Hollywood’da orta seviyede bir aktör olmak ekosistemde acayip bir yer tuttuğunuz anlamına geliyor. Bir taraftan, büyük stüdyolar tarafından dikkate alınacak ve büyük filmlerde rol kapacak kadar yaldızlı bir isminiz var. Ancak öte taraftan, kaşeniz o stüdyolara diz çöktürtecek kadar fazla da olmuyor hiçbir zaman. Bu yüzden, sıklıkla, aktörler kendilerini çok da rahat hissetmedikleri, çok da gurur duymadıkları projelerde bulabiliyorlar. Ben Affleck’e sorun, anlatsın mesela o aralıkta yaşamanın nasıl bir şey olduğunu.
Bu yüzden buna bakıp verilen tepkiler farklı oluyor. Ödül sezonunun gelmesiyle birlikte başlayan The Hollywood Reporter muhabbetlerinden birinde, büyük bir stüdyoyla güreşip belirgin bir şekilde sinen iki aktörü izleme şansımız oldu örneğin: Dev Patel ve Andrew Garfield. Indie filmlerde yükseldikten sonra, biri The Last Airbender, ötekisi de The Amazing Spider-Man şeklinde iki devasa filmle imza atan ikili, ikisi de dev pişman konuştular konuyla ilgili. Patel, “Sesimi duyuramadım, ekranda bir yabancı var gibiydi” derken, Garfield başka bir konudan bahsetti:
“Söylediğin şeye bayıldım, bir yabancıyı seyredermiş gibi dedin, sığ ve zehirli bir şeyi yayıyormuş gibi. Ne kadar derinlik denenirse denensin, bir katmana ulaşılamıyor. Spider-Man benim en sevdiğim süper kahramandı, üç yaşında ilk kostümün Spider-Man’di. Ben şöyle düşünmüştüm: Bunu izleyen milyonlarca genç var, kendilerine birinin ‘Sorun yok, seni görüyoruz’ denmesine ihtiyaçları var. VE çoğu zaman bu fırsat alınmadı, ve bu kalp kırıcıydı, mahvediciydi; çünkü bu filmler ile aktarılabilecek çok ilaç vardı”
Garfield’ın meali, Spider-Man filmlerinin onun arzı ettiği kadar derin olmayışından duyduğu rahatlık elbette. Ancak bu doğru bir yaklaşım mı, orası şüpheli. Garfield’ın kast ettiği şeyi anlamak zor değil, özellikle de Spider-Man’in okulda taciz edilen ve dışlanan çocuklar için ifade ettiği şeyler düşünülürse. Ancak bu tip filmler, böylesine mesajları Scorsese gibi didaktik veya katmanlı veya boyutlu vermek zorunda değiller. Böylesine filmler, derin olmak zorunda da değiller. Onu Spider-Man’e hayran eden şeyler de bu derinliğe sahip değildi. Sadece var olarak ve o genç insanların kalplerini hafifleterek kültürel bir önem arz etti bu karakterler.
Ve Garfield elbette, kreatif süreçte eli ayağı olmayan biri olarak filmlerin kalitesinden şikayet edebilir; ancak bunu kendisinin Scorsese ve Gibson filmlerini konuşmaya geldiği masada derinlik kavramı üzerinden yapması, gören gözlere biraz eğreti duruyor; orası da kesin. Kalmış ki, katıldığı Patel bambaşka bir şey söylüyor ve bambaşka bir filmden söz ediyor orada. Bizce The Last Airbender’da oynamış bir adam, “Büyük stüdyo filmlerine küstüm” diyorsa, ona söz ekleyecek kişinin de aynı istasyonda durmuş olması gerekir. Çünkü Patel “Nasıl iş yapıyorsunuz abi ben gidiyorum” dese, “Tamam abi” der, akşam kasting ajansını ararlardı. Patel’in sessiz hissetmesi ondan. Garfield’ın suratı ise afişe basılıydı. Belki ilkinde değil, ama ikincisinde forsu elbet ki vardı. Velhasıl, biraz samimiyetsiz geldi bu açıklama. Bilmiyoruz siz ne düşünüyorsunuz? Var mı yorumlar?