Sizlere uçsuz bucaksız okyanus kıyılarından, kıyılar boyunca uzanan falezlerden, falezlerin gerisinde sıralanan geniş ovalardan; bu geniş ovaların uzun aylar boyunca kar-beyaz kalan görüntüsü arasından şiddetli bir tezatlıkla, yanakları ve saçları alev alev yanarak kalbime dokunan küçük bir kızdan bahsetmek istiyorum.
Başlangıçta, yeni dosya konumun bu küçük kız olmasını pek istemedim. Çünkü onu anlatmayı ne kadar çok istiyorsam; anlattığımda insanlar benimle aynı şeyleri hissetmezler diye düşününce kalbim o kadar çok kırılıyordu. Ama görev insanıyım, bu yüzden Berna “Bunu yaz!” deyince (Ponçik’in Notu: Emir kipi falan kullanmadım, külliyen yalan), anlatmam kaçınılmaz oldu. Bu kadar duygu sömürüsünü ne için yaptığıma gelirsek, yeni yazı dosyamızın temasını da açığa çıkarmış oluruz: Anne With An E. Dizinin, bence sözleri başkahramanı ile çok uyumlu olan tema müziğini aşağıya bırakarak devam ediyorum:
Şurada, 2018’i Geekyapanlar listemizde bu diziyle ilgili aynen şunu demiştim: Anne özelinde öksüz, yetim ve aynı zamanda da hiçbir yerde istenmeyen çocuk Anne’in başından geçenleri, onun çocukluğu ve hayalciliğini, henüz minicik bir kısmını gördüğü koca dünyada kendisine bir yer bulmaya çalışmasını herkesin izlemesini istiyorum. Aradan geçen yaklaşık bir yıl sonunda, hâlâ aynı fikirdeyim. Bu yüzden, her zamanki gibi dört yazıdan oluşacak olan bu dosya konumuzda, Anne With An E’yi neden herkesin izlemesini istediğimi anlatabilmek için elimden geleni yapacağım. İlk yazımızın konusu da bu olsun o hâlde: Anne With An E’yi neden izlemelisiniz?
Çocuklara İçerik Mi, Çocukların İçeriği Mi?
“Çocuk edebiyatı” denen bir kategori var, biliyorsunuz; uzun yıllardır da kategorinin başlığı tartışılır durulur. Temel sorun şudur, çocuk edebiyatı derken neyden bahsediyoruz? Kahramanlarını çocukların oluşturduğu eserleri mi; yoksa çocukların okuması için yazılmış olan eserleri mi? Çünkü eğer bunun adını düzgün koyamazsak pek çok farklı karmaşanın önü açılmış olur. Çünkü şurada biricik ponçiğimizin de yazdığı gibi bazı yapımlar, hedef kitlelerini doğru seçmemeleri sebebiyle potansiyellerini yanlış kullanıp başarısız olabilirler.
Başkahramanlarını çocukların oluşturduğu bütün hikâyeler, sadece çocuklar tarafından mı tüketilmelidir? Bir eserin içinde karakter olarak çocuklar bulunuyorsa, onlara uygun olmayan hiçbir şey eserde yer alamayacak mıdır? Çocuklara yönelik olarak oluşturulan bütün hikâyelerde, yetişkinlere hitap edecek hiçbir şey yok mudur?
Anne With An E, bana sorarsanız, bütün bu sorulara kesin bir cevap veriyor. Başrolünü bir çocuğun oluşturduğu, olay örgüsünün çok büyük bir kısmını da yine çocukların üstlendiği bu dizi; toplumsal dışlanma ve ırkçılık gibi yetişkinliğin meselelerini tartışıyor. Bu da, diziyi izlemek için sıralayacağım nedenlerin ilki oluyor.
Çocukların Gerçek Masalları
Masalları nasıl bilirsiniz? Mesela, çocukları uykuya yatırmadan önce, tercihen büyükanneleri tarafından anlatılan hikâyelerdir onlar değil mi? Aslında değil! Masallar, büyükler için de oluşturulmuşlardır. “Bir varmış, bir yokmuş” demelerine, gökten üç elma düşürmelerine bakmayın. Masallar, ‘büyük’lere, anlamak istemediklerini, anlamalarını kimsenin yadırgamayacağı bir ‘peri ülkesi’nin baskısızlığında sunabilmek için ortaya çıkartılmışlardır.
Masal anlatıcısı, başlangıç, geçiş ve sonuç tekerlemelerinin arasında insanları, her şeyin mümkün olabileceği bir dünyaya götürür ve onları çevrelerinde olan–biten tüm sorumluluk, karşılanılması gereken beklentiler ve kısıtlamalardan soyutlar, bu kavramlara yabancılaştırır. Bir nevi, konuşmaya çekindiğimiz günlerde ardına sığındığımız “Bu yapımdaki olay, kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür” cümlesi gibi; insanları çekinmekten korur. Cadıların, uçan halıların, sihirli lambaların arasında; ne kadar gerçek dünyadan uzaklaşırsanız uzaklaşın, iyi ve kötü karşıtı sembollerin arkasında anlatılanlar gerçektir. Bu yüzden masalların sonunda mutlaka bir öğüt bulunur.
Anne With An E’de, bölümler boyunca, bir çocuğun gerçek dünyadan alabildiğince yabancı masallar dünyasında yaşayacaksınız. Dizi size bunu, dış dünyadan kendisini koruyabilen Anne aracılığıyla sağlayacak. Bazen, Anne’in davranışlarını görünce, ekrana doğru – bir masalı, masalların doğasını bilerek dinleyen herkes gibi- “Yapma evladım, etme kızım, benim şapşik çocuğum” diyeceksiniz. Büyük bir bölümünde ise kendinizi Anne gibi hissedebilmek, onun yaptıklarını yapabilmek isterken bulacaksınız. Bir masal anlatmaya çalışmadan, yetişkinlere masal gibi gelen şeylerin, çocuklar için aslında ne kadar hayatın bir parçası olduğunu anlatmakta başarılı olması, diziyi izlemek için sıralayacağım nedenlerin ikincisi oluyor.
Empati ve Anlamak
Çocuklar, yetişkin olmanın ne demek olduğunu bilemezler, onları bu yüzden suçlayamayız ancak yetişkinler, çocuk olmanın ne demek olduğunu bilirler; bu yüzden onları, çocukları anlayamadıkları için suçlayabiliriz. Bunlar, benim icat ettiğim cümleler değil, buna benzer cümleleri bir romanda okumuştum, klasiklerden biriydi. Başkahramanı, yıllar sonra çocukluğunda tanıdığı bir kadını, hasta yatağında ziyarete gidiyordu. Kadın onu tanıyordu ama çocuk kadını tanıyamıyordu. Tom Sawyer mıydı acaba? Hatırlayan varsa yazsın, müteşekkir olurum.
Yaşımız ilerledikçe, küçükken yaptığımız her şeyi reddetmeye başlıyoruz, hâliyle de kendimizden gençlerin yaptığı şeyleri yadırgama eğilimde oluyoruz. Bu, hayatın olağan bir olgusu gibi gelebilir çoğu kişiye. Ancak, ben, hatırlayamadığım bir romanda okuduğum bu cümlelerden ötürü bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Tabii ki olgunlaştıkça meselelere bakışımız değişecek ve tabii ki tecrübe dediğimiz bir şey var ama bunlar bize yaşananları yok sayma hakkı vermiyor sanki?
Anne With An E’nin bir yönü de, kızdırmadan veya göze parmak sokmadan, yetişkinliğe doğru geçtiğimiz yolları bize hatırlatabilmesi. Anne With An E, çocukluğun nasıl olduğunu ve tahkir içermeyen saflığın ne anlama geldiğini; zorlama ergen dramlarına yol açmadan hatırlamak isteyenler için, küçüklüğe uzanan bir köprü. Büyümekte olan çocuğu olan herkes veya çocuklarla meşgul olan herkes bu diziye bir göz atsın, böylece onlarla anlaşmak için, eski hatıralardan dokunan yeni bir yol bulabilsin isterdim. Bu da, diziyi izlemek için sıralayacağım nedenlerin üçüncüsü oluyor.
Var Olmak ve Ağırlık
Çocuk kahramanlar dedim, çocukluğa uzanan bir köprü dedim, saflık dedim ama yanlış anlaşılma olmasın diye böyle de bir başlık açmam lazım. Anne With An E öyle çok da çocuklara özgü, her şeyin ve herkesin saf ve temiz olduğu bir dünya sunmuyor bizlere.
Başkahramanımız Anne, büyük bir savaştan sonra parçalarını toplamaya çalışan bir dünyada, Allah’ın tek bir kulunun bile umursamadığı bir kız çocuğu. Şans eseri, kendisini kabul edeceğini umduğu, artık istismara uğramayacağının hayallerini kurduğu yeni ailesine doğru yola çıktığında bile, çiftlikte çalışacak güçlü genç bir erkek çocuk yerine; bir yanlış anlaşılma sonucu kendisinin seçildiğini öğreniyor.
Anne yetim kalmış, zor zamanlar geçilmiş, istenmemiş bir çocuk. Azıcık benim gibiyseniz, Anne’in dünyasını izlerken ciğeriniz parçalanıyor. Anne pek çoğumuz gibi, dünyada kendisine uygun bir yer olup olmadığından emin değil. Fakat bütün bu karanlığın arasında, onun bütün kalbiyle bir yere ait olmak için çabaladığını görüyorsunuz. Küçük yaşında bu kadar şey atlattıktan sonra bile gözlerinin neşeyle ve umutla bakmasından etkileniyorsunuz. Ve Anne başarılı da oluyor. Dizideki diğer herkes gibi, sizi de ait olabileceğini umduğu kendi dünyasına çekiyor. Hiçbir şey için değilse de diziyi izlemek için sıralayacağım nedenlerin dördüncüsü olan bu neden için diziyi izlemenizi umuyorum.
Görünüş Önemlidir
Burada görünüşü, iki anlamda kullanacağım. Birincisi, genel olarak dizinin görünüşü. Yazıya başlarken okyanustan, falezlerden, geniş karlı ovalardan bahsetmem boş tasvirler değildi. Dizi, bu doğal manzaraları, karakterlerinin iç dünyasıyla eşleştirerek harika bir şekilde kullanıyor. Bu bakımdan dizinin çekimlerinin güzel olduğunu, mekân seçimlerinin de içeriği yansıttığını söyleyebilirim.
Görünüşün, dizi özelinde ikinci anlamı ise Anne’in suretinde teşekkül ediyor. Beyaz tenli, cılız, çilli ve kızıl saçlı bir kız çocuğu Anne. Yetiştiği ve yaşadığı bölgenin güzellik standartlarına uymadığı için, kızıl saçlarından ve çillerinden kurtulmak istiyor. Görünüşü sebebiyle kendine olan güveni eksik, bazen kendisini kimsenin istememesini çirkin oluşuyla açıklıyor. Kanada’nın olağan soğuk ve karlı havasının, Anne’in alev rengi saçları ile oluşturduğu tezatlık; buradaki muhafazakâr, soğuk, bazısı kalbi buz tutmuş insanların, Anne karşısında içlerinin ısınmasında karşılık buluyor.
Anne, kendini kabul ettirebilmek için, sevilebilmek için, kendini güzel kılabilmek için saçlarını boyuyor veya yeni bir elbise arıyor. Tıpkı kendisinden sonra Instagram ve Tumblr zamanında yaşayacak olan nesiller gibi. Bir yandan da diziyi sevenler seslenmek istiyor Anne’e, “Hayır, olduğun gibi çok güzelsin, ne olur hiç değişme” diye. Tıpkı, birçoğu bayat kişisel gelişim kitaplarında bulunan tavsiyeler gibi.
Kalp İnfilakı
Anne With An E için genel manada aile draması diyebiliriz. Her ne kadar bu türden diziler herkesin izleyebileceği tarzda olsalar ama herkesin de ilgisini çekmeseler de, yani Geekyapar okuyucuları olarak belki konu arama menzilinizin dışında olsalar da; bu diziye bir şans vermelisiniz.
Bu diziyle ilgili olarak size beyin yakan senaryolar, kafanızı karıştıracak olay örgüleri, bir sonraki bölümü heyecanla açtıracak kilit noktalar asla vaat etmiyorum. Vaat ettiğim şey – yani diziyi izlediğinizde bulacağınız şey – iyi yazılmış karakterler, biraz nostalji, biraz kalp kırılığı, biraz da umut olacak.
Çoğunlukla kalbime yük bindirebilecek olan yapımları tüketmekten topuklarımı vurarak kaçtığım ve hayat hakkındaki çıkarımlarım Makyavelizm’den hallice olduğu için, Anne’in saflığına, umutsuz romantikliğine, bunların sonucu çocuksu idealistliğine ve hepsinden daha çok özgürlüğüne hayran kalmam bir itiraf mahiyeti taşıyor olabilir. Artık iş işten geçmişken, bir kez daha tekrarlamakta beis görmüyorum: Anne’i düşündüğümde kalbim olduğu yerde patlayacak gibi hissediyorum. Bence bu hissi izleyiciye yaşatabilmek bile başlı başına bir diziye izlenmeyi hak ettiriyor.