Bir oyun şirketinin iç dünyasını anlatan Mythic Quest’e aslında biraz hayal kırıklığı ile başladım desem, yalan söylemiş olmam. Fakat bu benim hatam: Mythic Quest’in, Silicon Valley‘nin oyun dünyası versiyonu olacağını umarak beklentilerimi yükseltmemeliydim. Tiye aldığı konuyu veya sektörü detaylı ve çok net anlayan komedi dizisi nadir olur zaten. Komedi dizileri de bu sebeple yer aldıkları sektör hakkında değil, karakterler üzerine yoğunlaşarak bu açıklarını kapatırlar. Bu sebepten olacak ki Mythic Quest’tin oyun sektörü üzerine yaptığı espriler, konuya yabancı kişiler tarafından yazılmış hissettiriyordu. Daha karakterleri doğru düzgün tanımadığımız için, karakterler üzerine yapılan espriler aradığım tadı tam anlamıyla vermiyordu. Anlayacağınız bu dizi benim için oyun dünyasını azıcık bilip bunun üzerinden komedi yapmaya çalışan fakat ortalamanın üzerine çıkamayan bir dizi olarak başladı. Ama komedi dizilerinin ayarını bulması bir sezon sürebileceğinden çok da peşin hükümlü davranmak istemedim. Öyle böyle derken biraz merak, biraz da başladığımı bitirme hissiyle bir dört bölüm geçti.

Derken dizinin beşinci bölümü A Dark Quiet Death geldi.

A Dark Quiet Death, 90’lı yıllarda bilgisayar oyunlarını çok seven “Bean” ile “Doc”‘un aşık olup birlikte bir korku oyunu yapmasını konu alıyor. Gotik akımına ve korku filmlerine düşkün, kapkaranlık bir oyun yapmak isteyen Bean’i Cristin Milioti, Bean’in bu karanlık hallerini çok güzel dengeleyen oyun yapımcısı Doc’u ise Jake Johnson canlandırıyor. Bölüm boyunca bu ikilinin nasıl aşık olduklarını, tutkuyla sevdikleri bir oyunu üretme çabalarını ve bu oyunun macerasını izliyoruz. Merak etmeyin Mythic Quest’i izlemediyseniz de bu bölümü açıp izleyebilir, hayatınıza yeni bir dizi katmaya gerek kalmadan çok tatlı bir otuz altı dakika geçirebilirsiniz.

A Dark Quiet Death genel olarak izlediğim en güzel dizi bölümü olabilir. Bakın Mythic Quest’in en güzel bölümü demiyorum, şimdilik zaten orası kesin. Zaten dizinin genel olarak aldığı 7 civarı puanlamaya aykırı bir şekilde 9,4 puanıyla dikkat çekiyor. A Dark Quiet Death, izlediğim tüm komedi dizileri içerisindeki en iyi bölüm olmaya aday. Yabancılarda bir deyim vardır, “understood the assignment” diye, bildiniz mi? Bir işi yapan kişinin, yapılması gerekenin ne olduğunu tam olarak anlayıp ve ortaya müthiş bir iş çıkardığı zaman böyle söylenir. A Dark Quiet Death de, tam olarak oyun dünyasında yaşanması çok muhtemel bir durumu; romantik bir hikâye, mükemmel bir senaryo, beni şaşırtacak kadar iyi bir yönetmenlik ve müthiş oyunculuklar ile birleştirmiş. Yaptığı komedi punchline‘lar üzerine kurulu değil, daha kendini belli etmeden karakterlerin arasındaki kimyaya karışan ve samimiyetiyle ortaya çıkan türde. Hikâyenin girişi, gelişmesi ve sonucu tam olarak kitabına uygun yazılmış, hikâyenin vermek istediği mesaja birebir hizmet eden bir senaryo ile pekiştirilmiş. Bütün bunlar Jake Johnson ve Cristin Miloti’nin inanılmaz kimyası ve oyunculuklarıyla taçlandırılmış. Her iki oyuncu da kelimenin tam anlamıyla döktürmüş. Hele ki Jake Johnson’ın sonlara doğru yüzüne ağır çekim yaklaşılan bir sahne var ki… Şimdi anlatmayayım ama adam on numara oynamış. Mükemmel, mükemmel ve mükemmel!

Sadece tek bir sorun var. A Dark Quiet Death ile Mythic Quest’in uzaktan yakından alakası yok. Tek ortak yanları, iki oyunun da Montreal’deki merkeze yani aynı oyun yayıncısına bağlı olmaları. Bir de bölümde apaçık söylenmese bir ihtimal Mythic Quest, A Dark Quiet Death’in eski ofisini kullanıyor. Bunun dışında A Dark Quiet Death ile Mythic Quest’in diğer bölümleri arasında hikâyesel bir bağlantı olmadığı gibi ton uyumu da yok. En basitinden, Mythic Quest daha bariz şakaları kovalayan bir diziyken A Dark Quiet Death dramedi türüne benzer bir yapıya sahip. O zaman sorarım size, biz A Dark Quiet Death’i ne diye izledik? Hatta belki de sorulması gereken asıl soru, dizinin bütün temelini sarsacak fakat çok gerekli olan soru şu: Mythic Quest’i yazan ekipten A Dark Quiet Place’ı çıkaracak cevher varsa, neden biz A Dark Quiet Death yerine, Mythic Quest izlemeye mahkum bırakılıyoruz?

A Dark Quiet Place, Mythic Quest’in dört bölümdür bariz olarak anlatmaya çalıştığı, oyun şirketinde çalışan kişilerin arasındaki dinamiği ve yaratıcı ruhlu kişiler ile oyundan gelir kazanmaya çalışan kişiler arasında çıkar çatışmasından doğan gerginliği tek bir bölümde o kadar güzel özetlemiş ki, açıkçası sinirlendim.

Misal, dizinin ikinci bölümünde görevi oyunun para kazanmasını sağlamak olan Brad ile oyunun baş mühendisi Poppy’nin arasında yaşanan, oyuna Brad’in eklemek istediği kumarhaneden doğan gerginlik ile A Dark Quiet Death’in kreatif direktörü Bean ve Brad ile aynı işi yapan Tom arasında Roscoe sebebiyle çıkan gerginliğin sebebi aslında birebir aynı. Brad ve Tom çok daha fazla para kazanabilmek için envaiçeşit ve oyun ile alakasız yenilikler isterken, Poppy ve Bean kendi yarattıkları eserin bütünlüğünden vazgeçmek istemiyorlar. Brad ve Poppy arasındaki gerginlik dizinin komedi anlayışı gereği tiye alınıyor,  üstelik sonuç olarak Poppy bu gerginlikten fazlasıyla haksız ve mağlup şekilde ayrılıyor. Komedi dizisi olunca ben de bu gerginliği çok ciddiye almamıştım, çünkü ciddiye alsam açıkçası Poppy’e sinirlenmem gerekirdi. Keza bir oyunu pazarlayabilmek ve oyunda para ile ürün satabilmek, oyunu geliştiren yazılımcıların maaşını ödemenin başlıca yolu, Poppy’nin bunu anlayamamış olması, dizinin eksik hatta mantıksız bir karakter yazması demek olacağından, beni diziye karşı soğuturdu. 

A Dark Quiet Death’de ise oyunun bütünlüğü ve teması ile oyun gelirleri arasındaki çatışma, en başından beri bölümün çok büyük ve ciddiyetle ele alınan bir parçası olduğundan, Poppy ile aynı kaygıları yaşayan Bean’i daha ciddiye aldım. Tom’un oyun para kazansın diye yaptığı her yönlendirmenin Bean’in oyununun özüne karşı olduğunu bir seyirci olarak ben o kadar iyi anladım ki, Bean’e hak vermek işten değildi. Konuyu ele alıştaki ciddiyet, karakterin de daha gerçekçi olmasına ve neticede işine daha hâkim olmasıyla sonuçlandı, yani Bean kendi oyununu ve kendi bakış açısını çok daha iyi savundu. Karakterler bu kadar iyi işlenince de bölüme kendimi kaptırdım. Daha da acı verici olanı ise bölümün bitmesiyle Mythic Quest’e dönecek olmanın verdiği buruk bir his kapladı.

A Dark Quiet Death’in bu kadar iyi olmasının kötü yanı, dizinin geri kalanını izlemek için hiçbir şevkim kalmadı. Göz devirdiğim her Pootie Shoe esprisi yerine, Cristin Milotti’nin canlandırdığı Bean’in duvarlara bir şey kazımasını izlemeyi tercih ederdim. Mythic Quest’in beceriksiz ürün müdürü David yerine, eşinin vizyonu ile oyundan kazanacağı paranın arasında kalan Doc’u izlemek isterdim. Son olarak da Mythic Quest gibi hikâyesi netleşmemiş bir oyun yerine, A Dark Quiet Death gibi yaratıcılığın temayı beslediği bir oyunun nasıl yaratıldığını daha çok görmek isterdim.

Anlayacağınız A Dark Quiet Death bölümü kendi içinde o kadar bütün bir bölüm olmuş ki, sanki Mythic Quest’in espriler ve dikkat dağınıklığı sebebiyle anlatamadığı şeyleri tek bir bölümde anlatmış, bir nevi dizide geçen hikâyenin, tematik özeti olmuş. Adeta diziyi yapan ekip sitcom yapmasa aslında ne güzel iş çıkaracaklarmış dedirtti.

Mythic Quest’i bundan sonra izlersem iki sebeple izleyeceğim. Birincisi yine diğer bölümlerden daha yüksek puan alan sezonun dokuzuncu bölümü Quarantine’i de merak ediyorum. İkincisi ise gerçekten dizinin geri kalanının A Dark Quiet Death’e yakışacak niteliğe gelmesini umuyorum. Yine de beklentiyi çok da yükseltmemek lazım. 

Author

Dizi bağımlısı bir beyaz yakalı. Kedisine çekmiş, en büyük zevki miskin miskin yatmak. Kendisi ve kedisini sosyal medyada bulabilirsiniz. @asliozkeles

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.