Dizi izleme alışkanlığımız son yıllarda çok fazla değişime uğradı, farkında mısınız? Eskiden her hafta yayınlanmasına alıştığımız ve ortalama kırk dakika civarı olan bölümlerin yerini artık garip bir düzen aldı. Tek oturuşta bitirecek şekilde planlanan sezonlu diziler peydah oldu. Kısa sürede daha fazla içerik tüketiyormuş hissi veren projeler sardı başımızı. Bu durumu da en iyi açıklayan kavram sanıyorum ki “Netflix-vari diziler” olacaktır.
Bu dizilere verilebilecek en iyi örneklerden biri de sanıyorum ki 1 Şubat’ta gelen Russian Doll olsa gerek. Yarım saatten uzun olmayan ve ile tam anlamıyla “çerezlik” diziler kategorisinde yerini rahatlıkla alabilecek türden bir proje. Peki bu Russian Doll nedir, yenir mi; izlesek ne kazanır ya da kaybederiz?
Russian Doll kısaca aynı günü tekrar tekrar yaşayan Nadia Vulvokov‘u konu alıyor. Kendisi bir ölümsüz. Hayır, dalga geçmiyorum; gerçekten de öyle. Yaşamı her son bulduğunda tekrardan kendini yaşarken buluyor. Her seferinde 36. yaş günü partisinde bir tuvalette, kendine aynaya bakarkenki o spesifik ana geri dönüyor. Bu döngü ise Nadia’nın sekiz bölümlük hikayesindeki ana temayı kucaklamış oluyor.
Dizinin konusu, kırılmaz bir döngü anlayacağınız. Ancak spoiler olmaması için daha fazlasını anlatmaktan kaçınacağım. Hatta direkt olarak size dizinin iyi ve kötü yanlarını söyleyeyim diyorum, ne dersiniz?
Russian Doll’u Neden İzlemeliyiz?
Öncelikle matruşka bebekleri ile sürekli içinde takılıp kalınan bir döngünün metaforu oldukça yaratıcı bir fikir, onu itiraf edeyim. Bunca yıldır matruşka bebeklerinin yalnızca soğan misali çok fazla katmanı olan ama çekirdeğinde de dolu olduğunu bildiğimiz bir şey olarak görürdüm. Ancak devamlı olarak aynı yüz ve aynı benliğin, böylesine kırılmaz bir döngüyle benzeşeceğini hiç düşünmezdim doğrusu.
Baş rolde yer alan Natasha Lyonne bir kere bu diziyi izleten sebeplerin başında yer alıyor. Kendisi rol yapmıyor, adeta karakterini yaşıyor. Bunu yaparken de inanılmaz performansıyla Nadia’yı bizlere alıştırıyor. Özellikle de sürekli olarak aynı günü yaşayıp duran bir kadının psikolojisini en ufak mimiklerle bile ifade ederken çok başarılı olduğunu söylemeliyim. Malum, bu durum herkesin başına gelebilecek bir şey değil maalesef.
Öte yandan her bir bölüm en fazla yarım saat kadar. Kısa süren bölümleri sayesinde benim gibi uzun soluklu şeyler izlemekte zorlananlar ya da yemek yerken bile boş kalmamak isteyenler için ideal bir ürün haline geliyor. Eh bir de tek filme oranla çok daha fazlasını tüketmiş hissi vermesi yönünden kimilerini cezbedebiliyor.
Russian Doll‘un henüz anlamlandıramadığım tuhaf bir bilim-kurgu kafası var. Bunu sekiz bölümlük sezonda toplasanız en fazla on-on beş dakika kadar hissediyorsunuz. Ancak olaylar açıklık kazandıkça bu konudaki beyin fırtınalarınız artmaya ve gittikçe ihtimaller üretmeye başladığınızı fark edeceksiniz. İşte tam da o noktada, bilim-kurgu havasının ne kadar etkili olduğunu ama aslında hissettirilmeden sizlere sunulduğunu takdir etmeniz kaçınılmaz olacak.
Sezonun ilk yarısında sıradan absürt bir dizi izliyormuşsunuz hissine kapılırken, diğer yarısında bir anda suratınıza çarpan zaman-uzay olayları ile birden işlerin değiştiğini fark edeceksiniz. Hatta ve hatta işlerin biraz daha korkutucu hale geldiğini gördüğünüz an, beklemeyenler için biraz sert kaçabilir bu yük.
Son olarak da dizinin sürekli olarak sizi bir şeyler düşünmeye itiyor olması çok ama çok hoş. Öyle ki, ilk bölümde gördüğünüz ufacık bir detayın, ta bilmem-kaçıncı bölümde karşınıza müthiş önemli bir şey olarak çıktığını görünce gerçekten mutlu olacaksınız diye düşünüyorum. İnce düşünülmüş hissi verecek tam da bu noktada.
Ancak…
Russian Doll Neden Dişimizin Kovuğunu Doldurmaz?
Kesinlikle yarım saati aşmayan bölüm başı süresi veya tek sezonluk varlığı değil. Hayır.
Yukarıda pozitif yönlerini yazarken bahsettiğim “ince düşünülmüş hissi” tam olarak his olarak kalmakla yetiniyor maalesef. Çünkü sekiz bölümü de yalayıp yuttuktan sonra geriye dönüp bakınca, aslında ne izlediğinizden emin olamıyorsunuz. Hatta bana kalırsa kısaca atanamamış Groundhog Day kendisi.
Spoiler vermeden dizinin sahip olduğu sıkıntıyı anlatayım hemen. Bir geek olarak çok derin detaylarla büyük twistler görmeye alıştı bünyelerimiz, değil mi? E haliyle ne görürsek her şekilde onun sağlam bir temele dayandırılmasını istiyor ve arzuluyoruz. Bir dedektif gibi ipuçlarını takip ettikçe arada boşluk kalmadan zafere ulaşabilmeyi diliyoruz. Ancak Russian Doll bu noktada birazcık kafasını toplayamamış ve yorgun memur pozuyla önümüzde dikiliyor maalesef. Ya da daha doğrusu Nadia’nın kıvırcık saçlarından hallice karman çorman bir hale dönüyor.
Dizi, birçok şey anlatıyor ve bunu çok ama çok ayrıntı manyağı değilseniz keyifli bir vakit geçirmeniz için güzel bir şekilde servis ediyor. Ancak gel gelelim geekler olarak sağlam karakter geçmişleri ve düzgün oturtulmuş senaryoları fazlasıyla sevdiğimiz için Russian Doll tam olarak dişimizin kovuğunu doldurmaya yetmeyebilir pek.
Nadia’nın geçmişi bu konuda en önemli nokta. Cevaplayamadığım birçok sorunun, bizzat Nadia’nın geçmişinden çıkıp geldiğini ve hatta Nadia tam o sırada yaşarken de diğer olanlarla bağdaştıramadığımı fark ettim. Bu büyük bir problemdi benim için. Eh bir de onun haricinde Nadia’nın mesleğinin de özellikle bir noktada çok işe yarayan bir unsur olduğunu düşünmeme sebep olan sahne haricinde pek bir cacığını görmediğimi itiraf edeceğim. Belirtilmesi bile gereksiz geliyor o noktadan sonra. Çünkü mantıklı bir bağlantı kurulmayınca havada kalmışlık hissi veriyor.
Ha, bir de tam olarak derdini anlatabilen bir senaryo olduğunu düşünmüyorum. Dizi bitince, hala o döngüde kısılı kalmasının sebebini tam olarak anlamadığımı itiraf etmeliyim. Bu bana, zamansal teoremlerin senaryoya uygulanması çok zor olduğu için biliyorlarmış gibi davranan senaristlerin birtakım çabaları gibi geldi. Dört bilinmeyenli denklemlerin varlığını biliyorlarmış ama tek bilinmeyenli denklemlerle bile çok cebelleştikleri için 2+2 işlemini anlatıyorlarmış gibi. Anlatabildim mi?
Not: Her bir döngü boyunca çalması sebebiyle şu şarkıyı kafamdan atamıyorum, yardım gönderin.