Türkiye futbol A Milli Takımı kaptanı Arda Turan, milli takım uçağında gazeteci Bilal Meşe’ye saldırdı. Bilal Meşe’nin EURO 2016 esnasında kaleme aldığı ve o dönem bütün ülkenin konuştuğu –ve dolayısıyla halkın bilme hakkının bulunduğu– Arda Turan – Fatih Terim küslüğüne sebep olan şeyin prim münakaşası olduğunu iddia eden bir yazıdan ötürü Turan, uçakta otururken gördüğü Meşe’nin boğazına sarıldı, küfürler sarf etti, zor sakinleştirildi.
Yazıya girişmeden önce, okumanız gerektiğine inandığım bir ayrım var. Yazının geri kalanında sıkça karşınıza çıkacak. Bu yüzden erkenden çözümlemek önemli. Milliyetçilik ve vatanseverlik farklı şeylerdir. Milliyetçilik “ülkeni sevmek” değildir. Milliyetçilik “ülkemin hayrı için her şeyi yaparım” değildir. Bunlar vatanseverliktir. Milliyetçilik ise, çok basit bir biçimde, insanlara yönelik davranış biçimini belirlerken milliyeti bir faktör olarak almaktır.
Arda Turan’a dönelim. Turan, olayın ardından önce Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim tarafından kadro dışı bırakıldı. Ardından da bir basın toplantısı yaptı. Basın toplantısında “kuş gibi hafifledim” dedi, “bir daha olsa bir daha yaparım” dedi, kenarıya çekildiğini açıkladı. Aynı gün, korkunç anlamsız bir şekilde Galatasaray formalı bir pozunu paylaşarak yaptığı şeyin sebebini adamlık olarak verdi. Barcelona’nın kontratlı bir futbolcusu olarak “Ben hayatımda hiç iyi futbolcu olmaya uğraşmadım” gibi bir cümle sarf etti. Bu muhteşem cümlesini de yine hayatta bir numaralı derdinin “adamlık” olduğunu zikrederek destekledi.
Bir başka “adam” Rıdvan Dilmen de bunun üzerine Arda Turan’ı savundu elbette. Önce Bilal Meşe’nin Turan’ın “büyüğü” olmasıyla ilgili, yapılanın çok “yanlış” olmasıyla ilgili birkaç laf geveledi. Sonra da kendi kanalına bağlanıp şöyle akıl dolu beyanlarda bulundu Şeytan.
“Arda’nın saldırması ne kadar yanlışsa, sabah akşam Türkiye’nin en önemli futbolcusuna iftira atmak da yanlış. Arda aslan gibi konuştu. Mertçe hata yaptığını söyledi. […] Ne işi var gazetecinin milli takım uçağında. Gazeteci milli takım kafilesi ile gidemez. Sabah akşam futbolcuya iftira eden gazeteciyi uçağa alırsanız bu olur. Volkan Babacan milli takımda oynuyor, ki oynamalı; siz faturayı Arda Turan’a çıkardınız. Arda Turan adamlığıyla benim gönlümde bir kahramandır.”
Olaya elbette yabancı basından da yorumlar geldi. İspanya’nın en büyük spor kanalının, en meşhur yorumcusu Turan’ın babasından büyük gazeteciye saldırması konusunda şöyle bir ifade kullandı.
“Bu ülkede top oynuyorsun. Bu büyük saygısızlık. […] Bu da bizim futbolumuzun düzenine ve bizim insanımıza hakaret ediyorlar, aşağılıyorlar. Yukarıdan bakıyorlar. Mis gibi ülkede yaşıyorlar.”
Pardon. Çok özür dilerim. Hatlar karıştı. Bu İspanya’dan falan değil. Bunu söyleyen “adam” Rıdvan Dilmen. Kendisi bu sene içerisinde Quaresma’nın saha içerisinde kasti ve çirkin tekmesini de yukarıdaki gibi bir “adamlık” içerisinde yorumlamıştı. İlgilenen tam videosunu şuradan izleyebilir. İzlemeniz de önerilir. Çünkü bir tarafta müsabaka esnasında seninle fiziki güç olarak denk bir bireye yapılan darp ile milli takım uçağında oturan 70 yaşındaki bir gazeteciye yapılan darp arasındaki tepki geçişini görmeniz, özümsemeniz ve doğru çıkarımı yapmanız çok önemli. Turan’ın yaptığı ile Quaresma’nın yaptığı arasındaki etik fark değil çünkü Dilmen’in beyanlarının şeklini değiştiren.
Turan’ın Türk olması. Bu kadar basit.
Ben burada artık bayılan cümleler sarf etmeyeceğim. Ülke çok uzun zamandır hastalıklı bir “adamlık” tanımı üzerinden sınırları belirlenen değerleri güç sanıp alkışlıyor. Atalet, sükunet, dirayet, alttan alma gibi kavramları yakıp çöpe atmamızın üzerinden randımanlı bir altı sene geçti. Eskiden “büyüklük bende kalsın” diye başka hiçbir dile çevrilemeyen, güzelliği hiçbir lisanda bulunmayan bir deyimimiz vardı. Şimdi kendi büyüklüğümüzü başkalarının üzerine kusma adetindeyiz. Bunu da “adamlık” sanıyoruz.
Turan sık sık “ailemin şerefi” gibi şeyler söz ediyor. Ben babasını tanımıyorum. Ama benim şerefim, oğlum diye yetiştirdiğim adam gidip benim yaşımdaki adama saldırıp da kendisinden ümit bekleyen insanları hiçe sayarak formasını bıraksa sarsılırdı. Bir gazeteci oğlumla ilgili mesnetsiz spekülasyon yapsa, herhalde, “ne kadar hödük bir adammış” der, sonra da oğlumun dünyanın en büyük kulübünde oynadığını duymayan kaldı mı diye telefon rehberini karıştırmaya devam ederdim.
Bunlar ayrı.
Burada daha vahim bir şey var. Dilmen’in durumla ilgili ettiği şairane çark, esas problemi koyuyor ortaya. Turan ve Turan’ın temsil ettiği “adam” insanlar, uzun süredir yaptıkları ettikleri kabahatleri dayanaksız değerlere bağlıyorlar. Ve bu dayanaksız değerlerin en başında milliyetçilik denen, sınırları nerede biter nerede bitmez bilinmeyen, sağduyu köreltmek için dizayn edilmiş bir şey var.
Emre Çolak’ın ağabeyini destek için attığı fotoğrafa bakar mısınız?
ADAM büyük yazılmış. Ve niyeyse fotoğrafta koskocaman bir Türkiye bayrağı var. Neden? Turan ülke düşmanı mı dövmüş? Memleketi mi savunmuş? Meşe ülkenin birlik ve beraberliğini bölmeye yönelik mi yapmış haberlerini? Allah rızası için vicdanı ve sağduyusu olan biri bana açıklasın, bu fotoğrafta neden Türkiye bayrağı var? Neden Arda’nın her nesnel değerlendirmeye göre yanlış olan hareketi, destek görüyor kardeşleri, abileri, hayranları tarafından?
Çünkü Arda Türk. Çünkü Arda dışarıda Türkiye‘yi temsil ediyor. Ve bunlar ona açık çek vermek için yeterli sebepler.
Ben demiyorum. Şeytan diyor.
“Sürekli iftira ediliyor çocuğa. Arda’nın tek günahı ülkenin gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu olması. Medyaya bakıyorum sanki Arda’ya özel bir düşmanlık var. Arda Türkiye’nin önemli bir değeridir.”
Evet Arda Türkiye’nin önemli bir değeridir. Çok önemli bir değeridir. Orantısız saldırısını demagojik “adamlık” argümanlarıyla örten, şiddetli tepki özgürlüğünün ifade özgürlüğünden daha mühim olduğuna inanan, bütün bunlar olup bittikten sonra da Türk olduğu için alkışlanan biri olarak, Yeni Türkiye’nin en önemli değeridir. Kendisi milli takımdan kovulmamalı, bilhassa ömür boyu kaptanlık görevi verilmelidir. Futbol kariyerini sonlandırdıktan sonra kendisi yeni direktör olmalı, kendisi ve “adamlığı” hakkında spekülasyon yapanları bulup dövmek üzere de özel bir birim görevlendirmelidir. Şüphesiz ki Türkiye’nin sporda ilerleyip adından söz ettiren bir ülke olması yolunda atılması gereken adımlar bunlardır. Ülkesini seven her insan da bunları istemeli, ve Arda Turan’ı bu haklı mücadelesinde sonsuza kadar desteklemelidir.
Çünkü spor da, vatan da, böyle bir “adamlık” tanımı üzerinden şekil alması gereken şeylerdir. Böyle ilerleyecektir.
Cümlemize hayırlı olsun.
Hayırlı olmadığını hissedenler de “adam” gibi dayaklarını yemek üzere münasip pozisyonlarını alsınlar.