Birkaç hafta önce The Boys dizisinin ikinci sezonu geldiğinde büyük bir heyecanla incelemeye başlamıştım hatırlayacaksınız. İlk üç bölümün ardından gelen ve birçok konuya altyapı kuran dördüncü bölümü oldukça sevmiş ve övmüştüm. Yani ilk sezonun ardından dizi, biraz vites düşürmüş gibi gelse de aslında ilk sezondakinden daha büyük bir hikâyeye altyapı kurduğunu için onu affetmiştim. Fakat artık bu bölümde söylemeliyim ki bu kadar altyapı fazla! Beşinci bölümün tamamında altyapı kuran dizi, İstanbul’un kanalizasyon altyapısını geçti. Neyse, gelin biz spoilerlı bir şekilde The Boys’un ikinci sezon, beşinci bölümünü inceleyelim.
Bu bölüme Billy’nin, Becca’nın onu reddetmesinden sonra hayattan vazgeçip bilerek dayak yediği sahneyle başladık. Başlangıçta Billy’nin duygularını gayet iyi verdiğini düşündüğüm bu sahne, daha sonra birkaç kez daha tekrarlanması yüzünden etkisini kaybetti. Yani Billy’nin aynı bölüm içerisinde bir değil, iki değil, tam üç kez hayatından vazgeçme konuşması yapması, olayın bütün vuruculuğunu aldı götürdü. Tamam, en kötü hayat seninki abi, anladık.
Öte yandan Billy ve Hughie arasında bir bağ oluşturmak için Hughie ile Billy’nin ölen kardeşi Lenny arasında bir bağlantı oluşturmaları bana kalırsa çok ucuz bir numaraydı. Yani buna gerek yoktu ki. Billy ve Hughie arasındaki o garip ilişki olduğu haliyle de iyiydi. İyice kör göze parmak basarcasına Billy’nin ölen kardeşi yerine koymak gerekli miydi, inanın bilmiyorum. Bir de tam Lenny’nin başına ne geldiğini öğrenecekken sahnenin kesilmesi falan. Hadi ama ya The Boys. Bu sen değilsin.
Billy’nin dibe vurmuş halini bir tarafa bırakırsak, bu bölüm bir diğer dibe vuran kişi olan Homelander’dan konuşmaya başlayalım. Bir süper teröristi etkisiz hale getirirken yanlışlıkla bir sivilin ölmesine neden olduğu videoların yayılmasının ardından konuşma yapmak isteyen Homelander, kendisini protesto eden kalabalığı iyice sinirlendirerek dibe vurdu. Bu noktada aslında Madelyn Miller’ın hayatındaki önemini bir kez daha anlaması bir yana, denize düşen yılana sarılır diyerek Madelyn yerine koyabileceği bir başka femme fatale rol modeline, Stormfront’un yanına gitti ve ondan yardım istedi. Bu noktadan sonra ikili ilişkilerini aniden birkaç seviye yukarı taşıdı diyebiliriz. Her anlamda.
Aslına bakarsanız Stormfront’un bir gözünün başından beri Homelander’ın üzerinde olduğunu söylersek yalan söylemiş olmayız sanırım. Sarı saçlı, mavi gözlü, Hitler’in bile aryan rüyalarını süsleyen Homelander’ın, Stormfront’un ilgi alanına girmemesi bir noktada imkânsızdı. Fakat şimdilik bunun sadece basit bir cinsel dürtü mü yoksa Vought’un Homelander’ın iplerini elinde tutmak için oynadığı bir oyun mu olduğunu henüz tam kestiremiyorum. Fakat Stormfront’un ırkçılığı artık yavaş yavaş ayyuka çıkıyor gibi. Özellikle bu bölümde A-Train’e karşı yaptığı konuşma ile neredeyse kendini ele verecekti. Bakalım daha ne kadar saklayabilecek bu yanını.
Bu bölüm birçok karakter gelişiminin, The Dawn of Seven filmi etrafında oluştuğunu gördük. Bir önceki bölümde gay olduğu Homelander tarafından dünyaya duyurulan Maeve’in üzerinden reklam çalışması başlatan Vought, sonunda onun Homelander’a karşı cephe almasına yol açtı. Zamanında benim de linç yediğim bir konuydu bu o yüzden daha da üzülerek izledim bu “Bizim filmimizde bir gay karakter var” şeklindeki reklam çalışmasını. Zira bu tür reklam çalışmaları, hiç de naif insanların düşündüğü gibi insanların kişiliklerine saygı duymuyor, sadece bu insanlar üzerinden kazandıkları paraları düşünüyorlar. Fakat bu konuya parmak bastığımızda suçlanan insanlar ne yazık ki biz oluyoruz. Neyse, böylece uzun zaman önceki bir konu için de günah çıkartmış oldum, güzel oldu.
The Dawn of Seven’da yaşadığı bu ağır pazarlama taktiği canına tak eden Maeve, sonunda Homelander konusunda bir şeyler yapmaya başladı ve Deep’den yardım istemeye gitti. Henüz Deep’in bu konuda ne yapacağını tam olarak kestiremesem de Homelander’a karşı duran Maeve’i izlemek zevkli olacak.
The Dawn of Seven yüzünden karakter gelişimi yaşayan bir diğer süper kahraman da A-Train’di. The Seven’dan kovulduğu, The Dawn of Seven filmiyle birlikte resmileştirilen A-Train, istemeye istemeye veda etti ve ekipten ayrıldı. Fakat bu, onun hikâyesinin de yalnızca başlangıcı. O da acaba Deep gibi kendini Seven’a dönmeye mi adayacak yoksa Starlight ile olan arkadaşlığını geliştirip isyana mı katılacak merak etmiyor değilim.
O zaman son olarak gelin şöyle, bu bölümün alt yapısını kurduğu hikâyeleri son bir kez gözden geçirelim. Billy’nin Hughie’ye kardeşi gibi bakması, Homelander ile Maeve’in çatışması, Homelander’ın Stormfront olan ilişkisi, Stormfront ve Starlight atışması, Maeve ile Deep’in yardımlaşması, A-Train’in yalnızlığı… Bütün bu hikâyelerin altyapıları, dizinin sezonun son üç bölümü kalmışken anlatılması bana birazcık tedirginlik veriyor zira eğer bu hikâyeler bir sonuca bağlanmazsa bu, biz izleyicileri çok üzer. Biraz daha efor o yüzden, lütfen.
Açıkçası bu sezon gerçekten kafam karışık benim. Acaba nasıl olsa bir sonraki sezon da var diye hikâyeyi ağırdan mı alıyorlar? Yoksa bunlar benim hüsnü kuruntum mu? Yorumlara bu sezonun beşinci bölümünü nasıl bulduğunuzu yazar mısınız? Acaba bir tek bana mı yavaş geliyor diye düşünmeye başladım.
2 Comments
Son 2 bölümdür dizi yavaşladı ama gelicek 3 bölüm dolu dolu olucak gibime geliyor. Umarım..
Netflixin ilk 2 son 2 bölüm fikrine uymuşlar gibi hissediyorum umarım daha da bağlayıp 3. sezona bırakmazkar