Yazılarımda dikkat etmişsinizdir genel olarak tüm sanat eserlerinde hep aynı formüllerin yeni temalara batırılmasından çok şikayetçiyim. Özellikle Amerikalıların aynı formülleri hiç değiştirmeden sadece ortam ya da temayla oynayarak tekrar tekrar önümüze sunmalarından artık çok sıkıldım.
İlginçtir ne zaman taze, farklı bir şeylerle karşılaşsam; yani bu kısır döngü ne zaman kırılacak gibi olsa, işin altından devamlı Britanya’lı dostlarımız çıkıyor.. Fantastik kitapların aynılığından sıkıldınız mı, açın Terry Pratchett’ın Diskdünya’sını okuyun. Klasik romantik sitcom’lardan sıkıldınız mı, açın Coupling’i izleyin. Geekleri anlatan diziler klişe mi geldi, IT Crowd’a kaptırın. Sinemada değişik bir kafa mı arıyorsunuz, Edgar Wright’ın Cornetto üçlemesine bir bakın. Değişik bir Stand-Up mu istiyorsunuz, Ricky Gervais’i izleyin. Örnekler uzar gider.
Konu uzaylı saldırılarına gelince Amerika’lılar bu işin de suyunu çıkartmış durumdalar. Peki burada orijinalliği nerede buluyoruz? Birleşik Krallık’ta elbette. Bugünkü konuğumuz Britanya’nın uzaylı temalı komedi filmi Attack the Block. 2011’de gösterime giren filmimiz “Adventures of Tintin, Ant Man” gibi filmlerde Edgar Wright’la beraber yazarlık yapmış Joe Cornish’in ilk yönetmenlik denemesi. Kadroda da sonradan Star Wars kadrosuna giren John Boyega hariç tanıdığım hemen hemen hiç bir isim yok, zaten pek çoğu da genç oyunculardan oluşuyor.
Konumuz çok komplike değil efendim. Londra’nın güneyinde çocuklardan oluşan bir sokak çetesi hemşirelik yapan Samantha’yı soymaya çalışırken olay gökten düşen bir meteor sebebiyle bölünür. Bizimkiler meteoru araştırayım derken bir canavarın saldırısına uğrarlar, köpek kadar canavarı bir şekilde yakalar öldürürler. Bilmedikleri şey olayların burada bitmeyeceği, bu yaratığın azıcık daha büyük versiyonları gelecek ve gençlerin sokaklarına ve apartmanlarına terör estireceklerdir.
Olayı Londra’nın bir arka sokağına ve sonrasında da apartmana sıkıştırmasıyla zaten bir fark koydu filmimiz. Film çapını büyütüp aynı şeyleri tekrar tekrar yapmıyor, bu kısıtlı ortama yeni bir şey koyuyor ve olayları takip ediyor. Karakterler de öyle süper kahraman, asker falan değiller. Hayattan beklentileri, istekleri farklı, bir şekilde büyümeye çalışan sıradan çocuklar ve verdikleri tepkiler de buna uygun, biraz da hayal gücü eklemişler tabi. Film bize son derece gerçekçi, buna rağmen ilginç yine de sinemada çok görmediğimiz renkli karakterler sunuyor.
Burada bir kişiye ayrı bir not açmak lazım: Nick Frost. Kadroda ismini bildiğim belki tek isim ve bu şöhretin sebebini de yan bir karakterle de olsa gösteriyor. Hem mizah unsuru, hem ortaya koyduğu özgüvenle filme ayrı bir hava getiriyor.
Film komik, hakikaten komik, çok eğlenceli anlar ortaya koyuyor ama sulu sepken bir komedi de sunmuyor. Yeri geldiğinde temanın gerektirdiği korku, gerginlik unsurunu da başarıyla veriyor. Uzaylıları gözünüze sokmadan sadece bir gölge ve parlak dişlerle istediği etkiyi de başarıyla yansıtıyor. Basit bir kurt-gorilla karışımıyla ideal bir canavar tasarımı yakalamış Cornish. Bunun yanına bir de keyifli aksiyon sahneleri ekleyerek baştan sona kadar sizi sıkmayan bir tempo yakalamayı başarmışlar.
Görsel olarak da aynı minimalist yaklaşımla güzel bir ortam yaratılıyor, hem komediye, hem korkuya hoş bir atmosfer sağlanıyor. Karanlığı da ışığı da yerinde kullanmış yönetmenimiz. Apartman dairesinin, arka sokağın, koridorun doğru kullanıldığında ne kadar güzel bir mekan haline dönüşebildiğini ustaca göstermiş. İşleniş olarak bağımsız filmlerin cesaretiyle, görsel olarak Hollywwod estetiğinin başarılı bir harmanını görüyoruz film boyunca.
Sonuç olarak hayat değiştirecek bir film olmasa da taze bir şeyler arayanlara, girişte bahsettiğim ruh haline bürünenlere temiz bir hava sağlamak için ideal bir film. Eğer boş bir zaman yakalar da yapacak bir şey bulamazsanız, bu filme bir şans verin. Keyifli bir iki saat geçireceğinizi garanti ediyorum.