Renklerin pek çok anlamı var, mutlaka birkaç tanesinden dem vuranlara rast gelmişsinizdir. Bunlardan bahseden bazılarını saçma olarak bazılarını ise daha bilimsel temelde konuştukları için ciddi olarak değerlendirebilirsiniz. Ancak renkler ve onlara maruz kalan insanların yaşadıkları deneyimler bâki kalıyor. Mesela beyaz, masumluk ve temizliğin rengidir; kırmızı ise kızgınlık ve şehvetin. Renklerin hemen hepsinin iyi ve kötü çağrışımları var, çoğunlukla da reklamlarda yahut bir markanın logolarının çizimlerinde buna dikkat ediliyor; okullar, hastaneler gibi farklı işlevlerdeki yapılar, bunlara göre boyanıyor.
Ben de bu gün istiyorum ki biraz maviden konuşalım. Başka herhangi bir renkten de bahsedebilirdik ama işte, bugün deniz kenarında yürürken kulaklığımdan Behind Blue Eyes’ın melodisi yükseldi ve ben ona kafa yormaya başladım.
Şarkı, “No one knows what it’s like to be the bad man, to be the sad man behind blue eyes” (Kimse mavi gözlerin ardındaki kötü ve üzgün adam olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyor) diye başlıyor. Mavi gözlüleriniz için ayrı bir anlam ifade edebilir, mavi gözleri sevenleriniz için daha da ayrı romantik bir anlama gelir belki, orasını bilemiyorum. Ben şarkının nereye varmak istediğini düşünürken, neden mavinin ve özel olarak mavi gözlerin görünürde imrenilecek, arka planda ise uzakta durulacak bir şey olduğuna kafa yormaya başladım.
Yani, şarkıya bu şekilde girildiyse demek ki mavi gözlü olan insanların normalde neşeli olmasını bekliyoruz, değil mi? Dolayısıyla mavi gözlerin ardında üzgün olmak ne demek, çok çıkartamıyoruz. Bunu destekleyecek kullandığımız ifadeler de yok değil açıkçası; çok neşeli birini görürsünüz veya her şeye hazır biriyle tanışırsınız. Bu türden eylemlerin, “Mavi boncuk dağıtmak” olarak nitelendiğine şahit olursunuz. Demek ki mavi renk ya da bu özel örneğimizde mavi gözler, belirli bir neşenin, heyecanın, bilumum güzel duyguların bir emaresi.
Mavi boncuk dağıtmanın halk arasında kullanılan bir şekli daha var, buna daha çok rast gelmişizdir; gözü dışarıda olmak, birden fazla kişiye sevgi göstermek ve söz konusu kişileri, bu sevginin yalnız kendisine verildiğine inandırmak gibi anlamları karşılar. Bu da aslında bir önceki paragraftaki olumlu çağrışımları taşıdıkları için mavi gözlülerin belirli bir albenisi olduğunun düşünülmesinden kaynaklanıyor. Benim çok söylememe gerek yok, bizim buralarda az da görüldüğü için, “mavi gözlü” deyince doğrudan güzel / yakışıklı bir insanın söz konusu olduğunu düşünüyoruz. Hâliyle albenisi yüksek olanın talibi de çok olur, talibi çok olan da daha çok tercih eden konumunda bulunur gibi bir akıl yürütme devreye gidiyor.
Bu noktadan itibaren ise mavi gözlere yüklenen olumlu anlamların, olumsuzlaşmaya başladıklarını fark ediyoruz. Ender görülmek ve albeni sahibi olmak bir şey; albeniden kaynaklanan olası bir yargı sebebiyle “ayran gönüllü” ve “güvenilmez” diye nitelendirilmek başka bir şey. Şarkının, “mavi gözlerin ardında kötü adam olmak” kısmına da böylece giriş yapmış oluyoruz.
Sürekli mavi gözlüler üzerinden konuşuyoruz ama olmayan bir suç yoktan yere üstlenilsin istemem. Çünkü teknik olarak – yazının başında da özellikle renklerden bahis açma sebebim buydu – sorun gözlerde yahut gözlerin sahibinde değil, mavi renkte. Şaire katılmıyorum, ne yeşil, ne mavi gözlerinizden siz sorumlu değilsiniz. Pek çok düşünce ve inanç biçiminde karşımıza çıktığı hâliyle bir şeylerin zıttıyla birlikte var olması, asıl sorumlu. Üzerine bir de bu şeylere çok sık rastlanmıyorsa, vay hâline.
Nedir peki mavinin ahvali?
İlk etapta sorsak, hepimiz az çok aynı şeyleri söyleriz değil mi mavi renk için? Mavi, sakinlik ve dinginlik rengidir. Ruhu yatıştırır, kafayı dinlendirir. Mavi ayrıca denizin ve gökyüzünün de rengidir. Hayal gücünün ve yaratıcılığın rengidir. Alabildiğine açık, alabildiğine özgürlüğün rengidir. Ancak her şeyin fazlasının zarar getireceğine inancımız tamdır; fazla sakinlik rehaveti, fazla özgürlük gevşekliği, fazla hayal gücü de sorumsuzluğu getirir. İkilik yahut zıttıyla var olma durumu hemen devreye nasıl girdi, görüyorsunuz değil mi? İkisinin arasındaki dengeyi sağlayamayıp ikilemde kalan insandan ne bekleyeceğinizi şaşırırsınız, bir anı bir anına uymaz. Bir başka şair de bu durumu şöyle ifada etmiş mesela, alıp başını giderken “gün olur başıma kadar deniz, gün olur başıma kadar güneş” diyor, ancak “gün olur deli gibi” diye de ekliyor. Hâliyle halk irfanına danışırsanız mavi, olumlu bütün özelliklerinin yanında aynı zamanda uğursuzluk, kıskançlık, fesatlık ve nazarın da rengidir.
Çokça kullanılan nazar boncuklarını düşünün mesela; burada doğrudan mavi bir göz temsil edilir. Nazar boncuğunu kullanmaktaki amaç, bir sakarlık ettiğimizde “birileri benimle dalga geçmeden ben kendime güleyim” dermiş gibi; kendi kötü bakan gözümüzü, kendimizin temin etmesidir. İlginç bir şekilde nazar boncuğu, sadece bize özgü de değildir; pek çok toplumda farklı şekillerde mavi göz, bu maksatla önleyici bir simge olarak kullanılır. Mesela hem Balkan coğrafyalarında hem de Rusya ve Gürcistan’da, yeni doğmuş çocukların boynuna mavi renk kumaştan yapılmış üçgen şeklinde (gözün genel simgesi üçgendir) keseler takmak sıklıkla rastlanan bir şey. Bu keseler sayesinde çocukların nazardan ve birtakım kötü ruhlardan korunacağına inanıyorlar.
Belki bu tip inançlardan alınan ilhamda, halk arasında açık renk gözlülerin sinsi insanlar oldukları ve nazarlarının değeceği ile ilgili inançlar da yaygındır. Açık renk göz deyince de akla, yeşil rengin çok nadir olduğu düşünüldüğünde hep mavi göz gelir.
Halk bilgisi veya geleneksel bilgi dediğimiz şey, bilimsel bilgiye bağlı değildir tabii. Pek çok noktada da bilimsel bilgi ile çelişebilir ancak garip bir şekilde günlük, pratik bilgi noktasında farkında bile olmadan bilimsel bilgi ile birbirine yaklaşıp uyum sağladığı noktalar vardır. Ceviz ağacının altında uyunmaz denir mesela halk irfanında, bunun nedenini ceviz bitkisinin salgıladığı gazların insanı gerçekten de halsiz bırakmasıdır. Halk irfanı bunu elemental çizelgeyi bildiği için söylemez ancak tecrübeyle sabit bilgilerinin bir toplamından çıkartır.
Hâliyle halk arasında bu kadar yaygın olan bir inancın, bilimsel bir temeli var mıdır diye de düşünebiliriz. Mavi gözlerle ilgili bildiğimiz bir şey şudur, açık renk gözler ışığı daha rahat bir şekilde absorbe edebilirler. Bunu da zaten kışın siyah, yazın beyaz giymemiz gerekmesi sebebiyle az çok biliyorsunuzdur. İkinci bir veri ile mavi renk göz, pek çok diğer açıklamayla birlikte genel ve üzerinde mutabık kalınan bir görüşe göre, renk pigmentlerinin eksikliğinden kaynaklanan genetik bir bozukluktur. Hatta özellikle açık kahverengi olmak üzere diğer göz renkleri de bu yüzden, ufak bir operasyon ile maviye kolay bir şekilde döndürülebilmektedir. Bunun tersi ise mümkün değildir çünkü atlanması gereken gelişim aşamaları bulunmaktadır. Nitekim insanlar ve hayvanlar için, doğduğumuzda, istisnalar dışında gözlerimiz mavidir ve büyüyüp geliştikçe asıl rengine kavuşur. Böylece mavi renk gözler üzerinden bir enderlik, bir sıradan olmama durumu hemen göze çarpıyor olmalı.
Sıradan olmayan göz renginin kahverengi yerine mavi olması ise durumu biraz daha ileri boyuta getirmeye sebep olmuş olabilir. Çünkü dedik ya mavi, gökyüzünün rengi. İnsanlık olarak varoluşumuzun hiçbir döneminde kendimizden büyük güçlerin mutlaka gökyüzünde yaşadıklarını düşünmekten vazgeçmemişiz. Gök her zaman güçlü, gizemli ve kutsal kalmış. Bir kutsal varsa mutlaka bir de onun tersi vardır, bunu da şurada biraz konuşmuştuk. Göksel olan kutsal ise yerdeki de onun bir taklidi veya temsilcisi olabilir. Çok kolay bir şekilde de yozlaştırılıp kötü yerlere doğru yönlendirilebilir. Bu da o güce karşı korkuyla karışık bir saygıyı doğurur.
Bunların bir birleşiminde ben de düşünüyorum, acaba insanların mavi gözlülere yükledikleri batıl inançların arkasındaki sebep, bu olabilir mi? Benimki sadece genel olarak mavi renk etrafında gelişen sembolizmi ve çoğunlukla göksel görülen şeylerin hem kutsal hem de lanetlenmiş addedilmesini bilmemden kaynaklanan bir tahmin. Sizlerin, özellikle de mavi gözlü olanlarınızın duyduğu böyle başka inançlar var mıdır? Varsa, nedenini sormuş musunuzdur? Vallahi merakla bekliyorum!
1 Comment
Behind Blue Eyes’a hazır değinmişken, ben de ekleyeyim birşeyler müsaadenle…
Şarkının betimlemeye çalıştığı şey bence narsistik bir kişilik. “Mavi gözler” aslında mavi gözü olan insanları değil, mavi göze sahip tek bir insanı anlatmaya çalışıyor.
İki mavi gözü ve onun gördüklerini…
Mavi gözler burada donukluğu, sakinliği simgeliyor. Hayatta karşılaştığı herşeyi içine atan, tepki vermekten, duygularını ifade etmekten aciz bir insanı. Bu insanın yaptığı da kısaca mavi gözlerin ardına saklanmak. Peki ne var bu mavi gözlerin ardında?
“No one bites back as hard
On their anger, none of my pain and woe
Can show through”
Dizlerinde anlatıldığıyla öfkesini içine atan ve sonucunda kindar bir kişiliğe sahip biri…
“When my fist clenches, crack it open
Before I use it and lose my cool
When I smile, tell me some bad news
Before I laugh and act like a fool”
Dizelerinde de görüntü tam olarak netleşiyor zaten değil mi?
Sakin görüntüsünü bozmamak için yumruğunu sıkmaktan kaçınan, gülümsediğinde aptal gibi davranmaması için kendisinin uyarılmasını isteyen biri.
Bu sözlere bakınca insan kendini şunu sormaktan alamıyor: “Kim getirdi bu adamı bu hale? Neden böyle bir kişiliğe sahip? Bu tepkileri göstermesinin sebebi ne?”
İşte tam bu noktada narsistik kişiliğin psikanalizini yapsak yeridir.. de lafı başka bir yere çekmek daha yerinde olur sanıyorum.
Hadi en başta sorduğumuz soruya dönelim, “Ne var bu mavi gözlerin ardında?”
Cevap basit, mavi gözlerin gördükleri var.
Umutsuzluk var, nefret var, eşitsizlik var, sebepler ve sonuçlar var, cezalar var, kurallar var, çaresizlik var, acılar var. Kısaca İNSANLIK var.
Sonuç olarak da önümüzde donuk mavi gözlerin arkasına saklanan biri var.
Önümüzdeki kişi belki bir sosyopat. Sevgiyi, mutluluğu, duyguları sırf bu “var olan şeyler” yüzünden artık hissetme yeteneğini kaybetmiş biri. Ama bu mavi gözlerin ardına “saklanan” biri değil mi, nasıl emin olabiliriz ki?
Kesin olan bir şey varsa o da bu korkak (belki de fazlasıyla cesur?) kişinin bir insan olması. Tıpkı diğerleri gibi aciz ve yardıma muhtaç olması. Şarkının sonunda bunu kendisi de anlatmıyor mu zaten…
“And if I shiver, please give me a blanket
Keep me warm, let me wear your coat.”