Evimin biraz Nanda Parbat’a yakın yüksekçe bir yerde olması sebebiyle hasta olup geçen hafta Star City ile ilgilenemedim. Bolca Mirakuru ve nane limonun ardından yeni yeni kendime geliyorum. Bu esnada şehirde elbette güzel bir gelişme yaşanmamış. Oliver ve Thea’nın aile dostları Jessica Danforth, belediye başkanlığı için adaylığını koyduysa da Damien Darhk tarafından yıldırılması gecikmemiş. Hal böyle olunca konu dönmüş dolaşmış Oliver’ın “ben adaylığımı koyarım o halde” demesine kadar varmış ama o mevzuyu da bu bölüme sarkıtmamışlar. Bu durumda kayda değer tek gelişme olarak elimizde Laurel’ın Thea’yı da alıp mezara giderek Sara’yı çıkarmış olması var. Restoration, ne yazık ki Legends of Tomorrow hazırlığı için çekilmiş bir bölüm ve korkarım ki yalnızca Arrow’da değil The Flash’de de aynı şekilde bizi Legends of Tomorrow’a hazırlarken konudan bağımsız yan hikayeler sokuşturacaklar bir süre.
Marvel’ın Civil War, Thor: Ragnarok, Black Panther ve Infinity War’a hazırlık yapmak adına Age of Ultron’da ana hikayeyi piç etmesi gibi iki dizide de Legends of Tomorrow’a yol yapacaklar diye ana konudan uzaklaşmaları can sıkıcı: Yani böyle bir dizi projesi olmasaydı Sara’yı geri getirmekle uğraşmayacak veya Ray’i öldürmüş olmayacaklardı. Düşünün daha bir de Ray’in geri dönmesi için hazırlık yapmaları gerekiyor ki Felicity’nin çalışmayan telefonu muhtemelen mikroskobik Ray’in iletişim kurmasıyla alakalıydı. Laurel’ı karakter olarak tam biraz toparlamış, Black Canary’e de dönüştürerek kız kardeşinin ölümünü kabullendiği bir noktaya getirmişlerken yine spin-off dizi uğruna yaptıkları tüm karakter gelişimini çöpe atmalarına katlanamıyorum.
Yani Thea’nın ne durumda olduğu ortada. Orada Malcolm çıkıp “Lazarus Pit’e koyarsak oradan çıkacak şey Sara olmaz” diye izah etmeye çalışıyor. Sara’nın eski kız arkadaşı Nyssa “yapmayın etmeyin eylemeyin” diyor. Thea bile “yapmasak mı?” diye Laurel’ı ikna emeye çalışıyor ama hayır, Laurel, Sara’nın ölümünü güya kabullenmiş olmasına rağmen ille de “Lazarus Pit’e koyalım” diye tutturuyor. Sinir oluyorum, çünkü bu konunun Arrow’un hikayesinin gidişatıyla en ufak bir alakası bile yok. Yalnızca Sara’nın White Canary olarak yeni dizi için geri dönmesi lazım, bu kadar. Tüm bu Sara’yı canlandırma sürecindeki Malcolm-Thea muhabbeti de çok çok gülünesiydi. Bir ara ikisinin gülünç diyaloglarına ve Malcolm’un salak ifadesine şahit olmamak için yüzümü çevirdim.
Bölümün geri kalan kısmıysa Thea ve Laurel gittiği için OAT (Orjinal Arrow Takımı) açısından gayet eğlenceliydi. Bu ismi de hayranlar koymuşlar ve Marc Guggenheim beğenmiş olacak ki Felicity’nin ağzından diziye de yerleştirmek istemiş. Felicity’nin başbaşa bıraktığı Oliver ve Diggle, sorunlarını nihayet çözdüler. Yani aslına bakarsanız Diggle yine bile yelkenleri çabuk suya indirdi denebilir ama onun birkaç bölüm daha trip atmasını çekemeyecektim gerçekten. İkisini yakınlaştıran bölümün iskambil kağıdı fırlatan kötü adamı Double Down ise Gambit’in yandan yemişi gibi duruyor ama JR Bourne, kötü adam rolleri oynamakta başarılı bir abimiz ve ne yalan söyleyeyim o iskambil kağıdı dövmeleriyle acayip karizmatik duruyor. İsmi bile cool ya. JR Bourne ne oğlum? Sahne adı gibi.
Ölmediğine göre ileride de göreceğimizi düşünüyorum. Biraz daha derinlik kazansa nefis bir kötü adam çıkabilir kendisinden. Esas büyük kötümüz Damien Darhk’ın ise bu hafta heyheyleri üstündeydi. Neal McDonough, izlemesi büyük keyif veren bir aktör. Fazla ‘overacting’e de kaymadan karakterin altından kalkmayı başarıyor. Bir yandan yenilemez durduğu ortada ancak tahammülsüzlüklerine ve giderek kontrolünü kaybetmesine bakılırsa zayıflıkları var ve planı tıkır tıkır işlemez de Arrow onun hakkında bilgi toplayıp kendisine karşı kullanır diye de endişeleniyor. Ayrıca şu kim olduğunu bilmediğimiz partnerlerinin üzerinde yarattığı baskı da beni epey bir merak ettirdi. Damien Darhk gibi bir adamı bile gerdiklerine göre kalantör isimlerden oluşuyor bu konsey herhalde. Altından Vandal Savage ve Young Justice‘teki gibi onun kurduğu süper kötülerden oluşan The Light veya The Secret Society of Super Villains (SSoSV) benzeri bir oluşum çıkacak gibi geliyor bana ama hadi hayırlısı.
Felicity’nin yeni kankası Curtis Holt’a yer açalım son olarak. Felicity’nin erkek versiyonu bu genç kardeşimiz, aslında çizgi romanlarda Mr. Terrific olarak nam salmış olan Michael Holt. Bu adam dünyanın en zeki 3. kişisi. 6 yaşına gelmeden uzay-zaman sürekliliğini öğrenmiş, 14’üne geldiğinde doktora yapmış ve türlü türlü dereceler kazanmış ve yetmemiş bir de Olimpik Atlet olmuş. Hey yavrum hey. Bu adam kendine alter-ego olarak Mr. Terrific ismini seçmeyecek de neyi seçecek Allah aşkına? Aslan be. Valla.
Aslında Mr. Terrific lakabını ilk kullanan kişi Terry Sloane. Ama o Altın Çağ’a ait bir karakter. The Flash ve Arrow genel olarak Geoff Johns’un pelerini altındaki The New 52 döneminden hikayeler almayı seviyor. O yüzden New Earth’teki yeni Mr. Terrific daha çok ilgilerini çekti sanırım. Nitekim eğlenceli de bir karakter olmuş Curtis Holt. Echo Kellum’u hiç tanımıyordum. İlk bölüm The IT Crowd’taki Richard Ayoade zannederek izledim hatta. Komedi performansı hiç fena değil. Felicity ile de güzel bir ikili olmuşlar. İlerleyen zamanlarda beraber icat edecekleri şey ne olacaksa Mr. Terrific’e dönüşmesini sağlayacak sanırım.
Bana göre Arrow, Legends of Tomorrow başlayana kadar konuyu oraya getirmeye uğraşacak ve bu süreçte Arrow’un kendi hikayesinden kopuk yan öyküler izleyeceğiz. O zamana kadar da kendi yolunu pek bulamayacağını düşünüyorum. Halbuki sezon da bizi heveslendirecek kadar iyi başlamıştı. Şimdilik sezon arasına kadar sabretmekte yarar var. Asıl patlamayı ondan sonra yapacağını ummakla yetinelim.
Küçük Notlar:
- Bölümün kötü adamı ve bir meta-human gibi sunulan Double Down/Jeremy Tell, çizgi romanlarda usta bir kumarbaz. Bir gün kumar oynadığı bir adama karşı oyunu kaybedince kafayı yiyip adamı öldürüyor. Öldürdüğü adamda bulunan lanetli kart destesi (evet) canlanıp Jeremy’nin vücudunu parçalıyor. Parçalanan yerlerine yerleşen kartlar vücudunun birer parçası haline geliyor ve onları kurbanlarını öldürmekte kullanabiliyor. Esasen memleketi Keystone ve düşmanı da The Flash (Wally West). Peki bu adamın burada ne işi var? Ölmediğini düşünürsek bana kalırsa önümüzdeki bölümlerde kendisini The Flash’de izleyebiliriz.
- Double Down‘ı getiren ablamız Mina Fayad’in Markovia‘dan geldiğini söylediler. Markovia çizgi romanlarda Avrup’da yer alan bir prenslik ve başında da süper güçlere sahip Markov var. Hatta Suicide Squad bölümünde Amanda Waller, ekibi başkenti Markovburg’a göreve göndermişti. Malcolm Merlyn’in kullandığı deprem yaratan alet Markov Cihazı’nı da Dr. Brion Markov yapmıştı. Bu sadece H.I.V.E. ekibinin Markovia ile alakası olduğunu ve Diggle’ın eninde sonunda Markovia’ya tekrar gideceği yönünde bir işaret olabilir. Zira Malcolm, Markov’u öldürmüştü ilk sezon.
- Curtis Holt’un icat ettiği T-Spheres adı verilen toplara kısa bir bakış attık bu bölüm. Mr. Terrific‘in etrafında dönen bu toplar inanılmaz teknolojiye sahipler. Hem kamera görüşü sağlıyor, hem hedefleri takip edip patlatabiliyor, hem de elektronik kilitleri açıp holografik projeksiyon bile yaratabiliyorlar. İleride Arrow ekibinin epey işine yarayacağını söyleyebiliriz.
- Burada H.I.V.E.’in planının 3. aşaması olduğu söylenen Genesis kod adlı bir mevzu var. Neye referans verdiklerini pek anlamadım. Araştırınca böyle bir crossover seri olduğunu buldum. 1997’de mini-seri olarak yayınlanmış. New Gods ve Darkseid ile alakalı ve farklı evrenlere bağlanan bir konusu var. Konunun bununla alakalı olduğunu sanmıyorum. Arrow’da Darkside’ın New Gods’ın ne işi var deyip bu teoriyi hızla eliyorum. Muhtemelen sandığımızdan daha dandik bir şey çıkacak. Yani Genesis‘in Dünya’nın yaratılışına tekabül ettiğini düşünürsek gene şehri yıkıp baştan yapmak üzerine bir şeydir muhtemelen. Şehrin anasını ağlatmadan rahat etmeyecekler. Her sezon sonu farklı bir kötünün şehirde terör estirdiği bir dizi bu. Çok da şey yapmayın yani.