya harika bir oyun çıkacağından eminim. Hele o Shadow Tactics’teki gizlenme tekniklerini vahşi batıya nasıl uyarlandığını düşündükçe küçük küçük heyecanlanıyorum. Bir de, ilk oyundaki gibi akılda kalıcı karakterler verirse oyun bize… Oh valla, yeme de yanında yat.
5) Psychonauts 2
Bu oyunu duygulanmadan hatırlamak pek mümkün değil gibi gözüküyor. İkinci oyununun duyurulması için tam 15 sene beklediğimiz Psychonauts’ın indie oyunlar için tam bir kült yapım olduğunu da söylemem gerekiyor.
İlk oyundaki esprili tavrın, zekice göndermelerin üzerine yeni grafik motoruyla geliştirilmiş görsel güzelliği de eklenince, Psychonauts 2 istek listeme üst sıralardan giriş yaptı bile. Daha önce de söyledim ama yine söyleyeceğim sanırım, Psychonauts hakkında eğer bir fikriniz yoksa, mutlaka ikinci oyun çıkmadan evvel ilk oyunu alıp oynayın; sonra siz de benimle ikinci oyunu bekleme trenine binin.
Bakın, siz şu beş devam oyununa dair ne görüyorsunuz bilmiyorum ama ben, toplamda hayatımdan gidecek bir beş yüz saat görüyorum. Keşke şimdi çıksalar da hemen başlasam. Siz ne düşünüyorsunuz bu liste hakkında? Sizler hangi oyuna daha fazla heyecanlanıyorsunuz ya da bu listeye eklemek istediğiniz oyun var mı? Yorumlarınızı büyük bir merakla bekliyorum.