Loki karakteri neden sevildi? Şüphesiz Tom Hiddleston’ın payı büyük, bunu inkar edecek hâlim yok. Hiddleston doğuştan karizmatik, etkileyici bir adam. Röportajlarında bile film karakteri gibi konuşuyor, hareket ediyor, mimik veriyor adam. Ama sadece Hiddleston’ın büyüsü müydü Loki’yi MCU’nun en popüler karakterlerinden biri yapan? Hayır. Loki karakterinin gölgeyle ışık arasında ip atlayışı, izleyicinin devamlı ona güvenmek ve ondan iğrenmek arasında gidip gelişiydi onu böylesine ilginç yapan.
Bu arayı bulmak zordur. Genelde -biraz aktör kabızlığından, biraz da senaryo öküzlüğünden- izleyicinin güveniyle oynayacak bir karakter nadir görülür sinema veya televizyonda. Dizide bunun için biraz daha vaktiniz olduğundan, bunu yapmak ekstra efor gerektirir. Çünkü düşünsenize, izleyiciye karakteri 6 bölüm inandırıp, 7 bölüm soğutmanız, sonra 6 bölüm tekrar o güven hissini geri getirmeniz gerekir; arada bir bölüm yanlış yazsanız karakteri, beli doğrulmaz. Sadece sevip sevmemek de değildir mesele. Yakın tarihten bunu başarabilen az karakter gelir insanın aklına o yüzden. Ben hafızamı zorlayınca gözümün önüne Battlestar Galactica’dan Gaius Baltar’ı, Lost’tan Ben Linus’ı getirebiliyorum ancak. Bir de artık, bu bölümden sonra, Grant Ward’ı.
Agents of SHIELD’ın geçen sezona kıyasla karakterlerini nasıl yeni yerlere atadığını defalarca anlattık, dilimizde tüy bitti. Ama bir defa daha altını çizdi dizi. Geçen sene tam bir “Ajan Yakışıklı” olan Ward, bu sene dizinin Loki’si hâline geldi. Sezon boyunca Skye ile olan muhabbetleri bu bölümde öyle güzel bir nihayete bağlandı ki gerçekten yazarlara alkış tutmamak elde değil. O muhabbetler ki başta sadece Skye ve Ward arasında bir drama yaratmak için varlarmış gibi gözüküyorlardı. Şimdi anlıyoruz ki, bizimle Ward arasında bir drama yaratmak için yazılmışlar.
Ward sene başından beri Skye’a kendini inandırmaya, güven oluşturmaya çalışıyordu. Gerçekten de adım adım kurdu bu münasebeti yazarlar. Bölümlerin arasına serpiştire serpiştire, altıncı bölüm öncesi hem Skye’ın, hem de izleyiciler olarak bizin Ward’a başka bir gözle bakmasına sebep oldular. Bu noktada Ward’ı canlandıran Brett Dalton’ın da payı çok büyük tabii ki. Dalton o kadar ikna edici oynuyor ki “yaptıklarından pişman olan” adam profilini, insan gerçekten de inanıyor o pişmanlığa. İnanıyor de ne oluyor? Sonra çıkıp kardeşiyle tanışınca, bir anda her şey alt üst oluyor, siz de kendinizi dumur diyarında buluyorsunuz!
Spoiler verme niyetinde değilim merak etmeyin. Tek söylemek istediğim şey şu: Jed Whedon ve Maurissa Tancharoen muhteşem bir ustalıkla yeni yerlerine yerleştirdikleri karakterleri ikinci sezonun içerisinde de sağa sola oynatıyorlar. Ward sezonun ilk altı bölümünü randımanlı bir Hannibal Lecter çakması olarak geçirirken, bu bölümle birlikte yine farklı bir yere yerleşti. Beraberinde kurduğu ikili dinamikler de hareket etti tabii ki; ve onların peşinde de, bizim beklentilerimiz de.
Bu dizi bunu çok iyi yapan bir şey oldu artık. Risk alıyor, ama bunları büyük riskler gibi hissetmenize de engel oluyor. Örneğin Adrianne Palicki’nin canlandırdığı Mockingbird karakterini halihazırda kalabalık bir kadroya sokmak büyük bir risk. Bunun üzerinden gayet kolay bir şekilde sırıtabilecek bir “eski karı koca nefret / aşk ilişkisi” hikayesini Lance Hunter ile anlatmak ayrı bir risk. Fitz’i “defolu” bir şekilde göstermek, dışarıdan çapı dar gözükebilecek bir diziye Fitz-Simmons ilişkisinin katmanlarını sokmak da büyük bir risk. Bunların yerine haftanın kötüsü formatında devam edebilirdi dizi.
Ama bu riskler çalışıyor. Adrianne Palicki zaten diziye çok harika bir hava getirdi, üstüne üstlük bir de Nick Blood ile de çok uyumlu bir grafik çiziyor. Iain De Caestecker kelimenin tam anlamıyla Emmy’ye oynuyor ve Elizabeth Henstridge ile olan kimyalarında yeni seviyeler keşfediyorlar. Yazarlar da bu iki çifti çok güzel deşiyorlar yan karakterlerin de müdahalesiyle. Bu sırada mizah dozunu da harika ayarlıyor, sizi güldürmeyi de beceriyorlar.
Bir de Agents of SHIELD S02E06 şunu gösterdi bize, MCU bağlantısını bir kenara bırakın, bu dizi şu an ekranlardaki en iyi casus dizilerinden biri. Tam bir Alias tadı var artık dizide. Her bölümde en az bir “undercover” şey oluyor ve bunlar çok harika bir balans tutturmuş dövüş sahneleriyle çözülüyorlar. O balans, bir yandan bunun bir süper kahraman evreni olduğunu hatırlatacak kadar uçuk, ama izlediğimiz şeyin casuslar tarafından icra edildiğini unutturmayacak kadar da insani bir çizgi arasında kuruluyor.
Bu bakımda da May’i çok iyi kullanıyorlar bu sezon. Hâlâ kimse Kevin Tancharoen’in yanına yaklaşamadı (ki keşke her bölümü o çekse) ama bu bölüm May’in Scarlotti ile kapışması gerçekten de seyri çok keyifli bir kavgaydı. Özellikle Scarlotti’nin zincirli bıçağı tam dediğim dengenin kusursuz örneğiydi. Bir süper kötü silahı olabilecek kadar fantastik, ama May’e yenildiğinde şaşırmayacağımız kadar da insanı. Scarlotti’nin kendisi de fena değildi Allah için, geri dönse hiç itirazım olmaz…
Ezcümle: Agents of SHIELD S02E06, Ward odak noktasıyla işi götürdü bu bölüm. Başlarda biraz ürperdim sıkıcı bir bölüm mü geliyor, saçma bir “dünya SHIELD’a karşı” konusuna mu dönülüyor diye ama bölüm yine iyi anlamda yüzümü kara çıkardı. Şaşırtıcı derecede istikrarlı bir kalite var Agents of SHIELD’da. Bozulmazsa, baya ihya olmaya devam edeceğiz, belli…
2 Comments
Reyting uğruna dizinin başını yakmazlarsa baya iyi şeyler bekliyor bizi.Yabancı sitelerdeki incelemeler reytingler kötü demekten öteye gidemiyordu ama bu hafta AOU fragmanıyla birlikte reytinglerdeki artış yüzümüzü kara çıkartmadı.
Diziyi keyif alarak izlemekle birlikte, yine de MCU açısından yeterince kullanıldığını düşünmüyorum. Belki ABC yanlış tercihtir, başka bi kanal olsa daha rahat uçabilecekleri bir dizi olabilir belki ama bu haliyle potansiyelin gerisinde kalıyorlar gibi geliyor. Yani film evrenine katkı yapabilecek bir yapım olmak yerine oradan referanslar kullanmakla yetinmesi biraz hayal kırıklığı yaratıyor. Deathlok iyi fikirdi ama çok kısıtlı kaldı. Mockingbird güzel açılım ama May’den çok öte bir karakter mi çok bilmiyorum. İnşallah daha ileriye gider. Ama bu haliyle bile yine de izlenesi tabi..