Hepimizin Rings of Power dizisi hakkında beklentileri vardı ve bu beklentiler oldukça büyüktü. Adında “Lord of the Rings” geçen bir yapıma, “Aman olsun canım, bunu da görmüş olduk” tarzında bir yorum yapmamız beklenemezdi. Fakat her geçen gün Rings of Power bu yorumu bize daha fazla yaptırır oldu. Yani “kötü” bir dizi izlemiyoruz ama vasat bir dizi izliyoruz ve bu da bizi üzmeye yetiyor. Zannediyorum ki içerisinde biraz aksiyon bulunmasından ötürü diğer bölümlerden daha çok beğeni toplayan Rings of Power’ın, “Udûn“ isimli altıncı bölümünü spoilerlı olarak incelerken, bu üzüntümüzün neden kaynaklandığını irdeleyeceğiz. Fakat bir cevap bulacağımıza dair garanti veremiyorum.
Eksik Bir Şey mi Var?
Rings of Power için yapılan en büyük eleştiri J. R. R. Tolkien’in yazdığı lore’u dikkate almaması olabilir. Hikâyede ve karakterlerin kişiliklerinde yaptıkları her değişiklik şimdiye kadar oldukça fazla tepki çekti. Fakat bana göre kendi içerisinde tutarlı ve mantıklı değişiklikler yaptığı sürece bunların hiçbirinin önemi yoktu. Bakın mesela dizi ilk duyurulduğunda büyük tepki çeken “siyahi Elf ve siyahi Cüce” muhabbetini kimse açmıyor artık. Zira hem Prenses Disa hem de Arondir, şu anda dizinin en iyi karakterleri arasında yer alıyor ve onları izlemekten büyük bir keyif alıyoruz. Hatta Arondir’in diziyi taşımaktan sırtı ağrıdı diyebiliriz.
Dostlarım dizide eksik bir şey var. Buna epik anlatım dememek için kendimle çok mücadele ettim ama ne yazık ki Rings of Power, bir Lord of the Rings yapımından beklenen epik bir anlatım tarzına sahip değil. Karakterlerle empati kurmamız için onları ve yaşadıkları olayları o kadar “insan” seviyesine düşürmüşler ki kurguları, sıradan bir insanın anlattığı askerlik anılarına benzemiş. Oysa ki bizim beklediğimiz şey tam anlamıyla bir destandı!
Şimdi sorarım size, dizi başladığından beri Galadriel’in ettiği hangi cümleden sonra gözleriniz yaşardı, hangi karakterin yanında savaşmak için can attınız, hangisinin başına bir şey gelmesinden ölümüne korktunuz, karakterlerimizin yaşadığı hangi olay sizi günlerce derin düşüncelere sevk etti? Ne yazık ki hiçbiri. Fakat bir Lord of the Rings yapımından beklediğimiz şey tam olarak bunlar. Biz bir destan izlemek istiyorduk, Amazon ise bize karakterlerin isimlerini ve içerisinde bulundukları mekânları değiştirdiğimizde yüzüne bile bakmayacağımız, sıradan bir hikâye verdi.
Ama Aksiyon Vardı?
Udûn bölümünü izlerken, içerisinde eksik bir şeyler olduğunu düşündüğüm ilk sahne; güneylilerin Orklarla savaştığını gördüğümüz sahneydi. Bu savaş sırasında özellikle Arondir’in sahnelerini beğensem de ne yazık ki “plot hole” diye adlandırabileceğimiz senaryodaki boşluklar ve dizinin ısrarla bizden Orklar için gözyaşı dökmemizi istemesi, bu sahnelerden aldığım zevki düşürdü.
Öncelikle Arondir’in önderliğinde köylülerin Orkları durdurmak için yaptıkları plan fazlasıyla zayıftı. Bronwyn ve Arondir’in insanı zerre gaza getirmeyen motivasyon konuşmalarını hesaba katınca bir kıyım yaşanması işten bile değildi. Fakat bizim köylülerimizin hepsinin içinden bir anda savaşçılar ortaya çıktı ve üzerlerine gelen ilk Ork dalgasını püskürtmeyi başardılar. Daha sonra Orkların arasında Waldreg’in izinde giden köylülerin de olduğunu gördüğümüzde birazcık tadım kaçtı, ne yalan söyleyeyim. Yani tamam, görünüşlerini Ork’a benzetmişler ama hiçbiri mi insan gibi ses çıkarmadı? Hiçbiri mi öldürülürken aman dilemedi?
Şimdi bu noktada sizi daha önce yazmış olduğum bir yazıya geri götürüp “Süvariler Geliyor!” klişesinin ne olduğunu okumanızı öneriyorum. Rings of Power, tıpkı atası Lord of the Rings üçlemesi gibi kahramanlarımızın en çaresiz hissettiği anda Numenorlular’ın ortaya çıkmasını sağlayarak savaşın seyrini bir anda değiştirdi. Ama ne yalan söyleyeyim bende zerre heyecan uyandırmadı bu sahne. Savaşta kahramanlarımızın plot zırhlarının kalınlığına mı güvendim, yoksa o sahne tamamen yanlış bir şekilde mi çekildi bilemiyorum ama tüylerimin diken diken olması gereken bu sahnede hiçbir şey hissetmedim. Bu sahnenin eksikliğini daha iyi anlamak için Miğferdibi Savaşı’nda, Gandalf’ın beşinci günün şafağında gelip günü kurtardığı sahneyi bir kere daha izleyin ve aynı yöntemi uygulayan iki sahnenin arasında ne kadar devasa bir fark var, görün.
Numenor ordularıyla birlikte savaşa katılan Galadriel ve Halbrand için ayrı bir parantez açmamız gerekecek. İlk başta atından eğilerek üzerine gelen bir oktan kurtulan Galadriel’in yaptığı hareketi hiç yadırgamadım hatta Galadriel ile dalga geçenleri biraz haksız buldum. Fakat daha sonra Galadriel’in aynı hareketi, aynı savaş içerisinde ikinci kez yapmasına fazlasıyla sinirlendim. Ya insan gerçekten hiç mi ne yapıyoruz biz demez, demiyorlar işte…
Sabrımız Sınanıyor.
Adar’ın peşinden giden ve onu “durduran” bu aklı selim ikilimiz, birkaç bölümdür elden ele dolaşan kabzayı aldılar ve yeniden Arondir’e teslim ettiler. Bakın, ne günlerce o kabza ile vakit geçiren Arondir ne güneylilerin kralı olduğunu söyleyen Halbrand ne de Sauron’un dahi irfanına yetişemediği Galadriel kabzayı sarmalayan bezi şöyle bir açıp baktılar. Hani Arondir ağırlığından falan bile şüphelenmedi. Lore falan değil artık derdimiz, böyle salaklıkları nasıl görmezden gelmemizi bekliyorlar, ben bunu anlamıyorum.
Yani artık Galadriel’in karakteri hakkında denecek ne kaldı bilmiyorum fakat gerçekten, bir karakter ancak bu kadar kötü yazılabilirdi. Önce Halbrand’ın sinirlerine hâkim olmasını tembihleyen Galadriel, Adar ile yaptığı küçük konuşma sırasında öfkesine yenik düştü ve az kalsın Adar’ı öldürüyordu. Galadriel diyorum ha, öfkesine yenik düştü. Kimse kusura bakmasın ben hâlâ Galadriel’in karakter gelişiminin, kardeşi Finrod’un kendisine “Aydınlığı görmek için bazen karanlığa dokunmak gerekir” nasihatini verdiğinde, geri döndürülemez bir şekilde mahvedildiğini düşünüyorum. Adar’ın “Morgoth’un varisini belki bir gün aynada görürsün.” sözleri, tam da bu Galadriel’in hak ettiği türden sözler.
Daha iki bölüm önce, Adar’ın dizide ilk görünmesi sırasında ölen bir Ork’a karşı döktüğü göz yaşları, “Dizi yapımcıları bizim bir Ork’un ölümüne üzülmemizi mi bekliyor?” diye sormama neden olmuştu. Bu bölüm çok daha iyi bir şekilde anladık ki evet, tam olarak bunu istiyorlar. Yani ben gerçekten bu sahneleri yazan, onaylayan insanların ne düşündüğünü anlamıyorum. “Orklar’ın da bir adı var, kalpleri var onların!” diyaloğunu yazarken hiç mi utanmadınız ya? Yahu bunlar kötülüğün en saf hâlinin yansıması, ne kardeşliğinden ne yüreğinden ne zincirlerin kırılmasından bahsediyorsunuz siz? Oldu olacak bir de bir Ork ile insanı birbirine âşık edin, onların da aşk hikâyesini izleyelim tam olsun. Her gün Valar’ın ışığından biraz daha uzaklaşıyoruz.
Hüküm Dağı’nın Kilidi!
Geçtiğimiz bölümde Arondir’in kabzayı daha önce gördüğünü söylediğinde gösterdiği duvar oymasından yola çıkarak bu kabzanın Elfler’i, Ork’a çevirmeye yarayan bir alet olduğunu düşünmüştük. Fazlasıyla saçma bulduğum bu teorinin diziye cuk oturduğunu düşünüyordum. Fakat işin aslı benim düşündüğümden daha saçmaymış… Meğerse bu kabza, barajın kapaklarını açan bir anahtarmış. Adar’ın izindeki Orklar da bu baraj sularına tüneller aracılığıyla yön vererek, aktif olmayan bir yanardağı patlattılar. Böylece büyük Mordor açılışı gerçekleşmiş oldu.
Artık bu noktada insan ne deyip ne diyemeyeceğini şaşırıyor sevgili dostlarım. Koskoca Mordor’un yaratılışını bu şekilde mi görecektik? Bu talihsiz olayı bir de Adar’ın Sauron için ettiği “Onu ikiye böldüm” laflarıyla yan yana düşündüğümüzde daha bir üzülüyorum. Yapmış olabilir ha, ben artık her şeye inanırım. Belki Sauron da çıkmaz ve Galadriel’in kötülüğün hizmetkârı olduğu bir Yüzüklerin Efendisi evreni izleriz.
Ben daha önce size sezon finaline doğru gidildikçe kötü kararların arka arkaya geleceğini söylemiştim. En büyük bombayı sezon finalinde göreceğiz bence. Siz ne diyorsunuz dizinin gidişatı hakkında sevgili dostlarım? Rings of Power dizisi toparlanabilecek mi? Yoksa şu an olduğu gibi güzel mi? Yorumlarınızı bekliyoruz.
3 Comments
Sen artık dizi yorumu yapma be , çok fena saçmalıyorsun. Beğenmiyorsan izleme. İnsanlar senin saçmalıklarını okumak zorunda mı ?
Tabii ki değil. Bu yüzden başka siteler var. Oralardan okuyabilirsiniz. Ama bu sitedeki yazılarda benim yorumlarımı bol bol göreceksiniz. 🙂
Kimse kusura bakmasın ben hâlâ Galadriel’in karakter gelişiminin, kardeşi Finrod’un kendisine “Aydınlığı görmek için bazen karanlığa dokunmak gerekir” nasihatini verdiğinde, geri döndürülemez bir şekilde mahvedildiğini düşünüyorum. Neden böyle düşünüyorsun?