Bölüm VI
Hayatında ağzına içki koymamıştı çocuk. Adam ise milli içiciydi. İçiyordu yer yer ve zaman zaman. İçtiği zaman da iyi içiyordu. Sarhoş oluyordu ama olmadığını iddia ediyordu. Girdiği iddiaları tam dönülmez akşamın ufkundayken kaybediyordu. Çocuk ise henüz hiç bir cümlesinde ‘meze’ kelimesini kullanmamıştı.
Radyoda duydu şarkıyı adam. Canı çekti o akşam. Bakkala uçtu, koparmadan, canı her neyi çekiyorsa, gazete kağıdına sardırdı. Eve gelip sofrasını kurdu. Çocuk ise sıkılmıştı radyonun çıkardığı seslerden. Kalktı ve adama sokuldu. “Eşlik etmek istiyorum” dedi çocuk. “Olmaz” dedi adam, sakallarını sıvazlayarak. “Neden olmasın?” dedi çocuk bıyıklarını terleterek. Terli bıyıklarını işaret etti adam, çocuğun. Çocuk ise “Kendi işimi kendim görürüm” demedi ama kendi işini görmeye koyuldu. Suyunu koydu. Buzunu ayarladı. Ensesini tutarak raconuyla götürüverdi.
Adam müdahale edemedi. Adamın eli kolu, tarafımdan bağlanmıştı. Belki içinde fırtınalar kopuyordu ya da içinde yeller esiyordu ama hiçbirini ben söylemeden dışa vuramıyordu. Göz göre göre içiyordu çocuk, duruyordu adam, yazıyordum bunları. Acıdım adama. Üzüldüm çocuğa. Müdahale ettim.
Adam birden uyuyup kaldığı yatağından kalktı ve bütün bunların bir düş olduğunu düşündü. Adam huzura erdi, çocuk olayla ilgisiz bambaşka bir yerdeydi, bense kendimi aklamıştım. Çünkü ben bu hikâyenin tanrısıydım.