Cesur Yeni Dünya’nın dizisi çıktı, izlediniz mi? İzlememiş olmanız normal, dizinin yapılacağı ta 2015 yılında duyurulmuştu. Ancak bir takım aksaklıklar sebebiyle dizinin çekimleri 2019’a ertelendi, yayınlanması ise Temmuz ayını buldu. Derken dizinin seyirci kitlesi mi az bulundu bilmiyorum ama şov iptal edildi. Anlayacağınız zaten çok da heyecanlı başlamayan bu dizi, heyecansız bir şekilde son buldu.

Sosyal medyadaki heyecansızlığı dikkate alacak olursak diziyi izleyen nadir insanlardan biriyim. Siz de merak edip izler misiniz orasını bilemem ama ben izlediğim kadarıyla yorumlamamı yapayım. Devam edemeyecek bir serüvene sekiz saatini ayırmak istemeyen ya da benim gibi diziyi es kazara izleyip yorumları merak edenleri bu yazıya beklerim. Yazı spoiler içerir, benden söylemesi.

Bir kere baştan başlayalım. Bu dizi, Cesur Yeni Dünya değil. Daha doğrusu Aldous Huxley’nin yazdığı Cesur Yeni Dünya değil. Kitabın demirbaşları yerinde; Yeni Londra’daydız, Soma dolu haz dolu partiler var, ana karakterlerimiz Lenina Crowne, Bernard Marx ve John’u takip ediyoruz. Fakat kitabın yüzeyindeki bu fiziksel ögeler dışındaki neredeyse hiçbir şey aynı değil. Karakterlerin dış görünüşünden cinsiyetlerine, Yeni Londra’nın ayinlerinden sınıf ayrımına kadar her şey silinip yeni baştan yazılmış. 

Şu Yara Bantlarını Bi’ Çekelim

Birkaç değişikliği önceden konuşmak istiyorum ki diziyi izlemediyseniz yazının geri kalan kısmı daha anlamlı olsun. Yara bandı gibi çekmek istediğim ilk değişiklik: Ford yok. Yeni Londra’da Tanrı yerine konulan Ford’un adı dizide bir kez bile olsun geçmiyor. Ford Yeni Londra’nın Tanrısı gibi bir konumdaydı, bu sebeple de Ford gidince kitapta dini ayinlere benzetebileceğiniz ne varsa hepsi gitmiş. 

İkinci yara bandı: Ford yoksa Indra var. Ford’un yarattığı tanrısal boşluk dizide Indra adlı bir yapay zeka tarafından dolduruluyor. Tabii Indra bir yapay zeka olduğu için Ford’dan daha büyük bir role sahip. Dünya’daki tüm doğal kaynaklar tükenmişken birkaç bilim adamı Indra adlı bir yapay zeka geliştirmiş. Yeni Londra’da ne varsa Indra sayesinde var. Üreme sistemi, yemekler, Soma derken her şey Indra sayesinde. Ayrıca gözlere takılan bir lens sayesinde Indra herkesle bağlantılı. Kimsenin özeli yok, herkes birbirinin gözünden her şeyi görebilir. Herkes herkesin her türlü bilgisine erişebilir. Kitapta da sık sık vurgulanan bireysellik karşıtlığı Indra sayesinde iyice vurgulanmış ve fiziksel olarak da uygulanıyor. Indra sayesinde herkes herkese ait.

Son yara bandı: Amerika bir eğlence diyarı. John’un gerçekten günümüz kelime anlamıyla da tam bir vahşi olmasına sebebiyet veren bir düzen yok. 2020 yılının fakir Amerika’sını alıp bir eğlence parkına çevirmişler. Baya baya Disneyland’e benzer bir yapıda, Yeni Londra sakinlerinin Vahşi’lerin geleneklerini ve kültürlerini tiyatral bir havada izleyebildikleri bir yer haline gelmiş. Düşünün, dizinin ilk bölümlerinde Amerika’da daha çok zaman geçiriyoruz. Yani dizi için Amerika da en az Yeni Londra kadar önemli, ki dizi iptal edilmeseydi son bölümde Bernard’ın da oraya dönmesiyle ikinci sezonda Amerika’yı daha sık görecektik. 

Bu üç büyük yara bandını çektiğimize göre, dizideki en büyük değişiklikler hakkında biraz daha detaylı konuşalım.

Felsefi Tartışma Yerine Modern Distopya

Cesur Yeni Dünya’daki felsefi sorular, neredeyse yüzyıl sonra hala bu eseri konuşuyor olmamızın sebebi. Her karakter, sistemdeki her bir detay, her bir diyalog, mutluluğun ve istikrarın bedelini, Tanrı ve günah kavramlarını ve özgür iradenin gerekliliğini sorgular. Bu sebeple özellikle kitabın sonlarına doğru Denetçi ve Vahşi’nin arasında geçen tartışma belki de kitabın en değerli yeri. Hatta bu tartışmanın sonunda Yeni Londra’nın ütopya olduğu bile söylenebilirdi.

Takvimleri 2020’ye çevirdiğimizde ise distopyaların artık bu kadar felsefi algılanmadığını, distopyanın kendisi yerine karakterlerin öneminin arttığını görüyoruz. Genellikle kast sistemine dayalı bir toplumda ana karakterin statükoyu zorlaması şeklinde ilerleyen hikayeler, günümüz distopya anlayışında oldukça baskın. Dizi de bu hikaye örgüsünü benimsemiş, bizim bildiğimiz Cesur Yeni Dünya yerine bize modern dönem distopyası gibi yazılan Cesur Yeni Dünya’yı vermiş. Dizide de kitabın temelini oluşturan felsefi tartışmalar yerine çoğu distopyada gördüğümüz, hikayemizde Alfa, Beta, Gama ve Epsilonlardan oluşan kast sistemi daha ön planda. Üstelik modern dönem distopyalarındakine benzer bir şekilde statüko yıkılabilir bir seviyede, hatta yıkılıyor. Bildiğiniz devrim yapılıyor dizide, ki kitapta böyle bir şeyin olasılığı bile söz konusu olamazdı. Baya bu kast sistemi sebebiyle Yeni Londra’da kurulan düzen yerle bir oluyor. 

Sizleri bilmem ama kitapta statükonun yıkılamaz oluşu çok hoşuma giden bir detaydı. Şartlandırma ve Soma gibi beyni etkileyen çok güçlü sistemler varken ve bu sistemler topluma mutluluğu garantilerken statükonun yıkılmasını ne tetikleyebilir ki? Arada “çürük elma” sayılabilecek farklı bireyler olsa bile, dışarıdan gelen yeni fikirlere sahip bir devrimci gelse bile, Yeni Londra’da devrim yapacak kadar insanın ikna edilmesi mümkün değil. Çünkü insanlar statükoyu sevmeye şartlandırılmış. Epsilonlara bakınca “yazık” demeniz afaki, çünkü Epsilon’lar mutlu. Tabii ki onlar hallerinden memnun olmaya genetik olarak şartlandırılmış, ki zaten işin distopya kısmı bu. Yine de mutlular mı? Evet. Epsilonlardan çıkan bir devrimin yapılması mümkün değil, çünkü asla ve asla Alfa’ların imkanlarını istemiyorlar, yaşadıkları durumda bir eşitsizlik olduğunun bilincinde bile değiller. İşte tam olarak da bu yüzden kitapta bir devrim yok. 

Dizide de mutluluğu zevk ve uyuşma ile karıştıran ve özgür irade denen bir şeyin asla var olmadığı bir toplumda statükonun zorlanamayacağı anlamış olmalılar ki bütün dengeleri değiştirmişler. Örneğin Epsilon’ların asla zevk almayacağı veya akıllarının ermeyeceği şeylere özenmesi, Soma’ya karşı çıkabilmeleri veya yaşadıkları yerden hoşnutsuz olmaları tamamen kitaba aykırı şeyler. Epsilonlara sırasıyla arzulama, örgütlenebilme ve isyan edebilme yetisini vermişler, haliyle Epsilonlar da yaşadıkları duruma isyan etmeleri gerektiğini anlamış. 

Haliyle Cesur Yeni Dünya dizisi kitabın aksine felsefi bir tartışma ortamı yaratmak yerine Yeni Londra’ya tartışmaya yer olmayacak bir biçimde distopya demiş ve hikayeyi ona göre şekillendirmiş. Durum böyle olunca da Açlık Oyunları’ndan bir farkı kalmamış. 

Modern Zamana Uygun Karakterler

Eğer Cesur Yeni Dünya’nın 2020 gözüyle yazılan yeni bir hikaye olduğunu kabul edersek dizide güzel şeyler de yok değil. Ana karakterlerimizden Lenina Crown, kitapta kuralları esneten biriyken dizide daha büyük bir ikilemde kalıyor, kendi çapında isyan bile ediyor. John ile yaşadığı aşk ile şartlandırılması arasında yaşadığı gelgitler dizide güzel yansıtılmış. Üstelik Lenina’nın isyanı sadece bununla da kalmıyor. John’un gelmesiyle bakış açısı da değişen Lenina, genel olarak “herkes herkese aittir” düşüncesine ve Indra’nın kendi üzerindeki hakimiyetine karşı. Lenina’yı sadece birilerinin arzuladığı bir kadın yerine kendi ayakları ve doğruları üzerinde duran, John ve Bernard’dan bağımsız ilerleyebilen bir karakter yapmışlar, gayet de güzel olmuş. Gerçi Lenina’yı özel yapan şey nedir onu da söyleselerdi iyi olurdu, ancak kitapta bile açıklanmadığı için “o da böyle biri” deyip geçiyorum.

En büyük ve en sevdiğim değişim ise John’da. Geçmişte kalmış bir kabile yerine günümüze yakın bir Amerika’da büyüyen John Yeni Londra’nın zevkini çıkartıyor. Kitaptaki John’un aksine din ve namus meseleleri gibi düşüncelere sahip olmadığı için adam bildiğin gününü gün ediyor. Hatta Epsilon’lar devrim yapmak isteyince John ilk başta istemiyor bile. Lenina’nın başkalarıyla olmasını kıskanmasa John Yeni Londra’nın ütopik yanını gayet de kabul edecek. E ben olsam ben de Yeni Londra’nın keyfini çıkartırdım. Kitabın yazıldığı dönemde belki okur Vahşi John’la kendini bağdaştırabilirdi, onun sahip olduğu namus gibi düşünceleri romantizmle karıştırabilirlerdi. Fakat 2020 seyircisine kitaptaki John uymuyor. Dizide izlediğimiz John, günümüz seyircisinin kendisini daha yakın hissedebileceği biri: Yeni Londra’nın kurallarının hepsinden hoşnut olmayan ama zevklerini çıkarabilen biri. 

Anlayacağınız Cesur Yeni Dünya romanını hiç okumadan diziyi izlerseniz, dizi fena değil. İyi yönleri de var kötü yönleri de. Kitabı okuduysanız da uyarlamadan olarak değil de esinlenme olarak kabul edip diziyi öyle izlemeniz gerekiyor. Açıkçası ben dizinin iptal edilmesine üzüldüm, zira Bernard’ın Indra’yı Amerika’ya götürmesiyle biten birinci sezon dizinin geleceği için büyük bir umut vadediyordu. Nitekim benim gibi diziyi izleyip seven kişi sayısı az olacak ki daha yeni yayına giren yayın servisi Peacock böylelikle ilk dizi iptali olarak bu diziyi seçti. Bakalım, Cesur Yeni Dünya bir daha ki sefere nasıl uyarlanacak? 

Author

Dizi bağımlısı bir beyaz yakalı. Kedisine çekmiş, en büyük zevki miskin miskin yatmak. Kendisi ve kedisini sosyal medyada bulabilirsiniz. @asliozkeles

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.