Popüler kültürün zirve döneminde yaşadığımız yadsınamaz bir gerçek. Bu sadece sonu gelmez çizgi roman adaptasyonlarının üzerimize bombalanması ile alakalı değil. Aslında evet alakalı ancak bugün, Martin Scorsese’nin filmlerden çok lunaparklara benzettiği süper kahraman filmlerini konuşmayacağız. Çünkü Marvel’ın ve DC’nin ortaya bir sinema ürünü koymakta bu kadar zorlandığı başka bir yazının konusu ancak merak etmeyin, bu yazıyı okuduğunuzda bir şeyi fark edeceksiniz. Yazın en önemli iki televizyon yapımını ele alacağımız bu yazıda detaylara indikçe Disney ve Warner Bros tekelindeki her yapımın ısrarla tekrarlamaya devam ettiği hatalarla karşılaştırırken bulacağız kendimizi ister istemez. Böylece aslında ikinci bir yazıyı kendi hayal gücünüzde canlandırmış ve okumuş olacaksınız. 

Çağımızın en önemli hikâye anlatıcılarından olan video oyunları efsanesi Hideo Kojima’nın “Movie theaters are an important place, but streaming times are good too.” yani “Sinema salonları çok önemli yerler fakat ekran süresi de öyle.” sözleri iki açıdan çok mühim. İlki Streaming çağının hikâye anlatıldığında oldukça kısırlaşan sinema yapımlarına alternatif oluşturması ve kendi içerisinde yeni bir rekabet oluşturduğunu vurgulaması. İkincisi ise biz, sevgili her fırsatta hor görülen geeklere, başarılı geek yapımların sektörün en iyilerinin gözünde sonunda karşılığını görmeye başlaması ve aslında hobilerimizi bir bütün olarak ele aldığımızda video oyun, sinema sektörünün ve çizgi roman dâhil olmak üzere edebiyat dünyasının ortak gayesinin doğru hikâye anlatımı olduğunun hatırlatılması.

Hideo Kojima’nın bu sözleri son aylarda yayınlanan herhangi bir Disney + ya da Warner Bros/HBO Max yapımına ait değil. Bu övgü, kendisinin uzun süredir çalıştığı yeni video oyununun temasıyla benzerliği nedeniyle tanıştığı The Boys ve Stranger Things hakkında. Kojima, The Boys’la tanışması sonucu diziye övgüler dizdi ve sezon boyunca izlediği bölümleri yorumlayarak diziye hayranlığını Twitter aracılıyla sundu. Ayrıca bir yaratıcı olarak özgün bir eser sunmak istediği için oyunu için yaptığı çalışmaları durdurduğunu açıkladı. Bunun üzerine The Boys’un yapımcısı Eric Kripke kendisiyle bir The Boys oyunu için çalışmaktan onur duyacağını belirterek birlikte bir video oyunu üretmeye açık olduğunu söyledi.

Bu sözler neden mi bu kadar değerli?

Çünkü çizgi roman adaptasyonlarına çok uzun süredir eğlence kültürü içerisinde ameliyat ile üzerimizden alınması gereken bir tümör gözüyle bakılıyor. Özünde eğlence kültürünün bir parçası olarak doğmuş ve büyümüş olsa da zehirlenmiş ve bütünü zehirleyecek kadar ölümcül olan bir tümörden bahsediyorum. Hem sinemacılar hem de oyuncular ana akım filmleri kolay para kazanma aracı olarak görüyorlar. Pek çok kariyerli sinemacı ve oyuncular bu filmlere katılırlarsa kariyerlerinin düşüşe geçeceğine, ödül sezonundaki şanslarını azaltacaklarına inanıyorlar. Aynı zamanda ana akımda yer alan isimler de kendilerine yöneltilen eserleri hakaret olarak algılayarak karşı atağa kalkıyorlar, eleştirilerden ders çıkarmak yerine. Tom Holland’ın koskoca Scorsese’yi eleştirmeye cesaret etmesi, belki de bardağı taşıran son damlaydı benim için. Evladım, sen Uncharted’da bile Peter Parker’ı oynadın nereden geldi bu özgüven de Scorsese’yi eleştiriyorsun? Bu tartışma yıllardır bizi bir yere götürmediği gibi, bu tartışmadan yara alan tek kişi yine en sonunda biz izleyiciler oluyoruz. Hem Disney hem de Warner Bros, eleştirmenleri ve izleyiciyi nasıl manipüle etmesi gerektiğinin farkında. Beklentiler o kadar düşük ki filmlere sıkıştırılan, içerisi tamamen boş tek bir cameo bile film hakkındaki düşünceleri birebir değiştirmek için yeterli.

Tüm bu kaosun içerisinde Netflix ve Amazon Prime, Disney+’a karşı girdikleri savaştan alınları ak bir şekilde çıktılar geçtiğimiz haziran ayında. Hem de Obi-Van Kenobi gibi yılın en çok beklenen mega projesinin karşısında. Stranger Things ve The Boys elbette Netflix ve Amazon’un en büyük projeleri ancak bu büyüklük, marka isminden gelmiyor. Tam tersine Netflix ve Amazon bunu, popüler kültürü yeniden inşa ederek yapıyor. Stranger Things 80’lere yazılmış bir aşk mektubundan çok daha fazlası. Duffer Kardeşler sadece 80’lerin ünlü film ve yönetmenlerinden etkilenmiyorlar. Duffer Kardeşler popüler kültürü bir bütün olarak kabul ediyorlar. Onların gözünde bir eserin kalitesi belirleyici ve ilhamlarını tek bir türden seçmiyorlar. Bir bütün olarak beslenebilecekleri kadar besleniyorlar. Stranger Things’in özünü oluşturan Jean Grey ve Claremont başyapıtı Dark Phoenix Saga ve Wolfman/Perez başyapıtı The New Titans, Duffer’ların gözünde Stand By Me (Rob Renier), Close Encounters of the Third Kind (Steven Spielberg), Halloween, Lovecraft Country, The Middle Earth, Die Hard, Dungeons & Dragons kadar kaliteli birer eser. İşte tam da bu yüzden Stranger Things, bir bütün olarak gelmiş geçmiş en iyi Jean Grey uyarlaması. Fox’un iki farklı üçlemenin merkezine Jean Grey’i yerleştirmiş olmasına rağmen karakteri anlamaması nedeniyle görsel olarak kusursuz olarak görülen sözde Jean Grey, Stranger Things’in 11’iyle aynı etkiyi izleyicide uyandırmaktan çok uzak kalıyor.

Popüler kültürünün sanattan beslendiği en güzel özelliklerinden biri tam da burada ortaya çıkıyor. Hayal gücü ve yaratıcılık her zaman birbirinden etkilenir ve bir bütün olarak her zaman daha ileriye gitmeye meyillidir. The Boys’un çizgi romandan diziye uyarlanma süreci bunun bir diğer güzel örneği. Garth Ennis ve Nick Derrington’ın 2000’lerin edgy çizgi roman akımına kazandırdığı bir diğer süper kahraman eleştirisine Eric Kripke, dizisiyle adeta çizgi romanda her zaman eksik kalan o hayat ışığını vermiş. Tek boyutlu karakterlere yazdığı karakterizasyonla hayat ve bir motivasyon vererek izleyicisiyle bağ kurmasını sağladı ve çizgi romanın çıkamadığı seviyelere bu şekilde çıktı. The Boys’un ana akıma tepki olarak doğan özünü birebir korudu fakat yalnızca çizgi romanları eleştirmek yerine bunu popüler kültürü bir bütün olarak ele alarak başardı.

Avengers Endgame’in zorlama feminist “Girlpower” sahnesiyle önce ikinci sezonun başında dalgasını geçti sonra da ikinci sezonun final bölümünde “Girls Get It Done” nasıl olurmuş göstererek adeta Marvel Studios’a, doğru bir feminist duruş nasıl olur, gösterdi.

Justice League ve Snyder Cut hayranları, Gal Gadot ve Hollywood ünlülerinin Imagine Instagram live performansı, Reddit’te “Ya Ant-Man Thanos’un kıçına girseydi ve kendini büyütseydi?” teorisini atan o anonim kullanıcı, Trump destekçisi aşırı Amerikan sağcıları, Kendall Jenner’ın Amerikan polisinin afro-amerikanlara uyguladığı sistematik şiddeti bir kutu pepsi ile durdurduğu ünlü Pepsi reklamı, hepsi bu sezondan nasiplerini aldılar.

Tek boyutlu bir dizi olsaydı The Boys sadece bunları yaparak bile eleştirmenlerden ve izleyicilerinden tam not alabilirdi fakat yıllar sonra geriye dönüp baktığımızda kimse dizinin bir sahnesini bile hatırlamazdı muhtemelen ancak The Boys, her zaman başardığı gibi üçüncü sezonuyla da katmanlı karakter hikâyelerini amacından şaşmadan anlatmayı başarmanın en doğru noktasını buluyor. Şu an izleyebileceğiniz en edgy, pornografik öğeler barındıran dizinin aynı zamanda popüler kültür içerisinde en cesur şekilde söylemek istediklerini üzerine basa basa söyleyebilmesi ve 2022 Amerika’sını çıplak bir şekilde gözler önüne sermesi, sanırım benim The Boys hakkında en sevdiğim ironi.

The Boys oyuncularının röportajlarına hiç denk geldiniz mi bilmiyorum ancak bahsettiğim röportajlara baktığımızda bile bir oyuncu olarak yalnızca diziyi değil popüler kültürü ve sinemayı ne kadar ciddiye aldıklarını anlayabiliyorsunuz. Erin Moriarty’nin  (Annie/Starlight) en büyük hayali David Lynch, David Fincher gibi isimlerle birlikte çalışmak. Oyuncu kadrosunun geneli televizyon oyuncularından oluşsa bile bu, artık eskiden olduğu kadar kötü bir şey değil. Çünkü Emmy ödüllerinin Oscarlardan daha fazla önemli olacağı bir döneme adım atıyoruz yavaş yavaş. Hikâye anlatıcılığının şekli günden güne değişiyor. İzleyici için artık iki-üç saat, bir hikâyenin işlenmesi için yeterli gelmiyor. Televizyon bütçeleri artık filmlerle rahatlıkla yarışabilecek seviyede ve The Boys ve Stranger Things oyuncu kadrosu olarak hem çok kaliteli isimlere hem de bu oyuncuların potansiyellerini ortaya koyabilecekleri metinlere sahip. Bu noktada Karen Fukuhara’ya bakmanız yeterli. Sizce ünlü oyuncu, Kimiko/The Female’i mi oynamaktan daha memnundur yoksa üç saatlik filmde sadece iki dakika ekran süresi olan Katana’yı mı? Cevap belli: She’s a maniac on the floor.

Yazıda daha önce de belirttiğim gibi sanat, her zaman etkileşime ve evrime meyillidir ve iyi bir eseri kötü bir eserden ayırabileceğiniz ana nokta burada karşımıza çıkar.

Sadie Sink’in inanılmaz dördüncü sezon performansının yansımasını, 2022 yılında listeleri kasıp kavuran Katie Bush’ın 1985 hiti Running Up The Hill (A Deal With God)’da bulabilirsiniz. Şarkının 1985’de görmediği liste başarısını 2022 yılında göstermesinin arkasında tam da bu var. Stranger Things  diğer eserlerden etkilendiği kadar etkileme gücüne de sahip. Dördüncü sezonun ikonik karakteri Eddie Munson’ın dizinin finalindeki Master of Puppets performansı, şarkıyı yeniden listelere taşımaya yetti ve arttı bile. Karakterin ölümünün ardından pek çok rock efsanesi üzüntülerini ve teşekkürlerini iletti dizinin sosyal medya hesaplarına. Metallica üyeleri Hellfire Kulübü tişörtlerini üzerlerine geçirdikleri Master of Puppets, Eddie Munson düet performanslarıyla karaktere saygı duruşunda bulundular.

2022 yaz aylarının bize hatırlattığı bir şey varsa o da adaptasyonların marka haklarından çok daha fazlası olduğu. Keşke Disney ve Warner Bros. da bunu hatırlamış olsaydı. Gelmiş geçmiş en iyi Fantastic Four filmini Disney’in sahibi olduğu Pixar, The Incredibles ile çekeli neredeyse yirmi yıl oldu. Cevap aslında yan stüdyolarında saklıydı ve kendilerine bir o kadar yakındı. Ancak on sekiz yıl boyunca üç maymunu oynamayı ve kısa ve basit yolu seçmeyi tercih ettiler. 2022 yazı bize değişimi müjdeliyor. Streaming platformları arasındaki rekabet kızışıyor ve rekabet arttıkça daha kaliteli dizilere kavuşuyoruz.

Yazan: Berkay Küçük

Author

Dünyanın en ihtiyacı olduğu anda ortaya çıkarak çeşitli konularda fikirlerini belirten yazarlar. Bir konuk yazar asla geç yazmaz, erken de yazmaz. Onlar, tam yazmaları gereken zamanda yazarlar.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.